ŞAİR ÖDÜLÜ
DUYURU:
ekinsanat DERGİSİ kaybettiğimiz şairlerimizi unutturmamak için her yıl bir şairin adına şiir ödülü vermeyi kararlaştırmıştır.
Bu yıl Hüseyin Atabaş adına verilen şiir ödülü ilk defa ‘KİME GİTSEM HERCAİ’ dosyasına sağlam dil yapısı, imge zenginliği ve toplumsal duyarlığı yoğun olan dosyasına verilmiştir.
Seçici kurul üyeleri:
Zerrin Taşpınar
Turgut Koçak
Serdar Koç
Selami Karabulut
Aslıhan Tüylüöğlu
.jpg)
KIVILCIM
Düşlerimin mekanı hemen ötemdeydi. Uzun süredir gerçekleşmesini istediklerime ve o yere bu kadar yakınken ben niye mutlu değildim? metni 4. kıvılcımımız. Kıvılcımın çağrıştıracağı Öyküleri bulutyazardergisi@gmail.com adresşne bekliyoruz.

2020 DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ BİLDİRİSİ - HASAN ÖZKILIÇ
Kabına Sığmayan Öykü… Edebi bir tür olarak Öykün’ün tarihi, insanlığın tarihi ile eş zamanlıdır. İnsanoğlu, hikâyesini mağaraya çizmeye, anlatmaya koyulduğunda öykü de tür olarak var olmaya başlamıştır. Öykünün yapısı böyle bir eyleme uygundur. İlk çizgiler, ilk heyecan ve öykü!.. Öykü, kıpır kıpır bir yapıya sahiptir. Kabına sığmaz. Söyleyeceğini, kısa, vurucu, çarpıcı bir üslupla söyler, geçer. Okuyucusunu sersemletir. Finali yoktur öykünün. Çünkü okurunun zihninde yaşamayı sürdürür. Öykü insan kokar, hayatın damarlarını hissedersiniz onda, okudukça insanı daha çok seversiniz, hayatı seversiniz, sevdalara tutulursunuz, sevdalarınızı tutuşturur; yaşama, güzel olana sıkı sıkı bağlanırsınız, size; ‘insanı sevmekle başlar her şey’ dedirtir.” Öyküde Önemli Öğe: İnsan… Öyküde en önemli öğe nedir, diye soracak olursak, yanıt öncelikle insan, olur tabii. Ve bir derdi olacak öykünün. İnsana ait derdi yoksa; hayatı, trajedisi, sevdası, mücadelesi, yokluğu, yoksulluğu yoksa; insanı, doğayı sevme duygusuyla yazılmamışsa, eksiktir öykü. Öykünün kendi sesi olmalı. Canlı bir varlık gibi, kendi olabilen, kimseye benzemeyen öykü. Kişiliği olmalı öykünün, kişilikli bir öykü iyi öyküdür. Öykünün Vicdanı Olmalı… Zamanımızda eksikliği en çok duyulan duygu belki de “vicdan” dır. Yalızca yazardan beklenen bir insani erdem değil vicdan, aynı zamanda bireye belki de en başta öğretilmesi gereken bir erdem. Vicdani duygudan yoksun bireylerden oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Bir başkasına yapılan kötülük önceleri vicdanları sızlatırdı. Yaralı vicdandan söz edilirdi, onda vicdan yok, o vicdansız, denir küçümsenirdi böyle insanlar. Ama şimdi pek ağza alınmıyor bu söz. Kanıksandı vicdansız olmak. Vicdansızlık şimdilerde erdem oldu ne yazık ki. Böyle bir dünyada yazar vicdansız olur mu?.. Olmaz, kaleminin de vicdanı olacak. Sanatçı çağının vicdanıdır. Öykünün de vicdanı olmalı. Eğer bu duygu eksikse, yani vicdansızsa, öykü, yine eksiktir. Öykü Kıskançtır… Öyküye gönül verip bir öykü sevdalısı olursanız, işiniz zordur. Öykü peşinizi bırakmaz. Siz uzaklaşabilirsiniz öyküden, ama o sizden kolay kolay uzaklaşmaz. Rüyalarınıza girer, arada seslenir, kimi ayrıntılarını anımsatır. Yatağınızdan kaldırır, sorular sorar. Evet, onlarca soru… Kıskançtır öykü. Sonunda kendini yazdırır Yazdırır ama bir derdi daha vardır öykünün: Okurunu bulmak. Okurla buluşma, okura sesini duyurmanın sancısını yazarı Oğuz Atay bir tümcelik sözle dile getirir: “Ben hâlâ buradayım ey okur! Ya sen nerdesin?” Orhan Kemal’e, kahramanları içten, sıcak bir sevgi sunar: “…Evet, ben tanıdığım insanları yazdım.. