...
Başlık : GIRGIR
Yazar : Manolya Berk

 

“Kurt kışı geçirir ama,
Yediği ayazı unutmaz.”

                              Türk Atasözü

 

Henüz on yaşındaki Kız’ın hayatında, az zamanda çok şey ardı ardına değişmişti. İki yıl önce, kiradan çıkıp kendi evlerine taşınmışlardı. Ama evleri sobalıydı ve kışlar, türlü çeşit zorluklarla geçiyordu. Birkaç ay önce, ilkokulu bitirmiş, o ara kardeşi doğmuş, ardından Anadolu Lisesi sınavlarını kazanmıştı. Artık Hazırlık sınıfındaydı. Önceden, üç devreli semt ilkokuluna, aynı zamanda öğretmeni de olan Anne ile gidip geliyordu. Şimdi ise, tam gün olan okuluna tek başına, otobüsle gidip gelmesi gerekiyordu. Sınıf arkadaşlarının lüks yaşam tarzları, zaten asosyal yetiştirilmiş olan Kız’ın sosyalleşmesini daha da imkânsızlaştırıyordu. Eve bebeğin gelmesi ise, hayatın akış biçimini kökten değiştirmişti.

Teyze, yirmili yaşların başında ve bekârdı. Sözde, Anne’ye yardım için gelmişti memleketten. Ama yaptığı yardım, Anne’nin okulda olduğu yarım gün boyunca, uyuyan bebeğin olduğu evde bulunmaktı. Bu süreyi de, sigara içip müzik çalarak geçiriyordu. Anne gelince evden gidiyor, akşama kadar komşu geziyordu. Memlekete de, çok çalışan fedakâr teyze imajı vermekten geri kalmıyordu.

***

Yine yorucu bir okul günü ve otobüs yolculuğunu takiben akşam eve gelen Kız, odasına doğru gidiyordu ki… o da ne? Odasının kapısının önünde bir eşya yığını vardı. Ev giysileri, rengini hiç sevmediği ama giymek zorunda olduğu eksik düğmeli hırkası, geceliği, bez bebeği yere yığılmıştı. Ve işin kötüsü, bin bir meşakkat ve gizlilikle alıp, yatağının kenarına sakladığı Gırgır dergisi de en üstteydi. Eyvah ki eyvah. Ve o bildik cümlenin yankılanması gecikmedi. “Kııız, Allah senin belanı versin.” E vermişti zaten. “Bu kız, senin döküntülerini toplamak zorunda değil, anladın mı?” Benim döküntülerim?... Toplamak?... “Hem bu Gırgır da neyin nesi? Nereden para buldun da, nasıl verdin buna? Kaç tane ekmek alınır bununla ha? Ver benim ekmek paralarımı, ver hadi. Veremezsin tabi. Sen kim oluyorsun da, benim kazandığım parayı veriyorsun buna? Bir daha görmeyeceğim. Gebertirim seni. Topla şu döküntülerini çabuk.” Teyze, kenarda film seyreder gibi seyrediyordu olanları. Gözlerindeki pırıltıları, on yaşındaki saf bir kızın anlaması mümkün değildi.
Anne, alınmasını onaylamadığı eşyaların -ki onayladığı eşya da pek yoktu- değerini hep ekmekle hesaplardı. En ucuz şey ekmek olduğu için, ederi hesaplanan her ne ise, çok pahalıymış gibi görünürdü. Gırgır dergisi de nasibini almıştı bu hesaptan.

İlkokulda iken bazı akşamlar, okullarında Müdür Yardımcısı olan İhsan Amcalar’a giderlerdi. İhsan Amcalar, bir apartmanın bodrum katında, kottan manzaralı bir dairede oturuyorlardı. Lise- üniversite çağlarında, kızlı erkekli beş güzel çocukları vardı. Evlerinde, günü gününe alınmış Gırgır dergileri bulunurdu. Kız her gidişlerinde, dergilerin olduğu, salona açılan o küçük odaya geçer, üst üste yığılmış sarı-siyah Gırgır dergilerini okuma maratonuna girerdi. Bir önceki gelişinden başlayıp, güncel tarihliye ulaşana kadar, Anne-Baba’nın daha önce kalkmasından ve kendisini engellemesinden korkarak, erken yaşta okur-yazar olmanın avantajını da kullanarak, zamanla yarışırcasına okurdu Gırgır’ları. İhsan Amca’nın eşi Meryem Teyze, Anne’nin itiraz etmesine fırsat vermeden ikramları yanına getirir, Kız da okumaya devam ederdi. İhsan Amcalar’ın evinde, kendini hep iyi hissederdi Kız. Şimdi ise, azap içindeki hayatında küçük bir hoşluk yaratabilmek için, gizlice Gırgır almış, gizli gizli okumuş ve Gırgır’ı da kendince gizlemişti. Teyze durumu fark etmiş olacak ki, hem Kız’ı azarlatmak hem de ablasına yaranmak için, temizlik yapma tezgâhı hazırlamış, ablasının huyunu bildiğinden, amacına ulaşmıştı. Küçük kıyamet yaratıcısı, zaferinin üzerine bir de sigara tellendirmiş olmalıydı.

***

Kız bir daha Gırgır alamadı. Kendi parasını kazanmaya başladığı zaman geldiğinde ise, artık alacak Gırgır yoktu.

Sayfa : 14