...
Başlık : GÜMÜŞANA
Yazar : Filiz Bilgin

                                                                                         

  Gümüşana, Sevgi Özel’in üçüncü romanı. İsminden de tahmin edileceği gibi roman kahramanı, Gümüşana isimli, köyde doğup büyümüş, akraba evliliği yapmış bir kadın. Roman Gümüşana’nın yaşam hikayesi. Romanda özellikle kadınlara odaklanılmış.  Ele alınan kadınların çoğu  köyden kente göç etmiş, Gümüşana’nın zaman zaman “Ne köylü kalabildik, ne kentli olabildik…”diye yakındığı gibi köylülükle kentlilik arasında sıkışıp kalmış kadınlar.

Romanın başlarında okuyucunun ilgisini yoğunlaştıran, Gümüşana’nın oğlu Erdal’ın  “Evet, o korkunç sırrı öğrendikten sonra çıldırma noktasına gelmiştim; benim annem, benim halam böyle bir şeyi nasıl yapar diye diye kafayı yemek üzereydim.” sözleriyle karşılaşıyoruz. İlerleyen sayfalarda okuyucu gizi anlasa da detaylar ancak romanın sonunda veriliyor.

Gümüşana köyde varlıklı bir ailede yaşamını sürdürürken köyden kasabaya göç etmelerine kadar varacak köylüyle husumetlerini “Büyük dedenin köyden gitmeden önce satın aldığı tarlalardan gadasturo geçince; bizimkiler hem köyle, hem de hazineyle mahkemelik olmuş.” cümlesiyle özetler. Göç bir kere başlayınca da çocuklarını okutmak isteyen Gümüşana kasabadan da kente göçerek maddi manevi iyice yokluğun içine düşer. Gümüşana yaşadığı hayal dünyasında oğluyla konuşurken “Karlı bir geceden atla Kayalıboğazı aşmak çok daha kolaymış meğer. Ordan oraya göçtükçe göçtük… Ordan oraya atladık durduk yavrum… Talihimiz yâr olmadı, hep düştük oğlum… Düştüm.” diyerek buna vurgu yapar.

Roman köy, kasaba, gecekondu, kent yaşamı hakkında detaylı izlenimler aktarırken cumhuriyet sonrası devrimlere  “Köye şapkayı ilk getiren de oydu; kendi hep föter giyerdi. Biri gündelik, biri gerilik iki föteri vardı.”, “Devlet nikâhı babamgilin anasında ya… Nur içinde yatsın Atatürk... Bak, ölmüş ebem bile hak sahibi… Eskiden öyle miymiş…” vb göndermelerle yer verilmiş. Yazar, Gümüşana’nın hayatını kapsayacak kadar uzun bir zaman dilimini kimi yerde geriye dönüşlerle, kimi yerde zaman atlamalarıyla anlatmış. Bu uzun zaman diliminde  “İsmet paşa harbe sokmamış bizi; ama çok darlık çekildi.” veya “İstanbul’da bir üniversitenin önüne atılan bombayla, gençler oracıkta ölmüştü. Sonra bir açıkoturum başladı; konuşanlar solcu diyor, ülkücü diyor, bölücü diyor, vatanın milletin bölünmez bütünlüğü diyor; bağrışıyorlardı.”  cümlelerinde olduğu gibi  yer yer dönem olaylarına da değinilmiş.

Gümüşana romanında hem üçüncü hem de birinci tekil anlatıcı kullanılmış. Birinci tekil yani ben anlatıcının kullanıldığı bölümlerde, anlatıcı Gümüşana. Hâkim bakış açısının;  “Şimdiye dek yaşadığı yerleri, olayları, koşulları harmanlayarak gitmek istese gidemeyeceği, anlatmak istese anlatamayacağı düşsel bir dünya kurmuştu. Çoktandır orada yaşıyor, sık sık da yanına Erdal’ı çağırıyordu.” cümleleriyle anlattığı gibi Gümüşana son zamanlarında içine kapanır ve bazen kendi kendine bazen kızı Gülcan, kuzeni Ülkü, eşi Bekir ve çoğunlukla da oğlu Erdal’la konuşur.  Bunu yaparken de geçmişe döner, gençlik yıllarına kadar gider.  Gümüşana’nın kendisiyle konuştuğu, yani iç monolog tekniğinin kullanıldığı bu bölümlerde   anlatılanlar düz yazı şeklinde değil de manzum hikaye şeklinde yazılmış.

Romanda anlatıcı sürekli değişmekte. Anlatıcının değişimiyle birlikte okuyucu da köye, kasabaya, gecekonduya, kente gidip gelmekte. Gümüşana, köyüne özlemi “Kayalıboğazın dibinde dağdan… Ta yukarlardan gelen, şırıl şırıl akıp duran bir su vardı. Bir kere daha gidebilsem... Bir kere daha otursam da orda… Bir kere daha dinleyebilsem… Su sesini… Yeniden yunmuş, arınmış gibi olsam…” diye dile getirirken göçtükleri kasabayı, “Kasabadaki mahallemiz şehirde büyümüş, okumuş karılarla, heriflerle doluydu… Nasıl özenirdim onlara… Hele kadınların okumuşuna… Köylü çocuklarına sokaklar bile çok şey öğretti. Hâkim desen var, öğretmen desen var; doktor, subay, hemşire var…” cümleleriyle, kasabadan sonra göçtükleri kentin gecekondu mahallesini de “Buraya geldik yeniden köylü olduk… Gecekonduda hiç hâkim, doktor komşumuz olmadı… Polis, öğretmen vardı herhal… Bizim köyden büyük mahalleler, bizim köyden berbat durumda…” diye anlatarak karşılaştırma yapar. Köy, kasaba, gecekondu, kent karşılaştırması roman boyunca karşımıza çıkar.

Gümüşana romanı sade, kısa cümlelerle son derece akıcı bir dille yazılmış. Roman kahramanları konumlarına göre ve yöresel ağızlarına uygun konuşturulmuş. “eğsiran”, “unra”, “çemremek”, “şarkada” benzeri yöresel kelimelerin kullanımının yanı sıra “Gadın didiğin geyme deneni geymez, yime deneni yimez deyzem…”, “Namlu göyneğimin üstünden karnımı ısıttı.”, “Hıyar, domatis, şevtali…” cümlelerinde olduğu gibi karakterlerin yerine göre yöresel ağızla konuşturulmasına özen gösterilmiş.

 Köyden kente göçtüklerinde, değişen değerler, alışkanlıklar karşısında kendisini yalnız hisseden, arada kalmışlığın çelişkilerini yaşayan, geçim sıkıntısının, eğitimsizliğin dertleriyle uğraşan Gümüşana’nın hayatının  deyim, atasözleri ve halk değişle zenginleştirilerek son derece canlı anlatıldığı Gümüşana romanı elden bırakılamadan severek okunuyor.

 

ÖZEL, Sevgi, Gümüşana, İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, 2009

Sayfa : 6