...
Başlık : GÜLÜŞÜNÜ EKERİM GÖZ BEBEKLERİME
Yazar : Emine Aydoğdu

Eflâtun günlerin habercisi saydığım güneşin ışıklarından başka bir de hayatın mucize sesi duyuluyordu. Aykırı anlamlar taşıyan şubat ayının o fırtınalı ve coşkulu öğleden sonrasıydı. Rüzgâr, hastanedeki odamın penceresinde ne kadar kuvvetli uğulduyorsa, aynı uğultuyla sarstığı yüreğime, senin hayalini de üfleyerek, içimdeki fırtınayla bir araya getirdiği bütün özlemlerimi, çınar ağacının dalında şarkı söyleyen sığırcıkların melodik sesi gibi büyütüyordu.

Gelişinle birlikte, hayatımın yönünü değiştiren umut ve direnç, ömrüm boyunca benimle beraber yürüyecekti. Günün, esrarengiz ve mucizevî başlangıcı sendin. Bedenime özenle ördüğün yuvayı artık terk ediyordun. Seni kollarıma alıp, göğsüme yasladığımda, sanki doğanın gerçek yaşantısını bütün çıplaklığıyla kucağıma almıştım. İnsanlara dair hiçbir iz henüz bedenine ve ruhuna işlenmemişti. Senden yayılan koku ve akış, doğanın canlanışı gibi odanın içine öyle olağanüstü bir şekilde yayılıyordu ki, yağmur damlalarıyla coşup, yatağından taşan dereler gibi ruhumun yavaş yavaş genişlemesine neden oluyordu.

Nefesin, nefesimi, avucunun ısısı, avucumun ısısını yeniden şekillendiriyordu. Seni koklamadan önce çehreni bir tabloyu inceler gibi inceledim. Yüzünü, hiçbir zaman silinmeyecek biçimde hafızama kaydetmek istiyordum. Nefesimin sıcaklığını ve kokumu aldıktan sonra yüzünün şeklinin değişip dönüşeceğini mucizevî bir ses kulağıma fısıldıyordu. Bu fısıltıyı kalbim öyle derinden hissediyordu ki sanki sol mememin altında ateş yanıyordu.

Hayattaki bütün mutluluğumuzun ve acımızın kalbimize bağlı olduğunu o gün anladım. O gün, başka bir şeyi daha anladım; gören bir kalp için hiçbir şey olanaksız değildi. Kalbim, sen gelmeden önce seni görmüş, tanımış, sevmiş, ölümün bile koparamayacağı bir bağla sana bağlanmıştı. Kollarıma bıraktığın masumiyeti, kalbimin ısısının değişimini duyumsadığım gibi duyumsuyordum; aslında bütün mucizeyi kalp yaratıyordu, her şeyin sırrı onda saklıydı. Göğüs kafesimden taşan duygular, hastane odasını büyülü bir sıcaklıkla dolduruyordu. Bu büyülü sıcaklık, aynı zamanda, bütün dünyayı yeniden sevmeye gönüllü olduğumu muştuluyordu.

Yaşamlarımızdaki karanlığın hatırasını, doğuşuyla kovan ışıktan nasıl şüphe edemezsek, kalbimizde büyüyen mucizeden de şüphe edemeyeceğimizi o gün bir kez daha anladım.

Bedenim, senin gelişinle beraber başka bir renge bürünmüştü; görmediğim, bilmediğim, tanımadığım birçok rengin karışımından yaratılan tılsımlı, büyülü ve esrarengiz bir renkti. Her notaya ayrı bir sesle nefes veren hayatın tuşları gibi kalbim de yepyeni ve mucizevî bir ritimle atmaya başlamıştı.

Şimdi bunları yazarken, ruhumun titremesi gibi ellerim de kalbim de titriyor. Başka bir mevsime ait, yolunu şaşırmış günler, nasıl ait oldukları mevsimleri hayal ettirerek bütün anılarımızı, en mahrem ayrıntılarıyla anımsatırsa, sen de yaşadığım hayatın anlamını anımsatıyorsun. Öyle derin öyle içten bir anımsatma ki suyunu topraktan alan ağaçlar gibi toprağa gömdüğüm göbek bağının kokusunu, çiçek yağmurlarının damlalarını kokladığımda anımsıyorum.

Ruhuma, mutluluk ve acı verebilme gücünü yalnızca sana yüklediğimi, yitip giden ve geriye sadece anıları bırakan, hayattan öğreniyorum.

Şimdi sen, başka bir dünyaya aitmişsin gibi görünüyorsun gözümüze. Bir şiirsellikle sarmalanıp kalbimde büyüyen, yürüdüğüm yolda bana yoldaşlık eden, o coşku dolu heyecanı, esrarengiz bir edim haline getiriyorsun.

Minicik kalbinin üzerine koyduğum bir tek öpücükle verdiğin mutluluğu, hayatımda hiç kimse vermedi bana, acıyı da.

Doğanın huzurunu bölmeden, doğayı arındırır gibi arındırdın beni. Nasıl ki her sabah, yeniden yeni bir gün doğar, dağların doruklarından eflâtun bir rüzgâr eser, dereler köpürür, toprak yarılır ya, işte öyle, koşup sığındığım her liman, senin gülüşünü eşsiz bir rüya gibi getirir gecelerime, kapanmaz gülüşünle açılan pencerelerim, hangi uçurumdan yuvarlanıp düşeceğimi bilsem de ve talan olsa da hayat, hep senin gülüşünü ekerim göz bebeklerime, adını ektiğim gibi.

Sayfa : 13