...
Başlık : Off Günü: AVM Emekçilerine Bir Selam
Yazar : Gülçin Göktay

Tekgül Arı’nın Off Günü isimli romanı, Didem Madak'ın “Bir tezgahtar parçasıyım ben. Üç kuruşluk acıya müdahale edemem.”  sözüyle başlıyor ve; AVM'lerde köle gibi çalıştırılan, oturacak bir iskemle bile çok görülen, gecesi gündüzü çalınan emekçi işçilere ithaf ediliyor.  Off günü, AVM emekçilerinin izin günü ve bu bir günlük izin, hafta sonu haricinde ve değişen zamanlarda kullanılabildiği için çok da izin anlamına gelmiyor aslında. Arı, romanın ismini Off Günü koyarken, Türkçe’de kullanılan ve bunalıp sıkılma anlamına gelen off ünlemiyle bir çift anlamlılık yaratmış ki okudukça bu dünyanın kahramanlarının yaşadıkları yoğun bunaltıyı gerçekten de  hissedebiliyor insan.

 Romanın kahramanı olan Güneş, bu emekçilerden bir tanesi. Başlarda, daha otuzuna bile gelmeden satış uzmanlığından mağaza müdürlüğüne terfi ettiği için kendini şanslı hisseder Güneş. Mutludur, koskoca mağazanın ve çalışanlarının sorumluluğu ona verilmiştir. Bir ünvanı vardır ve bu ünvanın hakkını en iyi şekilde verebilmek, çalışanlara adil ve eşit davranmak, dürüstlüğünden ve kişiliğinden ödün vermemek, bölge müdürü ve üst yönetimle saygılı ama mesafeli ilişkiler kurmak, hatta toplantılarda ekibine yaptıkları işle ilgili bilgiler verip aydınlatmak için çırpınıp durur. Yaptığı işi onuruyla, vicdanıyla, titizlikle yerine getirmek Güneş için çok önemlidir, ama iş hayatı, onun bu fedakârca çalışkanlığının başarı ve mutluluk için yetmediğini kısa bir süre sonra gösterecektir ona. Bölge müdürü ile altındaki çalışanlar arasında bir cendereye sıkışmıştır. Yukarının istekleri hiç bitmez. En insani niyetlerle iletişim kurmaya çalıştığı personel ise kişisel sorunlar, çekememezlikler, yükselme hırsı ve daha bir çok açmazla ona oyunlar kurar, arkasından iş çevirir, sürekli işini zorlaştırırlar. Çalışanlardan biriyle kurduğu duygusal yakınlık kısa sürede fark edilip işine son verilmesi, en güvendiği iş arkadaşının işten atılması, diğerlerinin üst yönetimle gizli yakınlıklar kurmaları Güneş’i iyice yalnızlaştırır, dayanma gücünü ve hevesini kırar.  Anne ve babasını depremde kaybetmiş olan Güneş’in tek destekçisi, artık ailesi olmuş halasıdır. İşine son verilen sevgilisi ise başka bir şehirde iş bulup ondan uzaklaşarak Güneş’i büyük hayal kırıklığına uğratmış, hem iş yerindeki hem de hayattaki yalnızlığını pekiştirmiştir. Güneş bu hayat mücadelesinde direnecek midir, bu dışardan rengarenk ışıldayan sömürü dünyasına dayanabilecek midir; onu, romanı okurken görürüz.

 Peki bütün olan bitenler tesadüf müdür? Bir tek Güneş’in başına mı gelmiştir bu peş peşe birbirini izleyen talihsizlikler? İnsanların birbirinin kuyusunu kazdığı, herkesin diğerleri arkasından dolap çevirdiği, kişiliklerini ruhlarını üst yönetime peşkeş çektiği bu güvensizlik ortamı Güneş’le mi ilgilidir? Günümüzde kapitalizmin en süslü, cicili bicili ortamları olan AVM'ler, albenileri, ışıl ışıl parlayan binaları, rengarenk vitrinleri, eğlence olanakları, çocuk mekanları, tıka basa karın doyurma vadeden fast food dükkanları ile tüketiciye hem hayal kurma hem de hayallerini gerçekleştirme imkanı sunuyor görünen fare kapanlarıdır aslında.  Büyük şehirlerin bu modern tapınakları her gün sabah ondan akşam ona kadar binlerce insan tarafından tavaf edilirken her şey biraz daha tüketme, biraz daha fazla para harcama, daha çok satın almanın büyüsüyle kendinden geçmeyi vaat eder.  Öncelikle alt ve orta sınıf olmak üzere çağımızın en önemli boş zaman geçirme etkinliğine dönüşen AVM'lerde tüketilen sadece para ve zaman değil, hayatımızdır. Kitap okumayan, tiyatro, bale, dans, opera, konser, sergi gibi sanatsal etkinlikleri hayatına bir türlü katamayan çoğunluğun eğlencesi haline dönüşen AVM'lerde izlenen tek şey vitrinler ve ana akım, gişesi yüksek vizyon filmleridir.

