...
Başlık : KADIN DESTANI
Yazar : Betül İğdeli

Ayla Kutlu’nun yapıtlarında arka planda sosyal ve siyasal olaylar işlenerek kadına bakışın politikası irdelenmektedir. Bu yapıtında tarihsel olarak yakın dönemde yaşadıklarımız yerine üç bin yıl önceki Gılgamış destanında ikincil olarak geçen bir tapınak rahibesi (romanda yosması) olan kadın karakteri kahraman olarak seçilmiştir. Bilindiği gibi Gılgamış destanı, antik Mezopotamya' dan günümüze ulaşan en eski edebiyat metnidir. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanın tanrılarla da olan savaşını yücelterek anlatan Gılgamış, edebiyattaki ilk insan kahramandır. Ve Herakles (Herkül) gibi daha sonraki kahramanların da ilk örneğidir.

Destanların odağında olağanüstü güçlerle savaşan erkek kahramanlar yüceltilmektedir. Kadın destanının feminist   uyarlamasında yazarımız, birçok destan öğesini etkili bir şekilde tersyüz etmiştir. Destanın kahramanı tapınak yosması Liyotani, baş rahibe beyaz kuğu-Nippukir, Uruk kentinin kurtarıcısına dönüşmektedir. Kadın destanında ki Uruk kenti, patriyarkal zulmün cinsel iktidarla görünür kılındığı, küçük kızların ırzına geçildikten sonra onların tanrılara kurban edildiği erkek egemen bir şiddet toplumudur. Yoksul bir köylü kızı olan Liyotani de yaşamna   tapınak yosması olarak başlar.

Çok çalışır Liyotani, pazarla tapınak, tapınakla mutfak, mutfakla sofralar arasında koşturur durur. Arta kalan zamanda da erkeklere sunulur. Tapınak yosması gövdesini unutmayı ve kendine yapılanları duymamayı öğrenir. Kentin insanlarını, köylü ve köle kadınlarını yakından tanır. Kölelerin yaşadıklarını ve anlatılanları bakışarak anlamayı ve hiç anlatmamayı öğrenir. Mezopotamya halklarının diğer kentleri, yarı tanrı Gılgamış’ ın hükümdar olduğu Uruk kentine imrenirlerken, Uruk halkı onun yaptığı zulümlerden yılmakta, kan ağlamaktadır.

Güçlü bir satrap olan Gılgamış, halkın emeğine, yıllarca biriktirdikleri değerli şeylerine, oğullarına, kızlarına el koymaktadır. O yüzden kır tanrıçası Aruru' ya kendilerini kurtarması için yakınırlar, ona Gılgamış’ın duymasından çekinerek gizlice armağanlar sunarlar. Tanrıça Aruru da Dicle’nin çamurundan bir adam şeklinde Enkidu’yu yaratır. Yıllar içinde ormanda diğer hayvanlarla yaşayan Enkidu’ yu bir gün bir avcı görerek İnanna tapınağına haberi ulaştırır.

Baş Rahibe güzel tapınak yosması Liyotani’yi bu iş için görevlendirir ve Uruk halkını Gılgamış’tan kurtarması için ormanda vahşi hayvanlarla yaşayan Enkidu’yu ehlileştirmesi ve Uruk’a getirmesini isteyerek haberi getiren avcı ile gönderir. Liyotani Enkidu’yu gördüğünde bu kıllı, güçlü kuvvetli maymun gibi yaratıktan korkar.

Avcı tapınak yosması Liyotani’yi yüreklendirmek için, ben bir avcıyım.” Yaşam, denetlemeyi öğrenmekten geçer bunu bil gücünü yine de belli etme, ne erkeğe ne de tanrılara boyun eğermiş gibi dur anlamıyormuş gibi olup biteni çözemezmiş gibi. Böyle yapanların kazandığını gördüm ben. Ben ki avcıyım hayatım yok etmekle elden kaçırmak üzeredir. Sabretmeyi bilirim sabrı bütün avcılar bilir. Sen de avcısın” der.

Hayvanlar gelen insanlardan korkarak Enkidi’yu uyarırlar.” İnsanlar güzellik anıtı gibi dursalar da inanma.  İnsafsızlıktan her yere giriyorlar yalnızca kendilerininmiş gibi bütün dünya; insan ölümdür” derler. Günümüzde de en önemli sorunlarından biri de uygarlık ve doğa çatışmasıdır. İnsan kendini evrenin merkezi saymaktan ve bu kibirden vazgeçmelidir. Doğayı egemenlik altına almak yerine kendinin de doğanın bir parçası olduğunu kabullenmesi gerektiğini, Ayla Kutlu da vurgulamaktadır. Kitabı, kedisi bas’ a ithaf etmesi de ilginçtir.

Vahşi yaşamın bir parçası olarak birlikte yaşadığı hayvanların uyarısı güzel Liyotani’nin cinsel çekiciliğinin karşısında yetersiz kalacaktır.

Liyotani, Enkidu’nun sevgilisi olarak sevecen, duyarlı, davranışlarıyla eğiterek onu uygarlaştırır. Görevi Enkidu’yu Uruk halkını satrabın zulmünden kurtarmak olduğundan beraber kente giderler.   Haddini bildirmek için yola çıkan Enkidu Liyota’niyi bir tarafa iter. Gılgamış'ın sevgilisi olarak onun kulu kölesi olur. Gılgamış, Uruk kentini korumak için çevreleyen yedinci surun inşaatında kullanılacak sedirler için Amanos dağlarına gidecektir.

