...
Başlık : Gidelim Biz de
Yazar : Gülçin Manka

Bomboş salonun penceresinden yandaki beyaz duvara, oradan aşağıya inip parkenin üzerine, geç kalmış bir güneşin buruk ışığı vuruyordu. Dışarıda ise, yeni yeni uyanmaya başlamış doğanın narin, taze yeşili, sevinçle daldan dala uzanıyor, yaprakları daha yeşermemiş dallara “Hadi!” diye fısıldıyordu. Kadın, kucağında siyah bir çanta, parke döşemeye oturup bacaklarını dümdüz uzatmış, sırtını duvara dayamıştı. Gözleri pencerenin kenarındaki ağaca takıldı, sonra karşısındaki duvara yaslanmış duran genç adama baktı. Adam, iğreti, zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Bahçeyi özleyeceksin, değil mi?”
Kadın yine bahçeye çevirdi başını: “Şu ağaç benden yaşlıdır!” Zoraki bir kahkaha attı. “Benden bile yaşlı!” “Bak, ben hiçbir zaman senin yaşını...” “Tamam, hiç yüzüme vurmadın, teşekkür mü edeyim?” diye kesti adamın sözünü. “Niye yaptın bunu?” “Senin için” dedi ama içinden. “Değer miydi?” “Boş ver artık.” Kadının sesi yorgundu, genç yaprakların gölgelerinin oynadığı yüz çizgileri derinleşmişti sanki... “Ben istemedim biliyorsun, büyük fedakarlık bu!” Adamın sesi zayıfladı, başını önüne eğdi.

Kadın başını pencereye dönmüştü, “Duydun mu?” dedi heyecanla. “Yavru kedi sesi!” Dışardan incecik bir miyavlama geliyordu. “Sen ne yapacaksın şimdi?” diye sordu adam kadına, elleri cebinde, yorulmuş gibi ayak değiştirirken.

“Emekli maaşım yeter!” “Ya kabul etmezsem?” “Başka çaren var mı?” “Zor geliyor, böyle seni tek başına bırakıp…” “Ha ha ha!!” “İnanmıyor musun?”
Adam pencereye gitti. Yüzü cama dönük: “Mecbur olmasam…”
“Tamam, kaç kez konuştuk bunları! Ama hep dedim sana, burnunun dikine gidiyorsun, dedim, dinlemedin!”
“Yapmak zorundaydım, biliyorsun!” Kadına döndü. Sol elini göğsünün üstüne koydu. ”Şuram rahat olmalıydı.”
“Git o zaman için rahatsa! Beni düşünme!” Kadın, ağladığını göstermemek için başını eğdi. Güneş ağır ağır çekilip yerini alaca karanlığa bırakıyordu.
“Aklım sende kalacak. Yine de rahat değilim işte!”
“Her şey bir arada olmuyor, değil mi?” Kadının sesi çatallıydı, sitemli bir ton gelip konmuştu üzerine.
.“Mine biz gözden çıkarıldık, bilmiyormuş gibi yapma şimdi! Hadi akademisyenlikten vazgeçtim, hapse mi gireyim bile bile?”
 “Beni biraz sevseydin…”
“Lütfen mantıklı ol, her zamanki gibi duygusal davranıyorsun!”
“Tabii, sıkıştığında bana at topu! Mantık ara!” Sesi yükselmişti.
“Yeter ya! Başıma vuracaksan hiç verme! İstemiyorum!” dedi adam öfkeyle,  pencereye gidip kadına sırtını döndü, yavaş yavaş karanlığa gömülen bahçeye bakarak cebinden sigara pakedini çıkardı. “Bana da versene!”

