...
Başlık : Evden Sokağa İlk Adım/ Fatma Aliye Romanında Kadın Olgusu
Yazar : Ş.Nezih Kuleyin

Kadınların birinci sınıf vatandaş olma serüveni tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kendiliğinden olan biten bir süreç değildir. Kimilerinin sandığı gibi kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi bir gecede “Verelim gitsin” diyen bir TBMM kararıyla da gerçekleşmemiştir. Zaten böyle düşünürsek toplumsal değişimi hiçbir zaman doğru değerlendirme şansına sahip olamayız.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın hakları büyük ve derin bir toplumsal çatışma sonucu elde edilmiş, bunun için çok sayıda önder kadın büyük acılar çekmiştir. Nezihe Muhittin gibi yaşamının son yıllarını akıl hastanesinde kaybedenler, Sabiha Sertel gibi matbaaları yakılıp yurtdışına kaçmak zorunda olanlar saymakla bitmez.

Günümüze kadar gelen kadın hareketinin arkasında, çok büyük bir entelektüel birikim zamanla oluşmuş ve bu birikim bir süre sonra erkek egemen bir toplum olan Türk Toplumunda hakkedilen bir hakkın teslim edilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Ama halen nüfusun yarısı olan kadınların toplumda eşit etkin olma savaşımları sürmeye devam etmektedir.

Ben bu haftadaki yazımda kadın hakları konusunu belki de ilk başlangıcında yer alan bir yazarın Fatma Aliye’nin bu anlamdaki kararlı ve sistemli çalışmasını yeniden anımsatmak istiyorum. Biraz daha ileri giderek bir yorum da yapmak istiyorum. Fatma Aliye’nin ünlü bir yazar olması için ona rehberlik eden Ahmet Mithat Efendi, zaman zaman onun elini tutan daha radikal bir söyleme yönelmesini engelleyen bir rol üstlenmiştir.

Fatma Aliye’nin kitaplarının basılmaya başlaması ve onun adının yazar olarak kabul edilmeye başlamasından sonra Ahmet Mithat Efendi’ye göre ona artık “Kadın” demenin bile doğru olmayacağı çünkü birine “Yazar” deniyorsa onun artık kadın olma özelliğinin ortadan kalktığı doğrultusundadır. Çoğu zaman Fatma Aliye’nin romanlarındaki karakterlerin anlatılan davranışlarına “Kadınlara yakışmaz” diyerek Fatma Aliye’ye engel olmaya çalışır.

Başta kadın yazarlar olmak üzere modernleşme hareketinin önde gelen isimleri, modernleşmenin kadının toplum hayatında yer alması ile doğrudan bağlantılı olduğunu kabul etmişler ve bu doğrultuda savaşım vermişlerdir.

Fatma Aliye, kadının evden sokağa çıkarak toplumda bir birey olma savaşını başlatan ve bunu bir oya gibi işleyen bir yazar olma hakkını, tırnaklarıyla kazıyarak elde etmiştir. Olguya hem kendisine hem de roman karakterlerine bakarak örneklemek istiyorum.

Fatma Aliye’nin yazarlığa il adımı George Ohnet’in Volonté romanını Merâm adıyla Fransızca’dan Türkçe ’ye çevirmesiyle başlar. Kitabın çevireni kısmında “Bir Kadın” yazmaktadır. Evet topluma vermek istediği mesaj şudur; ”Siz inanmayacaksınız ama bu kitabın çevirmeni bir kadın, kadınlar da böyle bir çeviri yapıp onu kitap haline gelmesini sağlayabilirler.” Kimi yazarlar kendi adını yazmaktan çekindiği için böyle yaptığını söylerler ama ben o görüşte değilim çünkü herkes o bir kadının kim olduğunu soracak ve en kısa zamanda adının Fatma Aliye olduğunu öğrenecektir.

O artık bir yazardır ve kitaplarını Fatma Aliye olarak imzalamaya başlar. Ahmet Mithat Efendi çok geçmeden “Fatma Aliye Hanım yahut Bir Muharrire-i Osmâniyye’nin Neş’eti” adı ile onun yayın dünyasına girişi üzerine bir kitap yayınlayacaktır. O artık Osmanlı’nın en önemli kadın yazarıdır ve çok önemli bir şey yapmak istemektedir “Kadının sadece ev işleri yapmaktan başka bir şey başaramayacağı görüşünün yanlış olduğunu” ispat etmek.

İlk kapsamlı romanı olan Muhaderat’ın kadın kahramanı olan Fazıla baskı ile evlendirilmiş olmasıyla ortaya çıkan mutsuzluğunu kendini eğiterek ve kişiliğini çevresine kabul ettirerek kazanmanın önemli bir örneğini oluşturur. Başlangıçta kendisine yapılan her türlü haksızlıklara karşı suskun, iradesini ve düşüncelerini babasına ve eşine karşı savunamayan evde hizmetçilere karşı bile hiçbir sözü geçmeyen Fazıla kendini geliştirerek sonradan cariye olarak yaşamını sürdürdüğü evde bile her şeyi yöneten ve yönlendiren konumuna gelmeyi başaracaktır. Fatma Aliye kadın zekâ ve yeteneğine vurgu yaparak kadının ikincil bir varlık olarak görülmesini eleştirmektedir.

Bir de UDİ’den örnek verelim UDİ’nin kadın kahramanı Bedia çok sevdiği kocası tarafından aldatılınca bu durumu kendine yediremez. Kendisine böyle davranılmasının kadınlık onurunu rencide ettiğini söyler, çok seviyor olmasına ve kendi evi olmasına rağmen evi terk eder. Bedia ne kadar olumlu bir karakterse eşi Mail Bey o derece olumsuz bir karakterdir. Eşinin tüm malını mülkünü satarak dostuna yedirir mutsuz ve sefil bir duruma düşer hayatını kaybeder. Kardeşi ölür ve çocuklarının bakım yükü de Bedia ya kalır. Ama Bedia yılmayıp ev ev dolaşıp müzik dersleri vererek hayatını kazanacak kazandığı paralarla rahat yaşayabilecekleri bir standardı yakalayacaktır. Fatma Aliye elinden iş gelen kadının tek başına nasıl başarılı bir biçimde yaşayabileceğinin altını çizmektedir. Kadınların yeri artık evinin kadını olmaktan daha öte bir şeydir.

REFET romanında ise Fatma Aliye hiçbir gelir kaynağı olmayan ve fakir bir aile kızı olan Refet’in İyi bir eğitim alarak öğretmen olma ve edindiği bilgiye dayalı olarak kişiliğinde oluşan güven duygusu ile hayatta tek başına ayakta kalma gücüne nasıl ulaştığını anlatmaktadır. Fatma Aliye bu romanında o dönemde yaygın olan çok kadınla evlenmenin olumsuz sonuçlarına da vurgu yapmaktadır.

Örnekler arttırılabilir. Son bir söz söylemek gerekirse Fatma Aliye’yi yazınımızda kadın olgusunu bütün çıplaklığı ile ortaya koyan ilk kadın yazarımız olarak kabul edebiliriz. Bu çizgi Halide Edip ve Suat Derviş, Nezihe Muhittin ve Sabiha Sertel ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Ama kadının evden sokağa çıkışındaki ilk adımı unutmamak gerekir diye düşünüyorum.

Sayfa : 14