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım.” Sait Faik’e ise: “…Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım,” dedirtir. Yaşasın edebiyat! Dünya öykü gününüz kutlu olsun! Şubat/2020 Kabına Sığmayan Öykü… Edebi bir tür olarak Öykün’ün tarihi, insanlığın tarihi ile eş zamanlıdır. İnsanoğlu, hikâyesini mağaraya çizmeye, anlatmaya koyulduğunda öykü de tür olarak var olmaya başlamıştır. Öykünün yapısı böyle bir eyleme uygundur. İlk çizgiler, ilk heyecan ve öykü!.. Öykü, kıpır kıpır bir yapıya sahiptir. Kabına sığmaz. Söyleyeceğini, kısa, vurucu, çarpıcı bir üslupla söyler, geçer. Okuyucusunu sersemletir. Finali yoktur öykünün. Çünkü okurunun zihninde yaşamayı sürdürür. Öykü insan kokar, hayatın damarlarını hissedersiniz onda, okudukça insanı daha çok seversiniz, hayatı seversiniz, sevdalara tutulursunuz, sevdalarınızı tutuşturur; yaşama, güzel olana sıkı sıkı bağlanırsınız, size; ‘insanı sevmekle başlar her şey’ dedirtir.” Öyküde Önemli Öğe: İnsan… Öyküde en önemli öğe nedir, diye soracak olursak, yanıt öncelikle insan, olur tabii. Ve bir derdi olacak öykünün. İnsana ait derdi yoksa; hayatı, trajedisi, sevdası, mücadelesi, yokluğu, yoksulluğu yoksa; insanı, doğayı sevme duygusuyla yazılmamışsa, eksiktir öykü. Öykünün kendi sesi olmalı. Canlı bir varlık gibi, kendi olabilen, kimseye benzemeyen öykü. Kişiliği olmalı öykünün, kişilikli bir öykü iyi öyküdür. Öykünün Vicdanı Olmalı… Zamanımızda eksikliği en çok duyulan duygu belki de “vicdan” dır. Yalızca yazardan beklenen bir insani erdem değil vicdan, aynı zamanda bireye belki de en başta öğretilmesi gereken bir erdem. Vicdani duygudan yoksun bireylerden oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Bir başkasına yapılan kötülük önceleri vicdanları sızlatırdı. Yaralı vicdandan söz edilirdi, onda vicdan yok, o vicdansız, denir küçümsenirdi böyle insanlar. Ama şimdi pek ağza alınmıyor bu söz. Kanıksandı vicdansız olmak. Vicdansızlık şimdilerde erdem oldu ne yazık ki. Böyle bir dünyada yazar vicdansız olur mu?.. Olmaz, kaleminin de vicdanı olacak. Sanatçı çağının vicdanıdır. Öykünün de vicdanı olmalı. Eğer bu duygu eksikse, yani vicdansızsa, öykü, yine eksiktir. Öykü Kıskançtır… Öyküye gönül verip bir öykü sevdalısı olursanız, işiniz zordur. Öykü peşinizi bırakmaz. Siz uzaklaşabilirsiniz öyküden, ama o sizden kolay kolay uzaklaşmaz. Rüyalarınıza girer, arada seslenir, kimi ayrıntılarını anımsatır. Yatağınızdan kaldırır, sorular sorar. Evet, onlarca soru… Kıskançtır öykü. Sonunda kendini yazdırır Yazdırır ama bir derdi daha vardır öykünün: Okurunu bulmak. Okurla buluşma, okura sesini duyurmanın sancısını yazarı Oğuz Atay bir tümcelik sözle dile getirir: “Ben hâlâ buradayım ey okur! Ya sen nerdesin?” Orhan Kemal’e, kahramanları içten, sıcak bir sevgi sunar: “…Evet, ben tanıdığım insanları yazdım.. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım.” Sait Faik’e ise: “…Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım,” dedirtir. Yaşasın edebiyat! Dünya öykü gününüz kutlu olsun! Şubat/2020

PATİKA BULIŞMALARI
