...
Başlık : “YAK! YAK!” NARALARI
Yazar : Filiz Bilgin

Sanat, metafizikçilerin dedikleri gibi gizemli bir düşüncenin, güzelliğin, Tanrı’nın tezahürü değildir; yine sanat, fizyolog estetikçilerin dedikleri gibi insanın birikmiş fazla enerjisini akıtmak için başvurduğu bir oyun da değildir; sonra sanat, duyguların birtakım işaretlerle dışa vurulması da değildir; güzel nesneler üretilmesi hiç değildir ve en önemlisi haz duymak değildir. Sanat, hayat için zorunlu olan, tek bir insanın ve bütün insanlığın esenliğe yürüyüşü için zorunlu olan, insanları aynı duygular çerçevesinde birleştiren ilişkiler ortamıdır.“ diyor Tolstoy ve ekliyor;

“Bir sanat yapıtında yapıtı yaratandan yapıtı alımlayana (algılayana) geçişin derecesini (geçişin az ya da çok olmasını)üç koşul belirler:
1. Aktarılan duygunun ne kadar kendine özgü olduğu, ne kadar sıra dışı olduğu,
2. Aktarılan  duygunun ne kadar açık, net bir biçimde aktarıldığı,
3.Sanatçının içtenliği (yani aktardığı duygunun, sanatçının kendi içinde hangi güçte boy verdiği).”
Öte yandan “Esasen sanatı insanın akli etkinliklerinden –belli bir ön hazırlık, sistematik bilgi olmadan, geometri bilmeyen birine trigonometrinin öğretilemeyeceği gibi birbirini izlerlik gerektiren etkinliklerden- ayıran şey, sanatın insanları onların eğitim ve gelişmişlik düzeylerinden bağımsız olarak etkilemesidir. Yani bir resmin, sesin, imgenin güzelliği kişinin eğitimi, gelişmişliği hangi düzeyde olursa olsun her insanı etkiler.” de diyor. 

Bu durumda özgünlük, açıklık, içtenlik diye sıralayabileceğimiz üç koşul öyle özümsenmeli ve harmanlanmalı ki ortaya çıkan yapıt her insanı etkileyerek sanat yapıtı niteliği kazansın. Öyle bir yapıtı ortaya çıkarmak herkesin yapabileceği bir etkinlik değil elbette.  Gerçek sanat yapıtının insan yüreğinde gövermesi böylesine zorken, kolay kolay sanatçı olunamazken ve yetişmezken, her bir sanatçı birer toplum değeri sayılırken, değerlerimize sahip çıkacağımıza yitimini istemek nasıl bir aymazlıktır?

Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat,20.10civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.

Yiter bir sanatçı; Metin Altıok. 1941, İzmir doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirir. Kısa süreli çeşitli işlerde çalıştıktan sonra lise felsefe öğretmenliği yapar. Lise yıllarından beri şiir yazar, ancak ilk kitabını 1976 yılında çıkarır. En çok işlediği temalar; acı, aşk, ölüm, yalnızlık, yabancılaşma ve kaçış, yolculuk ve sürgündür. Altıok’un şiirlerindeki karamsarlık ve bireysellik, içerik olarak İkinci Yeni Akımının uzantısı sayılsa da, şair söyleyiş özellikleri ve anlam bakımından İkinci Yeni’den ayrılır. Altıok’un eserlerini şöyle sıralayabiliriz: “Gezgin”, “Yerleşik Yabancı”,” Kendinin Avcısı”, “Küçük Tragedyalar”, “İpek ve Kılabtan”, “Gerçeğin Öte Yakası”, “Dörtlükler ve Desenler”, “Süveyda”,” Alaturka Şiirler”, “Hesap İşi Şiirler”, “ Soneler”, “Yel ve Gül”, “Bir Acıya Kiracı”.  Ayrıca şiir üzerine yazılarını topladığı  “Şiirin İlk Atlası” adlı bir eseri ve İkili Av, Su Damlaları adlı iki oyunu da vardır. Ressam yönü de olan Metin Altıok, “Kendinin Avcısı” eseriyle  Ahmet Telli ile 1980 Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülünü , “Gerçeğin Öte Yakası” eseriyle 1990 Cemal Süreya Şiir Ödülünü ve 1989 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülünü almıştır.  Metin Altıok şiir için "Şiir, insanların duygu dünyaları arasında bağ kurarak, bu öznel dünyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar. İnsanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak, yücelmesine ve enginleşmesine yarar. İnsanın hayatta olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu birikimine sahip çıkmasına yarar. İnsan soyunun evrensel tınısı olarak, kişinin her türlü yabancılaşmalardan kurtulmasına yarar. Kötülüklerden arınmaya yarar. Son olarak bir de şunu söyleyeyim: Şiir insanları sevmeye yarar..."

