EDİTÖRDEN… Serdar Koç
Bulut Yazar dergisi 1(bir) yaşında. İlk yılımızı doldurduk. Seneyi devriyemizde, sizlerin katkısı ve desteğiyle, kendi ayaklarımız üzerine doğrulma çabasındayız. Ürünlerinizle çoğalmayı diliyoruz. Kapımız; kadına şiddete ve her türlü şiddete tavır olabilen, özgürlük ve barıştan yana, doğaya saygılı, emek dostu herkese açık....
ZERRİN TAŞPINAR Betül İğdeli
Şiir yayımlamaya lise öğrencisi iken 1964 yılında başladıysa da uzun bir süre ara verdi. 1980’den sonra şiir ve yazıları Yarın, Varlık, Karşı, Damar, Parantez (Almanya), Öykü-Şiir, Siyah Beyaz, Yazıt, İnsancıl, Evrensel Kültür, Pir Sultan Abdal, Pencere, Divriği Harman, Evrensel, Emekçi Kadınlar gibi gazete ve dergilerde yer aldı. Kadın sorunları konusuna ağırlık verdiği duyarlıklı ve lirizmin öne çıktığı şiirleriyle tanındı...
.“Kendi dünyasını, kafesini oluşturup, orada şakıyan bir kuş nereden bilecek başka kuşların avcı korkusunu?” Aslı Zorba
Tarihler 2 Temmuz’u gösterdiğinde bir çoğumuzun aklına gelen görüntü aynıdır. Yanan Madımak Oteli ve önündeki kalabalık. Bu görüntü hepimizin zihninde farklı bir hisse karşılık gelse de otelin içinde yaşanan duyguyu tahayyül dahi edemeyiz. O günün birinci dereceden tanığı olan ve dışarıda o görüntüler yaşanırken içerideki tarif edilemez duyguyu yaşayan şair Zerrin Taşpınar ile şiir ve Madımak üzerine düşündüren bir söyleşi yaptık....
TAVRA Betül İğdeli
“ Ağıtı ve alkışı bol” ülkedeki insanları yakıp götüren bir yangına inat Ankara’ya kar yağar olayları örterek ve “Bulvar kocaman bir gemiye” benzer, “motorları susmuş, sıkışmış buzlar arasına ve terkedilmiş bir gemi sanki bulvar” dizelerinde yönetim, olaydaki ateşin sıcaklığına uzak ve soğuktur…. Devletin olaylara seyirci kalarak kendi varlığına yönelenler karşısındaki tavrını “Kar yağıyor Ankara’ya ve Bulvar/yıllardır duran bir gemiye benziyor şimdi.”, dizelerinde dile getirir....
ŞAİRLER ÖLMEZ Fadime Tekelioğlu
Neruda’nın söylediği gibi ”Şairi, şiirinden ayıramazsınız. Şairler şiirlerinde yaşarlar, şiirse ölümsüzdür; kim öldürebilir ki şiiri? Şiirin bir değil binbir canı vardır. İşkence ederler,..sürgüne yollarlar, o bütün bunları yaşar, sonunda tertemiz bir yüzle, gülümseyerek ortaya çıkar. Çünkü şiir ölümsüzdür.” Adları acının tarihine geçen şairlerimiz ölümsüzdür, şiirleriyle yaşamımıza, yüreklerimize seslenmeyi sürdüreceklerdir...
“YAK! YAK!” NARALARI Filiz Bilgin
Tolstoy’un, “Çağımızda sanatın görevi, insanların esenliğinin onların bir araya gelmelerinde, birleşmelerinde olduğu gerçeğini akıl alanından duygu alanına geçirmektir; sanatın akıl alanından duygu alanına geçireceği bir başka gerçek de, varlığını sürdürmekte olan şiddetin egemenliğinin yerini ilahi egemenliğin, başka bir deyişle hayatımızın en yüce amacı olarak bizlere sunulmuş olan sevginin egemenliğinin alması gerektiğidir.” Nâzım Hikmet ve Seçme Romanlar cümlelerini hatırlayarak sanatın görevini başarmasını, sevginin egemen olmasını ve Sivas/Madımak Oteli kıyımının bir daha yaşanmamasını diliyorum....
