...
Başlık : ÇANAKKALE SAVAŞINDA KADINLAR
Yazar : Ş.Nezih Kuleyin

Çanakkale Savaşı’nın gizli kahramanıdır kadınlarımız… Hem cephede hem de cephe gerisinde ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmiştir. Savaş sırasında toplumda hak ettiği rolü elde etmek için tüm benliğiyle; “savaşan”, “hasta bakan”, “yardım toplayan”, “çalışan”, “anne-eş-kardeş” kimliğiyle her alanda faaliyet göstermiştir. Kayıplarını büyük bir metanetle karşılamış ve gerçek anlamda vatan için çalışmanın ne olduğunu anlatmıştır bize.

Tarihçiler Çanakkale Savaşını 3 Kasım 1914’te başlatmaktadırlar. Savaş 9 Ocak 1916’ya kadar aralıklarla yaklaşık on dört ay devam etmiştir. 18 Mart 1915’teki deniz harekâtında elde edilen büyük başarıya rağmen düşman askerlerinin  karaya çıkması ile birlikte on ay daha savaş bütün şiddeti ile devam etmiştir.

Türk kadını, Çanakkale Savaşı sırasında gerek cephede, gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile hizmet vermiş; cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek vermiştir. Bu konunun üzerinde durmamızın temel nedeni her olayda olduğu gibi kadınlarımızın bu olayda da gösterdikleri fedakârlığın tam olarak bilinmemesidir.

Türk Kadınının cephelerde doğrudan savaştığı bilgisine Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer ülke askerlerinin anılarında ve ailelerine yazdıkları mektuplarda rastlanmaktadır. Konuyla ilgili Avusturyalı piyade er J. C. Davies annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçısıyla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından’ vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.”

Bir başka belge de Times gazetesi muhabirinin, İngiliz donanmasına ait hastane gemisiyle İngiltere’ye götürülen yaralı askerlerle yaptığı görüşmedeki notlarıdır: Denizci asker 25 Nisan 1915 çıkarmasında yaralanmış, kendisi çarpışmalar sonucu ele geçen keskin nişancı bir Türk kadınıyla karşılaşmış: …O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyordu, evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da birlikteydi. Yakalanana kadar bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesini bulduk…”

Türk kadınlarının savaşın içinde ne kadar yoğun olarak var olduklarını anlatan bir başka belge de Mısır’da yayınlanan The Egyptian gazetesinde yer alan ve bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektuptur. Bu mektupta Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış.” Yabancı belgelerde Türk Kadınının Çanakkale Savaşında etkin olarak yer aldığı ayrıntılı bir biçimde yer alırken araştırmacılar bizim resmi belgelerimizde olmamakla birlikte savaşa katılan Türk kadınlarının yazdığı bazı anı ve mektuplardan söz etmektedirler. Bunlardan birisi de Çanakkale Savaşlarına erkek kıyafeti ve Ahmet adı ile katılan  Hatice Hanım tarafından 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine verilen beyanattır: “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”  demektedir.

Bir diğer örnek ise ; Çanakkale Savaşı’na Kosova’dan gelen gönüllüler arasında yer alan Zeynep Mido Çavuş’tur. Çanakkale Savaşı’na, Gora-Dragaş’tan katılanların anlattıklarına göre, biri Gora’dan olmak üzere, Kosova’dan sekiz tabur katılmış; sadece erkekler değil, kadınlar da bu taburlarda yer almıştır. Zeynep Mido Çavuş, savaşa bekâr olarak katılan ve şehit düşen Dragaşlı’lardan biridir.

Çanakkale savaşında cephe gerisinde bulunan kadınlarımız da savaşın kazanılması için ellerinden geleni yaptılar.Tanzimat döneminin en ünlü şairi olan Şair Nigar Hanım  ‘Çanakkale’de Türk Ordusuna’ adı ile yayınladığı şiirinin son dörtlüğünde bakın ne diyor.

Bu bir zafer ki mübarek hayal fevkında
Bu bir gaza ki mukaddes muazzam u mebrur
 Edip de dost ile a’dayı hürmete mecbur
Ağarttı vechimizi her misal fevkında

İlk Kadın yazarlarımızdan Fatma Aliye’nin romanı “UDİ”  Çanakkale Savaşı sırasında cephede savaşan askerlerin molalarda toplanıp topluca okudukları bir roman olacaktır.

Kadınların cephede savaşları sürerken cephe gerisi çalışmalardan da burada söz etmekte yarar var diye düşünüyorum. Çünkü kadınlarımız cephe gerisinde kurdukları dernek ve cemiyetlerle ürettikleri katkı destansıdır.

Kadınlarımız 1912 yılında şimdiki Kızılay’ın başlangıcı olarak kabul edilen Hilali Ahmer Cemiyetine başvurarak Hilali Ahmer Cemiyeti Kadınlar Komitesi’ni kurmuşlardı. Bu komite Çanakkale Savaşı sırasında büyük bir özveri ile çalışmıştır. Kuruluşundan itibaren cephede savaşan askerlere, yaralı ve hastalara, kimsesizlere ve bakıma muhtaç olanlara, şehit ve asker ailelerine, göçmenlere, esirlere yardım eden Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi, bu faaliyetlerini bağış kampanyalarının yanı sıra; aşhane, çayhane, hastane, dispanser, sanat evi, atölyeler, nekâhet-hane, gibi kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Ev ev, mahalle mahalle dolaşarak para, yiyecek, giyecek ve çeşitli eşya ve malzeme toplayan Hilâl-i Ahmer kadınları “çiçek günü” ve “yardım toplantıları” adıyla düzenledikleri toplantılarla yardım toplamış; halkın katılımını sağlamışlardır. Bu çiçek günü adı ile yapılan çiçek satışlarından elde edilen gelir 1915 yılında 2250 Osmanlı lirasına ulaşmıştır.

Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi’nin önemli faaliyetlerinden biri de düzenli olarak çıkardığı takvimlerdir. Bu takvimlerde verilen bilgilerle, kadınların mutfaktan sanata, felsefeden eğitime kadar çeşitli konularda genel olarak bilgilendirilmesi, gerekli sağlık ve ilk yardım bilgisi ile donatılması ve böylece Türk kadınlarının kendilerini geliştirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

Çanakkale Savaşı’nın başarısı için çok sayıda kadın dernek ve cemiyetinin çalıştığını söylemiştik. Bunlardan birisi de İstihlâk-ı Millî Kadınlar Cemiyeti’dir.

Balkan Muharebeleri sırasında, 1913 yılında Melek Hanım tarafından yerli üretimi artırmak ve yerli malı kullanımını teşvik için kurulan bu cemiyet, Müslüman kadına terziliği öğretmiş; yerli kumaş üretimini artırmak suretiyle millî iktisat politikasını takip etmiş ve millî bir moda oluşturmak istemiştir. Bununla beraber cemiyet, açtığı hastanede yaralıların tedavisi ile ilgilenmiş, hastanenin bütün ihtiyaçlarını da kendi azalarının yardımı, İstihlâk-i Millî Mağazası ve dikişhanelerinin geliri ile sağlamıştır. Seferberlik ilânından itibaren bütün mesaisini vatan savunması uğrunda çalışanlara yardıma hasreden bu cemiyet, Üsküdar, Beylerbeyi ve Emirgan gibi çeşitli noktalarda dikiş, nakış ve el işleri yurtları açmış, seferberlik sırasında orduya verilmek üzere; 1.500 çift yün çorapla 1.450 adet avcı yeleğini Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne teslim etmiştir.

Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti:

 Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’ın himayesinde kurulan, başkanlığını Nuriye İsmail’in (Canbolat) yaptığı cemiyetin amacı, askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak, şehit ve gazi ailelerine yardım etmektir. Başlangıçta muhtaç ailelere sıcak çorba dağıtırken, zamanla bu işin imkânsız bir hâl alması üzerine çorba yerine fasulye, pirinç, yağ ve saire gibi kuru erzak dağıtımı yoluna gidilmiştir.

Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti

Çanakkale Muharebeleri sırasında faaliyet gösteren cemiyetlerden olan Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, Esirgeme Derneği’nden ayrılan Behire Hakkı Hanım’ın şahsî gayretleriyle Divân-ı Umûmiye civarında bir yurtta faaliyetlerine başlamıştır. Burada fakir Türk kızlarına biçki-dikiş kursu verilmiştir. Daha sonra Kadıköy, Üsküdar gibi İstanbul’un çeşitli semtlerinde şubeler açan cemiyet, kadınların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu amaçla açılan dershanede 5 sene içinde 900 öğrenci yetişmiştir. Biçki, metotlu bir şekilde ilk defa burada gösterilmiş, bunun için bir de kitap yayınlanmıştır. Müslüman Türk kadınının kişisel çabalarından ve fedakârlığından doğan Türk Kadınları Biçki Yurdu Cemiyeti, kısa sürede gösterdiği bu başarı ile “Millî Müessese” durumuna gelmiştir.

Çanakkale Savaşı sırasında Biçki Yurdu çalışanlarının hazırladığı sergide iki takım kostüm tayyör için düzenlenen piyangonun gelirinin, şehit çocukları adına Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’ne bağışlandığına dair basında haber yayınlanmıştır.

O dönemde daha birçok kadın derneği oluştuğunu ve bunların cepheye yardım için tüm güçlerini harcadıklarını biliyoruz. Bunların tümünün ismini saymak bile zordur ama Halide Edip tarafından kurulan “Tealii Nisvan Cemiyeti’’nin de adını unutmadan burada belirtelim. Bu savaşın bir başka tarafı da bu aşamada Türk kadınının kendi gücünün neleri başaracağının da farkına varmış olmasıdır.

Kadın, savaş sürecinde fabrikalardan atölyelere, yol yapımından sokak temizlik işine kadar birçok iş sahasında faaliyet göstermiştir. Turan Gazetesi, Türk kadınının “gayret ve fedakârlığını” şöyle ifade etmektedir: “Daha düne kadar hayat-ı umûmiyeye yabancı tutulan Türk kadınlığının son zamanda gösterdiği bu terakki ve faaliyet göğüslerimizi kabartacak kadar yüksek ve ulvîdir. Bizden kendilerine binlerce takdir ve teşekkür.”

Toplumda erkeklere mahsus bazı meslekler de ilk defa kadınlar tarafından yapılmaya başlanmış, Beyoğlu’nda görülen kadın berberler gazete sayfalarına haber olmuştur. Diğer taraftan bazı kadınlar erkeklerin silah altında olması nedeniyle boş kalan ticaret sahnesine de atılarak, Mudanya-İzmir yolu ile getirilen eşyayı Galata Rıhtımı arkasında satmaya başlamışlardır.

         Türkiye’de kadın hareketi sadece söyleme dayalı bir hareket değildi diyerek yazımı sonlandırmak istiyorum.

Sayfa : 7