...
Başlık : DENİZDEN GELEN
Yazar : Füsun Çavuşoğlu

Zeytinyağı müzesinin arka sokağındaydı kasap dükkanı Nuri’nin. Lise son sınıfta babası öldüğünde, anası ve kız kardeşi ağlayarak “ne olacak şimdi?” dediklerinde, dededen kalma kasap dükkanını açmıştı. Tüm hayallerini de yazar kasanın altındaki çekmeceye kilitleyerek almıştı satırı eline.
Et sevmezdi pek Nuri. Sabaha karşı gelen etlerin tasnifi bittiğinde, kahvaltıdan önce denize koşar, yüzer, balık avlardı yaz kış. En iyi mal onların kasabında bulunur, dedesinden beri süre gelen ilişkileri hep canlı tutardı.
Okumayı ne çok istemişti, felsefeydi aşkı. Okuluna gidememişti ama vaz geçmemişti öğrenmekten. Yaşamı, kasap dükkanı, deniz, bir iki arkadaşıyla içki içmek, evde ve dükkanda kitap okumakla geçiyordu. Gönül işleriyle pek alakası yoktu, onun yaşındakiler kaç tur bindirmişlerdi Nuri’ye. Kızıl dalgalı saçlarının, pos bıyığı, sakalı ve iriyarı balaban görüntüsünün gök yüzünden yanlışlıkla düşmüş bir Yunan tanrısını andırdığını henüz hiç kimse fark etmemişti.
Yazın ortalarıydı, o akşam adet olduğu üzere işlerden çıkılmış Orhan abinin balıkçısında almışlardı soluğu. Nuri diğerlerine göre biraz daha geç geldi. Oturmadan masayı kontrol etti “Beyler, nerede benim isli midyem, sütlü patlıcanım, kalbim kırılıyor, geç kaldım diye yok mu sayılıyorum?” dediğinde Kalender Şevki, “Oğlum nezaketen kırılacaksın, tipini gören masaya bir yumruk koyacağını düşünür, gel otur iki dakikada gelir mezeler” diye gülmeye başladı. Her birinin isminin önünde bir lakabı vardı çocukluklarından beri. Nuri’ninki “Kızıl Korsan”dı. O ara meze tezgahının ardından Orhan seslendi. “Hah sonuncusu da geldi, tamamlandı beşibiryerde.”
Denizdi, balıktı, kızlardı derken konu iki gün sonra başlayacak bayrama geldi. Tatilciler akın edecek, masadakiler gelenlerden kısmetine düşeni yiyecekti, esnaftı hepsi. Nuri arkasına yaslandı, “Sizlerin çok işi olacak ama ben, sanırım dükkanı kaparım. Bu bayram bana gelen giden çok olmaz, hayvan kesmiyorum, kimsenin de ete ihtiyacı olmaz. Paso denizdeyim.” Der demez başladı ateşli tartışma. Mülayim Vefa artık bayram günlerinin tatil olarak algılandığını, bir iki akraba, komşu dışında gidip gelmelerin bittiğini buna üzüldüğünü söylerken Nuri için gerekli zemin oluşmuştu. Aldı sazı eline, gür sesiyle anlatmaya başladı. “ Adamın biri kalkmış bin yedi yüzlü yıllarda ‘dinin kaynağında geleceğe dair bilgisizlik ve ölüm korkusu vardır’ demiş, yetmemiş bilgisizlik ve buna dayanan korkular ortadan kaldırıldığında dinin etkisini yitireceğini ileri sürmüş siz kalkmış dini bayramdı, ona bağlı adetlerdi” diye konuyu felsefi bir zemine taşımaya çalışırken lokantanın kapısı açıldı. Tatilci olduklarını tahmin ettikleri üç kadın girdi içeriye. “Beşibiryerde”nin yanındaki masaya oturdular.
İki grubun yaşları birbirine yakındı, kısa süre sonra masalar arasında sohbet başladı, Artist Necati sözü kimseye bırakmıyor aklı sıra rehberlik yapıyordu. Neşeli sohbet, sorular ve cevaplarla ilerlerken, gelenlerin yirmi kilometre ötedeki ören yerinde çalışan arkeologlar olduklarını öğrendiklerinde biraz şaşırsalar da belli etmediler. Siyah gür saçlarını arkada bir örgü yapmış, yeşil gözlü, beyaz tenli ve en güzel olanı Nuri’ye seslendi. “Siz de buralı mısınız, arkadaşlarınıza pek benzemiyorsunuz?” Utandığı, hafifçe kızarmasından belli Nuri “Yok ben denizin derinliklerinden geliyorum arada bir bu arkadaşlarla muhabbete.” Deyiverdi. Güzel olan “Anlamıştım bir bakışta ama üç başlı mızrağını göremedim ortalıkta” diğerleri anlamasalar da güldüler. O gece başladı Posidon’la Amphitrite’nin hikayesi.
Ertesi sabahtan itibaren bir haftalık tatilin her anı birlikte geçen günlerin sonunda yüzdüler erken saatte, kumsalda henüz kimsecikler yoktu. Nuri sarıldı Elvan’a, uzun uzun öptü. “Sen benim ilk aşık olduğum kadınsın” derken, “Sen benim son aşık olduğum adamsın” dedi Elvan. Denizi seyrettiler, kumları avuçladılar, kokularını içlerine çektiler. “Kalamam” dedi Elvan. “Gelemem” dedi Nuri. Binlerce yıl sonra aşk bir ömür sürmüyordu. “Bir sonraki tatile” dedi Elvan, “Ben hep buralardayım” dedi Nuri.

                                                                                          10/05/2022 Bodrum

 

FUSUN ÇAVUŞOĞLU KİMDİR?

12 Aralık 1964’te İstanbul Yeşilköy’de, üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak doğdum.
Atatürk Anadolu Lisesi’nde orta öğrenimimi bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudum. Ardından İşletme ve İktisadi Enstitüsü’nde iki yıl yüksek lisans yaptım. Lise ve üniversite yıllarımda, yaz tatillerinde yurt dışı rehberlik yapıp, okul sonrası iki yıl İngiltere’de yaşadım. Finansman sektöründe uzun yıllar yöneticiliğin ardından Bodrum’a yerleştim. Sn. Ayın Şimşek’in yazarlık atölyelerine devam ediyorum. Taslağı bitmiş bir romanım, sekizinci bölüme geldiğim yeni bir roman çalışmam var. Hikayeler yazıyorum. Evli, biri doğurduğum, diğeri kalbimde büyüttüğüm iki çocuğun ve üç de kedinin annesiyim.

 

Sayfa : 16