            Bir kabuk içinde
            Birbirinden ayrılmaz (:)
            Aşk ve acı yüreğimde
            İkiz badem içidir.

                                                    “İkilem” şiirinden

 Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.

 Yiter bir sanatçı; Behçet Sefa Aysan. 1949, Ankara doğumlu. Askeri liseden sonra tıp eğitimi alır. Behçet Aysan’ın eserleri: ”Karşı Gece” ,”Sesler ve Küller”, “Eylül”, “Deniz Feneri”. “Sesler ve Küller” ile 1984 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü, “Eylül” ile 1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, “Deniz Feneri” ile 1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülünü alır. Aynı zamanda tıp doktoru da olan şairin “Şiirler”, “Düello”,” Leke ve Şiir “adlı şiir kitapları ve “Üç Kardeştiler” isimli bir radyo oyunu  da vardır. “Şiirler” kitabı Aysan’ın kendi el yazısıyla kaleme aldığı şiirlerden oluşması dolayısıyla ayrı bir özellik  taşır. Behçet Aysan’ın şiirlerinde işlediği başlıca konular; aşk, kadın, insan sevgisi, ölüm, kaçış, sıkıntı ve karamsarlık, yalnızlık, umut, sosyal temalar, tabiat ve cezaevi sorunlarıdır. Aysan, şiiri bir dil meselesi olarak algılar.  Aysan, Işık Kansu ile bir söyleşisinde şunları söyler: “İstiyorum ki, bağırmadan usul sesle söylensin şiir. Usul sesli bir çığlık olsun. Kimi zaman kara, kiminde umudu öne çıkaran. Şiir, bireyin tarihini yazar. Toplumsal koşulların belirlediği bireyin. Yaşadığımızda nasıl hem umut, hem umutsuzluk, hem sevinç hem keder, aşk ve ayrılık, yengi ve yenilgi birlikte varsa, şiirde de öyle olmalı, tıpkı yaşamdaki gibi. Zaten biz istemesek de, şiirimize sızar onlar. Savaş tamtamlarının çaldığı, açlığın ve toplumsal dengesizliğin akıl almaz boyutlara vardığı bir dünyada şair, yüreği ve beyniyle tedirginliği, kederi de anlatmak zorundadır. Tıpkı umudu anlattığı gibi. Umutsuzluğa yenilmeden.”

                    kurtarılmış bir aşk yaşıyorsun
                    sen, ne paranın kiri sinmiş
                    üstüne, ne yalan safran gibi
                    almış rengini onun
                    Hiç kimse de olmayan bir aşk
                       alevlerle
                                  sevişen
                            bir semenderin kalbi gibi.