Enkidu, Gılgamış'ın gözdesi olduğundan onunla birlik olur ve Liyotani’yi de kafileye katarak yola çıkarlar. Sedir ağaçlarının koruyucusu Huvava’yı yok edeceklerdir. Huvava’nın öldürülmesi tanrıları kızdıracaktır. Tanrılar tarafından cezalandırılan Enkidu ölüme mahkum olur. Dönüşte oluşan kargaşada kafiledeki yiğitler ölürken Liyotani’nin hayatını kurtaran Gılgamış onu gebe bırakır.  Satrap, Enkidu’nun ölümüne üzülmüş, ölümsüzlüğün peşine düşmüştür.

Zalim Gılgamış’tan olan çocuğunu Liyotani doğurmak istemez. Ancak tiksinti ile doğurduğu yeşil yaratıktan kurtulmak ister. Ancak zamanında kendisini korumuş olduğunu öğrendiği örümcek, bebeği elinden alarak mağarasına götürecektir.

Liyotani, yolda rengi sararak insana benzeyen bebeği ona bırakacaktır. Bu arada Gılgamış, ölümsüzlük sevdasına kapılarak Uruk kentini terk etmiştir. O gidince veba salgını kentin insanlarını kırıp geçirmektedir. Uruk kenti felaketten harap olmuştur. Bir gün kentin kapısında beyaz bir kuğuya benzer güzel bir kadın belirecektir. Nippukir adı verilen İnanna tapınağının baş rahibesi olan kadın artık unutulup giden Liyotani’den başkası değildir.

Otuz yaşında yenden doğan Nippukir, yılların getirdiği insanları tanıma becerisini de kullanarak ezilenlerin yanında olur. Ölümsüzlük otunu yılana kaptırarak dönen Gılgamış’ı da o karşılayacaktır. Yorgun argın gelen, Uruk halkının dertlerine duyarsız kalarak yıllarını geçiren Gılgamış ölünce yerine oğlu geçmiştir. Yönetim açısından zayıf kalan hükümdara Baş Rahip olan örümceğin yetiştirdiği Liyotani’nin oğlu danışmanlık yapmakta, Gılgamış’ın oğlu olduğunu bilen Rahip sırrını saklayarak Hükümdarı kullanmakta, onun yerine geçmeye çalışmaktadır.

Liyotani’yi tanıyan oğlu kendisine engel olacağını düşündüğü annesini, annesi de Gılgamış’ın karakter özelliklerini ve hırsını taşıyan oğlunu ortadan kaldırmayı istemektedir. Tapınakta yalnız Baş Rahip ve Baş Rahibenin anahtarlarının bulunduğu odada Nippukir kullandığı zehirle ölürken oğlunu kucaklayacaktır. Nippukir, ölmeden önce ezilmiş Uruk halkının anlayamayacağını düşündüğü kadınların destanını yazarak gelecek kuşaklara bırakacaktır.

Kısaca özetlersek, yapıtlarındaki karakterleri toplumsal ve tarihi gelişmelerle iç içe anlatan Ayla Kutlu tarihimize tanıklık eden yazarlarımızdandır. Bu destanda üç bin yıl öncesindeki Uruk kentini fon olarak kullansa da kadim zamanlardan çağımıza insanlığın ölümsüzlük dilemmasını da dile getirmekte ve Anadolu insanının Lokman Hekim hikayelerini de çağrıştırmaktadır. Konu destan olunca biçem olarak şiirsel olduğundan İslamiyet öncesi destanlarda kullanılan koşuk bugünkü Halk edebiyatındaki koşma biçimi romanda kullanılmıştır. Bu yapıtta yakın dönemin sosyopolitik yapısı ele alınmasa da çağdaş insanın duyarlı olduğu çevre sorunları irdelenmiştir.  Özellikle de kadınların kadim zamanlardan günümüze kadar  ki sorunları feminist bir bakışla gündeme getirilmiştir.

KAYNAK:

Ayla Kutlu,”Kadın Destanı”,Bilgi Yayınevi,2004,Ankara

BETÜL İĞDELİ KİMDİR?

Ankara doğumludur. Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nden mezundur. Bilişim alanında kamu sektöründe çalışarak KOSGEB’ten emekli olmuştur.
Türk Bilişim Derneği’nin üyesi olup  Bulut  Yazar Dergisi  e- dergisini üç yıldır internet üzerinden yayınlamaktadır.
Asıl adı Betül İğdeligüvenç olan yazar yapıtlarımda Betül İğdeli mahlasını kullanmaktadır.

Şiirleri Deliler Teknesi, öyküleri Filika’ da yayınlanmıştır.  Nehir şiiri "karadullar" Bulut Yazar Dergisinde tefrika edilmiştir.

 Yapıtları

Betik Defterim-Şiir Kanguru  Yayinları,
Sepintiler -Şiir(Haiku)Kanguru  Yayinları,
Dilek Ağacı– Şiir (Haiku)Kanguru  Yayinları,

Öykü DefterimKanguru  Yayinları,
Limoni—kısa öykü  Kanguru  Yayinları,
Sabır Taşı Günlükleri roman Kuytu Yayınları

 

 

 

 

 

 

 

             

 

 

 

Sayfa : 9