Öykücülük ve Öykü Atölyeleri Üstüne Konuşmacı: Çiğdem Ülker Yönetmen: Ertuğrul Özüaydın Piyano Dinletisi Hepşen Okan Tarih: 29 Şubat 2020 - Cumartesi Saat: 14:00 Yer: Mehmet Akif Ersoy Edebiyat Müze Kütüphanesi Hacettepe Mah. Sarıkadı Sok. No: 47 Hamamönü Altındağ/ANKARA

2020 DÜNYA ŞİİR GÜNÜ BİLDİRİSİ - Ahmet Telli
Ahmet Telli 2020 Şiir Günü Bildirisi: “Dünyayı aşklaştırmanın özel bir edimidir şiir. Referansları özgürlük, adalet ve vicdandır. Özgürlüğe evrensel, adalete toplumsal ve sınıfsal, vicdana bireysel olarak yaklaşır ve özümser; onları insani ve estetik boyutlarda yeniden üretir. Şiir her türlü inanç sisteminin ve ideolojilerin sınırlandırdığı dar algı aralıklarının karşısına, dinamik ve sınırlanmamış bir kadrajla çıkar. Bu kadrajdan uzanarak kucakladığı ufuklarda şair de, şiir alımlayıcısı da özgürleşir ve zenginleşir. Bu bağlamda, dili de tıkızlaşmış hâlinden kurtarıp sözcüklerin özgürleşmesini sağlayan şiirdir. Şiir, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız bu karanlık dünyanın yerine ışıltılı, kardeşçe ve yaşama sevincinin rüzgârıyla dolu bir dünyayı geçirir; bunun olabilirliğini gösterir ve hepbirlikte’liğe çağrı çıkarır. İnsanların köşeye sıkıştırılmışlıklarına karşı, onların birlikte gösterebilecekleri tükenmez gücü; tek düşürülmüş bireyin horlanmasına ve aşağılanmasına karşı, insan tekilinin el değmemiş zenginliklerini ve yaratıcı coşkularını sezinletir. Şiirin zihnimizde şimşekler çaktırabilen gücü, hayat ile geçişmiş bir duygu – düşünce – imgelem diyalektiğinin yapılandırdığı yaratıcı bir süreçte oluşmasından kaynaklanır ve ayrıca bu nedenle her şiir, biriciktir. Sistemin dayattığı aynılaşma ya da aidiyet kalıpları yerine, “kendi” olabilmek ve ben’i, biz’e taşıyabilmek için, özgürleştirici imgeleriyle sezgisel aklın hayata çağrılmasının da yoludur şiir. Düşlerinin ve bilme merakının öznesi olamayan insan, verili hayatın bir nesnesine dönüşür. Şiir ise, kazandırdığı imgesel düşünüş sonucu “hayır” diyebilme cesaretini hatırlatır kişiye. Doğayı, toplumu ve insanı anlayan ve gelecek sezgisinin ışığını bilincin ekeneklerine sızdıran şiir, olmuş bulunanla ve olmakta olanla bağını kopartmadan, ütopyamızı çiçeklendirir. Biz ki, o ütopyadan bugün, şu an hayatımıza neyi çağırabiliyorsak, onu yaşayabilmeliyiz. Bu durum, şiirin gerçek ile uyumsuzluğunu, onun gerilimli bir alan olduğunu duyumsatmaktadır. Şair, bu gerilimin sancılarını göze alan kişidir; gerçeğin hâl ve gidişine itiraz daima şiirden gelmiştir çünkü. Gerçek, yalanla yer değiştirdiğinde o, kendi hakikatini kurar; gerçek diye belletilen yalanların perdesini aralayarak, hakikat olanı gösterir. Bu nedenledir ki, iktidar odaklı hangi güç varsa, şairi ve şiiri sakıncalı bulmuştur. Şiir ise itirazlarını yükseltirken, ölüme karşı yaşamı, karanlığa karşı şavkı, savaşa karşı barışı, sömürüye karşı alın terini, kısıtlamalara ve zulme karşı özgürlüğü savunmaya devam eder; bir yandan da her türlü ötekileştirmeye karşı durur. “Gülün gülle tartılacağı” bir dünya, aşk hâlinde bir dünyadır ve bu, şiirin düşüdür. Şiir, önce kendini aşk’laştırarak yola koyulmakta ve tahayyülün sınırsızlığına doğru kanat vurmaktadır Dünya Şiir Günü bütün bunları yeniden hatırlamak ve hatırlatmak olsun.” https://kitapeki.com/pen-2020-siir-odulu-odulu-ahmet-telliye/?fbclid=IwAR3LtnBBeWmnodSv7VutjPc2rJy6SIN6RcZ-subSLjb_UsXmRZv4JRE58-8