                                                                      “Semender” şiirinden

 Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Ekinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı.  Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
 Yiter bir sanatçı; Asım Bezirci. 1927, Erzincan doğumlu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olur.  Çeşitli dergilerde Halis Acar adıyla yazıları yayınlanan Bezirci, 1960'tan sonra kendi adıyla yazmaya başlar. Uzun dönem muhasebecilik yapar. Deneme, eleştiri, inceleme, araştırma ve antoloji dalında eserler verir. Eserleri: “Çok Kapılı Oda”, “Günlerin Götürdüğü Getirdiği” (Hüseyin Cöntürk’le birlikte), “Okudukça”, “Bilimden Yana Sosyalizme Doğru”, “Abdülhak Hamit ve Târık yahut Endülüs Fethi”, “ Edip Cansever”, “Orhan Veli Kanık”, “Ahmet Haşim”,” Nurullah Ataç”,” Dünden Bugüne Türk Şiiri”, “Metin Eloğlu”, “On Şair On Şiir”, “Seçme Romanlar” (Refika Taner'le birlikte), “İkinci Yeni Olayı”, “Sabahattin Ali”,” Nâzım Hikmet ve Seçme Romanlar”,” Orhan Kemal” (Hikmet Altınkaynak'la birlikte),” Halk Sosyalizm Kültür ve Edebiyat”, “1950 Sonrasında Hikayecilerimiz”,” Seçme Hikayeler” (Refika Taner 'le birlikte), “Pir Sultan”, “Halkımızın Diliyle Barış Şiirleri”, “Şairlerimizin Diliyle Barış”, “Rıfat Ilgaz”, “Deyimlerimizin Sözlüğü”, “Temele Gül Dikenler”, “Güle Dil Verenler”. Ayrıca Flaubert, Sartre, Robbe-Grillet, vb. yazarlardan  çeviriler de yapar.  1989 Ferit Oğuz Bayır Ödülünü (Rıfat Ilgaz monografisi) alır. Nesnel-bilimsel eleştirinin edebiyatımızdaki kurucusu olan Asım Bezirci, bir eleştirmenin niteliklerini şöyle sıralar: “[E]leştirmenin bir bilgin gibi kültürlü, bir yargıç gibi nesnel, bir aşık gibi sanata tutkun, Don Kişot gibi yürekli ve hepsinin üstünde, bir sanatçı gibi duyarlıklı, sezgili, sağbeğenili olması gerekiyor.” “Benim nesnelliğe bağlanışım daha çok öznel sebeplerden geliyor. Bunda bilime bağlılığımın yanı sıra, aşırı denecek bir kişiye saygı ve sevgi var. Bu nitelik, bir çeşit haksızlık yapma korkusu (hatta karmaşası, complex’i) ve sorumluluk duygusu yaratıyor bende. Onun için yargılarımı vermezden önce, uzun boylu çalışıyorum. Kılı kırk yararcasına araştırmalara giriyorum. (…) Sonra sanatçıyı diyalektik bir anlayışla ve bütüncül bir görüşle kavramaya çalışıyorum.”  

 Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
 Yiter bir sanatçı; Muhlis Akarsu. 1948, Sivas doğumlu. Ortaokulda okurken, ekonomik yetersizlikler nedeniyle ikinci sınıftan ayrılır. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazar, deyiş ve nefes kurar. Akarsu ses icrasının yanı sıra yapmış olduğu derleme çalışmalarıyla da müziğimizin zenginliğini belgeler. Kendine has renkli bir okuyuş üslubuna sahiptir. Edebiyat ve müzik birlikteliğinden doğan aşıklık geleneğinin ustalarından olan Akarsu'nun yüzlerce deyişleri arasında yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü deyişleri öne çıkar. Gerek tek başına gerekse başka ozanlarla doldurduğu pek çok kasetinden bazıları şöyledir: “Aramam Seni”,” Ağlama Gülüm”, “Bahar Seli Gibi”, “Bırakmadı Sevdan Beni”, “Dam Üstüne Çul Serer”, “Deli Lemi”, “Deprem”, “Dert Oldu”, Arif Sağ, Musa Eroğlu ve Yavuz Top'la birlikte doldurduğu “Muhabbet” adlı kasetler.

                       Ayrılık başladı daha bugünden
                       Ömrüm sanki bitti dertliyim dünden
                       Beni ayırdılar nazlı yarimden
                       Yıkılmış yurduma bakar giderim
                       Muhlis Akarsu'yum gurbet ellerde
                       Ahu zar ederim gözüm yollarda
                       Ben seni sorarım esen yellerde
                       Dertli pınar gibi akar giderim.