Kadın, kucağındaki çantayı yanına koyup sigaradan bir nefes çekti. “Gel, yanıma otur biraz!” “Yok, daha da zorlaştırmayalım her şeyi” Adam salonun ortasında duruyordu, acelesi varmış ya da sıkılmış gibi. Sigarasından bir nefes daha çektikten sonra, çantaya baktı, gülerek, “Sonunda bıraktın ha?” dedi. “Neyi?” “Çantayı! Geldiğimizden beri sıkı sıkı tutuyordun da!” Niye böyle bir şey dediğini kendi de bilmiyordu, zaten söyler söylemez pişman oldu.
“Ne demek istiyorsun? Beni acıtmaya mı çalışıyorsun?” Kadın başını iki eli arasına alıp yüksek sesle ağlamaya başladı.
“Şaka yahu! Çok alıngansın! Ağlama, hadi!
 “Al şunu da git artık Allah aşkına!” Çantayı hızla adamın ayaklarına doğru ittirdi.  “Özür dilerim, saçmaladım!” “Git kurtul benden!”
“Benim de içime sinmiyor, inan bana! Bunu almak da, bırakıp gitmek de…”
“Beni mi, ülkeyi mi?”
Adam ses çıkarmadı. Sigaralarını hiç konuşmadan içtiler. Yüzleri artık pek seçilmiyor, alacakaranlıkta sadece sigaraların ateşi görülüyordu.
Adam neden sonra, çok hafif bir sesle, “Sana hiç umut vermedim…” dedi.
Kadın güldü: “Doğru, vermedin. Aslında,” “Aslında? Ne?” “Sigarayı nerede söndürdün?” “Bırak şimdi! Ne diyecektin?”
Kadın düşünüyordu. Ne diyeceğini, nasıl tamamlayacağını düşünüyordu. Karşı tarafı kırmadan,  sonsuza dek kaybetmeden…
Aslında hiçbir şey vermedin!” diyecekti, ama çok sert olurdu bu.
Aslında ben hep, birlikte gideriz diye düşünmüştüm!” diyecekti ama aptalca olurdu.
Aslında senden hiçbir şey beklemedim!” daha ılımlı bir cümle ama doğru muydu?
Aklına ilk geleni söyledi: “Aslında ben de bıkmıştım!”
“Benden mi?” Gülüverdi adam.
 “Yok canım, evden!”
“Gerçekten mi? En güzel yerde, babadan kalma ev, ben olsam…”
“Doğru, sen asla yapmazdın!” 
“Haklısın…” 
“Yok, aslında ne zamandır düşünüyordum. Vesile oldu…” dedi kadın, sesine umursamaz bir hava vermeye  çalışarak.
“Ciddi misin!” Adamın sesi canlanmıştı, heyecanla “Bak zaten borç kabul ediyorum, en kısa zamanda…”
“Tamam, uzatma da al şu çantayı.” Adam çantaya eğildi. “Çıkalım mı artık, bırakayım seni.” “Yok sen git, ben biraz kalacağım.”
“N’apıcaksın karanlıkta? Elektrik kapalı, değil mi?” Gitti, ışığın anahtarını açıp kapadı. “İçim karanlık zaten” diyecekti kadın, demedi.
 “Tamam, ben kaçıyorum o zaman…Hoşça kal”
“Uçağın ne günü?”
“Öbür gün ama şimdi vedalaşalım, sakıncası yoksa. Çok işim var, bir sürü ayrıntı.”
“Tamam.” dedi kadın, titreyen sesine hakim olmaya çalışarak. Son kez sarılmak için ayağa kalkmaya yeltenirken, adamın “Her şey için çok teşekkür ederim. Haberleşiriz” diyen sesini duydu, sonra da kapanan kapıyı. Gözlerinden akan yaşlar hızlandı, arkasına yaslanıp öylece kaldı. Kendiyle hesaplaşmak için de, pişman olmak için de geç bir vakitti.

Biraz önceki sesi yeniden duyduğunda gözleri çoktan kurumuştu. Camın dışında, henüz gözü açılmamış bir kedi yavrusu titreyerek duruyordu. Pencereyi açıp elini uzattı, yavruyu alıp yanağına götürdü, yumuşak bir mendil gibi bastırdı. Yavru elinde, pencereyi kapadı. “Gel gidelim biz de... ”
 

Sayfa : 11