...
Başlık : TANGO
Yazar : Ş. Nezih Kuleyin

İnebolu Kuvayı millîye Reisi Emin Bey’in karargâh olarak kullandığı iki katlı evin önüne geldiğimde gümbürtüyü andıran sesiyle bir yandan bana bağırıyor diğer yandan da cep saatini çıkartmış o kadar uzaklıktan gözüme sokacakmış gibi göstererek ‘Vay muharrirlerin şahı bakıyorum uyku perver olmuşsun, saat yedi oldu ancak teşrif edebildin’ diyordu.

‘Ne olacaktı’ diye düşündüm içimden, üç gündür yoldayız zaten bir de sabahın köründe mi kalkacaktık. ‘Bize uyku perver değil, dense, dense uyku muhtacı  denebilir’ diye düşünürken zaten binanın bahçesine gelmiştim. Kapıdan bir kurşun hızı ile geçip hızla yukarı çıkmayı planlıyordum, merdivenin ilk basamağına ayağımı yeni atmıştım ki arkamdan ‘Gündüz bu ne sürat kardeşim’ diyen tanıdık sese doğru döndüm.
              -Ferdi sen burada
              - Evet
              - Oğlum sana ihtiyati görev vermezler, ne işin var burada?
              - Haberin yok galiba Meclisi Mebusan silahların cepheye ulaştırılmasının cephede savaşmak kadar önemli bir görev olduğuna karar verdi. Boş ver şimdi bunları Emin Bey’i bekletmeyelim, bilirsin biraz delidir.

Yukarı çıktığımızda Emin Bey’i masasının önünde kollarını açmış bizi beklerken bulduk. ‘Kanının sıcaklığı yüzüne vurmuş bu adamın’ diye düşündüm. Sarılmamızın içtenliğini ne kadar yazar olsam da anlatamayacağımı hissettim.

         - Sen de otur Ferdi, her ne kadar iki simidimiz varsa da artık yapacak bir şey yok.
         -Sağ olun komutanım ben tokum, biliyorsunuz benim evini kiraladığım Zehra Teyze oğlunu İnönü’de kaybetti, başka kimsesi de yok, bir parça çökeleği bazlamanın içine koymuştu sabah sabah. Bu kıtlıkta bundan iyisi..
         - Gündüz, adam her zaman şanslı Musul’da kurşun kulağını sıyırır, Bakü’de öldü zannedip bırakırlar, neyse bırakalım Ferdi’yi sen niye geldin.
         -  Bu günlerde dünya bizim nasıl olup da kamyonsuz, trensiz bu kadar cephaneyi cepheye, bu hızla nasıl naklettiğimiz merak…Kapı vuruldu bir asker Emin Bey’i selamladıktan sonra Ferdi’ye dönerek:   
            - Komutanım üçüncü kafile yola çıkmıyor. Neden?
             -Tangoları gelmemiş.
             -Onların tangoları Fitnat Hanım değil mi?
             -Evet.
Ferdi şimşek hızıyla ayağa fırladı. Emin Bey’e:
           -Komutanım bilirsiniz Fitnat Hanım en fedakâr kafile mümessilidir.  Mutlaka çok önemli bir şey olmalı, izin verirseniz hemen evine gidip bakayım.
          -Ben de gelebilir miyim?
          -Gidin bakalım.

Binanın kapısından çıkınca Ankara’ya kadar cephane götürecek üçüncü kafileye gözüm ilişti. Hazırdılar, Anadolu’nun fedakâr kadınları bir kısmının ayaklarına bez sarılmış, bazıları bebeklerini sırtlarına bağlamışlar en önde ise kendilerine yol boyu eşlik edecek olan iki Mehmetçik ve cılız öküzleri ile tamir edilmekten gerçekte hangi ağaçtan yapıldığı belli olmayan kağnılar. Şimdi yola çıkması gerek bu kafile ‘tango’sunu bekliyorlardı.

         -Ferdi bu tango ne iş?
         -Şehirli kadınların kılık kıyafeti ile dalga geçmek için diğer kadınlar onlara “tango” derler.
         -Peki kafile neden hareket etmiyor?
          - Kafilelerde yaklaşık otuza yakın kadın olur. Bunların fedakârlığı anlatılamaz, yağmur yağar çocuğunun örtüsünü alır top mermisinin üzerine örterler. Bazen de kağnının birinin öküzü ölür onun yerine kendilerini koşarlar. Bilirler ki dünyanın en hayati işi budur.
            -Hâlâ bu tango işini anlayamadım.
            - Nasıl oldu bilmiyorum, bu kafilelere katılan şehirli kadınlar başlangıçta etek gibi şık şeyler giyiyor ve narin yapılarıyla ötekiler tarafından giyimleri ve davranışları nedeniyle ‘’tango’ denilerek dalga geçiliyorlardı. Fakat onlar, önce kafilelere katıldılar sonra ortaya çıkan beklenmedik sorunlara buldukları çözümlerle kafilelerin güvenini kazanıp kafilenin komutanı durumuna geçtiler. Kendilerine güvenildi, onlar da bu güveni hak ettiler. Hatta öyle bir şey oldu ki tangosuz bir kafile yola çıkamaz oldu. Fitnat hanım da bunlardan biridir hemen şu köşeyi dönünce evlerini görürüz. 

Köşeyi döndüğümüzde evin önündeki kalabalık bizi karşıladı. Fitnat Hanım’ın annesi henüz ölmüştü. Bizi içeri aldılar. Kadınlar hep bir ağızdan ağıt yakmaya başlamışlardı. Fitnat Hanım annesinin baş ucunda ellerinden tutmuş bitkin bir hâlde diz çökmüştü ve gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı.

Bizim odadan içeri girmemizle birlikte odadakilerin bakışları bize yöneldi. Fitnat Hanım da bize döndü, bakışlarından bir şey anlamak olanaksızdı. Ferdi rahatsız olmamasını işaret etti, herkese başsağlığı dileyip çıktık.

           - Açlık ve verem, bir de savaş, bir de sıtma ne bu.
           -  Gündüz bırak ilenmeyi zamanı değil.  Birinci kafilenin tangosu Mihri Hanim dün gece geldi ama hiç düşünmeden yola çıkabilir ona uğrayıp durumu anlatalım.
            -Demir mi bu kadın?

İnebolu bir uçtan bir uca en fazla on beş dakikalık bir kasabadır. Mihri Hanım’ın kapısını çaldık olayı anlatmamızla birlikte biz aşağıda bir sigara bitirene kadar hazırdı.

           - Fitnat’ın annesi benim de süt annemdir bir uğrasam mı komutanım
           - Kafile yola koyulmalı Mihri Hanım, o sizi anlar…

Meydana geldiğimizde yola çıkmak üzere bıraktığımız kafilenin yerinde yeller esiyordu. Son kağnıyla birlikte gözden kaybolmaya başlayan kadınların siluetlerini görür gibi oldum

            . Mihri Hanım yüzümüze baktı:
             - ‘Fitnat’ dedi ‘o bir tango’.

 

                                                                                                       

                                          

 

Sayfa : 16