                                                                   “ Hasret Çeker Giderim”   şiirinden                              

 Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
 Yiter bir sanatçı; Uğur Kaynar. 1956, Sivas doğumlu. Meslek lisesinden sonra imkansızlıklar nedeniyle yüksek okula gidemez. Küçük yaştan şiirle ilgilense de ciddi ürünlerini 1980 den sonra vermeye başlar. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra El Yazıları Yayınevini kurar ve yönetir. Sanki içine bütün uğraşlarını doldurduğu kahverengi deri çantasını yanından hiç ayırmaz. Sessiz ve yalnızdır. Eşi,  "Hayatı boyunca hep çekti kendini insanlardan, kendi kabuğunun  içine girmeyi tercih etti. Uyum sağlayamıyor ve bunu istemiyordu da.” diye anlatır şairi. Şiirlerinde yalnızlık ve hüzün hakimdir. Eserlerini “Çiçekler Halaya Durdu”,  “Gizemya”, “Aşkınam”, “Güncesika” olarak sıralayabiliriz.  

                     Ah güneşin o esmer
                     O temmuz akşamları
                     Rüzgârın keyfe keder kuşları
                     İçtiğiniz sulardan öpüyorsam
                     Duruluyorsam usulca
                     Ürperiyorsa içim içime
                     Diyesim
                     Bir garip canşenliğidir yalnızlık
                     Canşenliğim bir garip
                     Yalnızlık kadar siz
                     Sizin kadar garip

                                                                               “Canşenliği” şiirinden

  Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
 Yiter bir sanatçı; Nesimi Çimen 1931, Adana doğumlu. İlkokul birinci sınıfı üç ay okuyan Nesimi Çimen 43-45 yaşlarında dışarıdan sınavlara girerek ilkokul diploması alır. Âşık Nesimi Çimen, bağlama çeşitleri içinde yer alan ve yüzyılları aşarak bugüne kadar yaşatılmış olan ikitelli cura ustası olarak bu çalgının tanınmasında önemli bir rol üstlenir. Geleneksel çalma biçimini geliştirerek kendi çalım tarzını yaratır. Bu nedenle bu çalgıya ve icra biçimine 'Nesimi Sazı' da denilmektedir. Âşık Nesimi Çimen, şiirlerinde bazen insanlığa nasihat ederken bazen bir güzele ya da yol önderlerine olan aşkını, sevgisini dillendirir. Bunların dışında barış, insanlık, dostluk, haklının yanında, savaşın karşısında, yaşamın aksaklıklarını ve çelişkilerini işlemiştir. Aşkın Plak’tan   ve Cura Plak’tan çıkmış  45'lik plakların yanı sıra    “ Aç Uyanırsa Toku Yer”, “Bağışla Beni”,” Le Chant Des Troubadours De Turquie”, “Merhaba”, “Vizeliyim”, “İnsanlar Gülsün”, “Barış Güvercini”,” Ayrılık Hasreti” isimli kasetleri de vardır.  Yurt dışında Fransa, Almanya, İsveç, Hollanda gibi çeşitli ülkelerde konserler veren ve Fransa'da bir plak çalışması yapan saz şairi Âşık Nesimi, ikitelli curayı yurt dışında tanıtır.   

             Arifler azaldı kalmadı kamil
             Nerde eyhi sohbet nerde eyhi dil
             Her ne arar isen bir güruh cahil
             Gel göçelim gönül gidelim burdan
             Bari sen idrakın gerçekte düşün
             Dününden beter geliyor her günün
             Burda yeri kalmadı nesiminin
             Gel göçelim gönül gidelim burdan

