...
Başlık : ŞÜPHE
Yazar : Berna Öztürk

         Evin içinde sonbahar öğlen rüzgarı açık pencerelerden efil efil esiyordu. Kadın, pencerenin önünde oturur vaziyette, zihninde ne yapacağını bilemez halde düşünüyordu.

Aslında yapacak şeyler ne de çoktu, evi temizlemek, oğlanı okuldan almak, evde ders çalıştırmak, yemek yapmak, sofrayı kurup kaldırmak…  Neyse ki makinede yıkayacağım tüm bulaşıkları diye düşündü.

Ev işleri alışılmış yaptıklarıydı. Asıl onun canını sıkan eşinin ilgisiz tavırlarıydı. Mesut’un kendisiyle dayısından miras kalan arabasıyla ilgilendiğinin yarısı kadar bile ilgilenmediğini düşünüyordu artık.

Sevgisinden de şüphe eder hale gelmişti. Gelelim zihnindeki soruya, evlilik neydi? Bir zamanlar tüm özel tarihleri hatırlayıp güller getiren eşi gitmiş, yerine sadece eve yaklaştığında “Evde ne eksik?” sorusunu soran adam gelmişti. Aslında her şeye rağmen sıcak bir soru sayılırdı bu.

“Evde ne eksik?” diye sorduğunda. 'Bir dolu sevgi dese kapıdan güler yüzü ile gelir miydi?' Yoksa “Nasılsın?” diye sormadan banyoya gider, üzerini değiştirir ve artık eskittiği kanepeye oturup çay, çorba mı derdi? Evet tam da böyle yapardı. Karısı sırf yalnızlıktan konuşur, gününü anlatır; Mesut dinliyor gibi görünür ama dinlemeyenlerdendir.

Tam da bu düşünce denizinde boğulurken çalan kapıyı açtı ve Emniyet Müdürlüğünden gelen zarfı alıp  görevliye teşekkür etti. Çok geçmeden açtığı fotoğraflı ceza makbuzu ile neye uğradığını şaşırdı. Suratı kireç gibi oldu ve yere yığıldı.

“Ben bunları da mı görecektim?” diye ağlamaya başladı. Elektrikli Denetim Sisteminin yazdığı bu ceza her şeyi açıklıyordu. Zarftaki fotoğraf Mesut’un Arabası ile hız sınırını aşınca gönderilen makbuzda ön sağ koltuğun bantlanmış görüntüsüydü.

Her şeyi anlaması gerekirdi, “Nasıl da anlamadım?” diye söyleniyordu. Hayatında bu kadar değersiz ve yalnız hissettiği başka bir an daha olmamıştı. Kalbi ve gururu kırılmış halde odaya yürüdü. Duvarda eşinin asılı resmi ile kavga etti. Hırçınlıklarına karşılık bulamayınca eline ne gelirse fırlatıyor, iyice deliriyordu. Gözleri dolduğu için baktığı fotoğrafta Mesut yerine büyük bir boşluk ve karanlık görüyordu. Öyle bir zehirdi ki bu âdetâ tüm bedenini sarmıştı.

 Tekrar çalan kapının ardında, bu defa elinde kocaman kahverengi bir ayı ile Mesut vardı. Çoğu zaman yaptığından farklı olarak güler yüzlü bir şekilde elindeki ayıcığı gösterip "Bunu geçen hafta senin için almıştım. Arabanın ön koltuğuna oturtup emniyet kemerini de takıp getirmiştim. Doğum gününde vermek istediğimden bagajda beklettim. Galiba dönüşte hız cezası da yemiş olabilirim çünkü eve geç kalmak istememiştim." dedi.

Sayfa : 22