TEMMUZ AYAZI Serdar Koç
- TEMMUZ AYAZI -I- durdu bir an dinledi kendisini kırık vazo ah ne yazık ki o an o sonsuz an dağıldı kainata paramparça ha var ha yok olası ömrüm elveda kalbim elveda sonsuz elveda yer çekimsiz ağırlıksız ivmesiz -II- bir kez daha nesnelerin adını yeniden koydum tanımlayabilmek için içimdeki yangını çağıldayan sulara kapıp koyuverdim kendimi bir kez daha bulabilmek için seni -III- aşkla ilgili ne bilirdim ki neydi ki zaten asılsız böbürlenmelerle ve kof inançlarla dolu bellek bir yumrukta indi aşağıya cam çerçeve tuz buz oldu uğundu gözlerimi buz kesti yüreğim buydu parçalandı gece sabahlara kadar yıldızlarla öpüşen dudaklarım kalbim delice parçalandı yemyeşil bir dal kırıldı içimde bir çığ uçurum bir dağ boşluğu gel dolaşalım tüm kenti hiç konuşmadan bu keder yüreği dağıtmadan tüm zamanı gördük o gün zaman yoktu sonsuz sayıda insan insan yoktu -IV- zamanın aynasında sallanan bu şehir bu toz bu kül bu buğu bu şamdanların aydınlattığı tül saçının tellerine bağlı titrer rüzgarda hüzün ki en uzun şiiridir kalbimin ben günde yüzbin şiir yazsam da -V- sevgiler düşünde öldüm öldüm dirildim ben seni geçen yüzyıl da sevmiştim anımsa beni sevdiğini bilirsem hep mutlu ölürüm çiçekler ve aşklar sınırında hep bu günümde kal kal yollarda tüm aynaları kır ve yok ol kalbim yok ol bir daha ben seni gelecek yüzyıl da sevmiştim anımsa bekle yollarda bekle bir daha -VI- ateşe ve suya gömülmüş gölgeler geçmişi anlatır mavi gök kara gece anımsa dostum iki yeğeninin ölümlerini teşhise gitmiştin de insanların taşlanarak yakıldığı gözlerini kan bürümüş -devletli- dindar bir “cinnetin” ikinci günü tıp fakültesi morgunda sivas’da büyüğü ondokuzunda onaltısında diğeri iki güzelim inci tanesi nasıl da düşüvermişti ey iki yüzlülük ey onursuzluk! (eti yakan ateş değil) Serdar Koç TEMMUZ AYAZI (Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)...
Gidelim Biz de Gülçin Manka
Bomboş salonun penceresinden yandaki beyaz duvara, oradan aşağıya inip parkenin üzerine, geç kalmış bir güneşin buruk ışığı vuruyordu. Dışarıda ise, yeni yeni uyanmaya başlamış doğanın narin, taze yeşili, sevinçle daldan dala uzanıyor, yaprakları daha yeşermemiş dallara “Hadi!” diye fısıldıyordu. Kadın, kucağında siyah bir çanta, parke döşemeye oturup bacaklarını dümdüz uzatmış, sırtını duvara dayamıştı....
DijiGenç Ş. Didem Keremoğlu
Baban da seninle bir şeyler konuşacaktı ama toplantısı uzamış.” dedim. “Toplantısı yine mi uzamış?” dedi. Yüzüme öyle bir baktı ki… Gözleri bildiğini fısıldıyordu. “Babanla bazı problemlerimiz var.” dedim. Bunu söylemeyi hiç planlamamıştım. Uzun aylardır içimde“Maya”lananlar birden söze döküldü… “Kim ki?” Sesindeki çatal adeta bir anda kaybolmuştu!...
Üç Çiçek Zeynep Koçer
-Tülay Hanım siz misiniz? Bu kadar genç kızı bir arada görünce elindeki kocaman saksı çiçeğinin arkasına saklanmaya çalışan çocuk, çokta anlaşılmayan bir şeyler daha söyledi. Ne söyledikleri ne de çiçekti kalabalığın ilgi odağı… Saksının arkasındaki suratı görmek isteyen gözler o yana bu yana devrilmeye başladı...