                                                                            " Bozuldu Dünyanın Lezzeti Tadı” şiirinden

 Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak Oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!”  naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
 Yiter bir sanatçı; Hasret Şükrü Gültekin. 1971, Sivas doğumlu.  Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesini yarıda bırakarak müzik hayatına atılır. Bir yandan şiirler yazar, bir yandan farklı olan müziği arar. 16 yaşında ilk albümünü çıkarır. Değişik müzik türlerini, halkların etnik müziklerini araştırır. Birçok enstrümanı (kısa-uzun saplı bağlama, cura, kaval, kabak kemane) ve bağlamada da “şelpe” denilen tekniği kullanarak özgün bir tarz yaratır. Çok genç olmasına rağmen büyük ustalarla albüm çıkarır. Hollanda Kültür Bakanlığı'nın daveti üzerine gittiği Genç Türküler festivalinde Türkiye'yi temsil eder. Eserleri:” Gün Olaydı”, “Gece ile Gündüz Arasında”,” Rüzgarın Kanatlarında”. Ayrıca,” Newroz”, “Dostlar Muhabbeti”, “Türküler Yalan Söylemez” albümlerinde de yer  alır  

                    Bu gece
                    ben giderim resmim kalır,
                    belli ki bir hevesim kalır,
                   gözüm arkada kalmaz,
                   Seni göresim kalır..
                   Sesim kalmaz,
                   sözüm kalmaz,
                   yarım kalır bir öykücük,
                   bozulmuş bir tılsım kalır.
                   Güze ulaşır vakit
                   kurur dallar,
                                       ayaz kalır…

                                                                     “Bu Gece Bendeki Canıma” şiirinden      

Tarih, 2 Temmuz 1993. Yer, Sivas Madımak oteli. Otelde Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği için bir araya gelmiş sanatçılar. Saat, 20.10 civarı. Otelin önünde toplanan kalabalıktan yükselen “Yak! Yak!” naraları eşliğinde benzine batırılmış üstüpü ve çaputlar tutuşturularak otele atılır.
Yiter otuz beş can(otuz üç konuk,  iki otel görevlisi), otuz beş değer. Hepsini tek tek yürekten anmamızın yanı sıra dergimizin yazı sanatıyla ilgisi dolayısıyla yazıya emek verenleri kısa da olsa ayrıca anmak istedim.
   Yine Tolstoy’un, “Çağımızda sanatın görevi, insanların esenliğinin onların bir araya gelmelerinde, birleşmelerinde olduğu gerçeğini akıl alanından duygu alanına geçirmektir; sanatın akıl alanından duygu alanına geçireceği bir başka gerçek de, varlığını sürdürmekte olan şiddetin egemenliğinin yerini ilahi egemenliğin, başka bir deyişle hayatımızın en yüce amacı olarak bizlere sunulmuş olan sevginin egemenliğinin alması gerektiğidir.” cümlelerini  hatırlayarak sanatın görevini başarmasını, sevginin egemen olmasını ve  Sivas/Madımak Oteli kıyımının bir daha yaşanmamasını diliyorum.

 

KAYNAKLAR:

TOLSTOY L.N., Sanat Nedir? Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, İstanbul, 2013.
TÜLEYLİOĞLU Orhan, Merdivende Üç Şair, Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul, 2012.
DAĞISTAN Tuğba, Metin Altıok ve Şiirlerinin Yapı, Tema ve Üslup Bakımından İncelenmesi, T.C. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 2010.
ÖZSOY Gökhan Ömür, Behçet Aysan Hayatı-Eserleri-Sanatı, T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2013.
SÖNMEZ Ercan, Sivaslı Muhlis Akarsu’nun Seslendirdiği On Ezginin Tınladığı Anahtar Üzerinden Dikteleri Ve Mevcut Arşivlerle Karşılaştırmaları T.C. Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Musıkisi Yüksek Lisans Programı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017.
ORAL Makbule, Anadolu Alevi-Bektaşi Âşıklık Geleneğinde Âşık Nesimi Çimen Ve İki Telli Cura İcrası, T.C. Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Musikisi Ana Sanat Dalı Türk Musikisi Programı, Sanatta Yeterlik Tezi, İstanbul, 2018.

https://www.ekdergi.com/elestirinin-iscisi-asim-bezirci/;
https://tr.wikipedia.org/wiki/Muhlis_Akarsu
https://www.antoloji.com/
http://www.hasretgultekin.net/biyografi-2/

 

 

 

 

Sayfa : 8