Kapitalizmin bu tapınaklarının çarkında öğütülen sadece tüketiciler değildir; onlara hizmet eden, yüzlerce mağaza ve lokantada zaman kavramını yok sayarak ölesiye çalıştırılan AVM personelidir. Işıldayan vitrinlerin, rengarenk giysilerle dolu mağazaların içinde bizim farkında bile olmadığımız bir vahşi orman (Jungle) kanunu hüküm sürer. Tekgül Arı’nın romanı işte bu vahşi ormanda geçer. Akşam AVM kapandıktan sonra gece yarılarına kadar çalıştırılan, sağlığı ve psikolojisi nasıl olursa olsun her an iş başında, ayakta ve güler yüzlü olmak zorunda olan, müşteri velinimetimizdir düsturuyla dükkana her girenle kurulan iletişimin bir üst göz tarafından denetlendiği, böl - yönet politikası ile çalışanlarla birebir ilişki kurarak birbirlerini ve bir üstlerini gammazlamaya zorlandığı vahşi bir orman.

Güneş bu sistemin ne ilki ne de sonuncusu olarak dürüstçe elinden geleni yapsa da kimseye yaranamaz, zaten kapitalist sistem burada kimsenin  onuruyla, vicdanıyla, kişiliğiyle başarılı olmasına, kazanmasına izin vermez. Hiyerarşik piramitin hiçbir basamağı gerçekten kazanmaz aslında, bu oyunda kazanan sadece sistemin kendisi ve en tepedekilerdir. Herkes sistem dışına atılmamak için oyunu kurallarına göre oynamalıdır, hayatının en güzel yıllarını, gününün en güzel saatlerini verdiği, ölesiye yıpranıp örselendiği, tacize uğradığı bu oyunda karşılık olarak da sistemin uygun gördüğü sadaka misali ücretle yetinmek zorundadır. Her şey satış, daha çok satış  üzerine kurulmuştur. Burada satışı yapan da, alan da kurbandır bir bakıma, ikisi de kazanmaz.

 Tekgül Arı, romanda bu sistemi  Güneş’in gözünden, süsleyip abartmadan, en yalın, en olduğu gibi haliyle anlatıyor ki yaşananların gerçekten hiçbir eklemeye, abartıya ihtiyacı yok; ama anlatılanlarla Off Günü, bir gerilim romanına dönüşüyor. Günlük hayatın sıradanlığının gerilimi bu. O, ışıl ışıl aydınlık, havalı ve süslü mimarisi ile bize maddi zenginliğin mesajını veren devasa binalar, romanı okuyanların imgeleminde karanlık, kurtlarla çakalların ceylanlarla kuzulara dişlerini göstererek sırıttığı, ürkünç ormanlara dönüşüyor.

 

"Off Günü", Tekgül Arı,Notobene Yayınları,2022,  İstanbul

GÜLÇİN GÖKTAY KİMDİR?

Eskişehir doğumlu. Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olduktan sonra, aynı alanda yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Şu anda Nişantaşı Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışıyor.

Yirmi yılı aşkın süredir öyküyle uğraşıyor. Ankara'da çeşitli okuma-yazma atölyelerine katıldı, Öykü Günleri Derneği üyesi olarak öykü etkinliklerinde yer aldı. Öyküleri ve inceleme yazıları çeşitli dergilerde ve internet sitelerinde yayımlandı, bir öyküsü Sabahattin Ali Öykü Yarışması’nda mansiyon ödülü aldı. Yayımlanan “Gelincik Kutusu” ve “Sazlıkların Arasında” adlı iki öykü kitabı, bir de hâlâ üzerinde çalıştığı bir öykü dosyası var. Bulut Yazar isimli e-edebiyat dergisinin Yayın Kurulunda yer alıyor.

Sayfa : 6