...
Başlık : BEKİR
Yazar : Manolya Berk

                                                                            “Şu Yemen elleri ne de yamandır                                                                                                                                                Giden gelmiyor, acep nedendir?”                                                                                                                                                                                                 Anonim Türkü

“Beeen zappık, beeen zappık” diye bağıra çağıra, etrafta koşuşturup duruyordu üç yaşındaki Bekir. Bir taraftan da, üzerine bindiği hayali atını, kamçı niyetine elinde tuttuğu ince değnekle sürüyordu. Zappık olmak kolay değildi tabii, çoktu işi. Bekir’i zappık, yani zabit rütbesine çıkaran asıl özellik, ayağındaki edik denen, kısa deri çizmeleriydi. Köyde başka kimsede yoktu o ediklerden. Zappıklığın zor kısmı, böylece hallolmuştu. At ve kamçı zaten kolaydı. Artık tam tekmil bir zappık olarak, istediği kadar dolaşabilirdi atının üstünde.
Zappık Bekir’in annesi Zeynep, köylerde alışkın olunmadığı şekilde, ailesinin tek çocuğuydu. Dolayısıyla, anne ve babasının mal varlıkları, kardeşler arasında dağılmak yerine, Zeynep’te birleşmişti. Bu durum, onu biraz şımarık ve otoriter yapmıştı. Ama köyde herkesin bir sürü kardeşi varken, Zeynep’in kardeşsiz büyümüş olması, hep eksik hissetmesine neden olmuştu. Bir sürü çocuğu olsun, çocuklarının çok çok kardeşleri olsun istiyordu.
Zeynep, baba evinin hem kız hem erkek çocuğu gibi yetiştiğinden, omzunda tüfeği ile at sırtında, istediği saatte istediği yere gitmeye alışkındı. Üzerine bindiği atı gibi zarif, omzuna astığı tüfeği gibi dimdik bir Türkmen kadınıydı. Zifiri karanlıkta, sabaha karşı atla yola düşüp, şehre gittiği zamanlardan birinde, oğluna bu edikleri almıştı.
Zappık Bekir’in adı, Zeynep’in amcasının isminden geliyordu. Zeynep’in Bekir amcası, babasının ikiz kardeşiydi. Amcasının ismi, oğlunda yaşayacaktı…
                                                                   ***
Amca Bekir, Osmanlı İmparatorluğu’nun o bol savaşlı son dönemlerinde askere gitmişti. Beraberinde de, bir yürek götürmüştü köyden. Yüreğini Bekir’e verip, yerine sevdasını koyan mahsun bir kız, gizliden gizliye yolunu gözlüyordu sevdiğinin. Bekir’e hasret çektikçe, içine sevda gizlenmiş bedeninin yükü, giderek daha da ağırlaşıyordu. Kurşun gibi ağır o yükü, o narin o gencecik haliyle, tek başına taşıyordu.
Bir gün, Bekir’in kendisi değil ama, haberi geldi. Yemen’de şehit düşmüştü. Şehit… Bekir’in artık gelmeyeceğine inanamıyordu kız. Bekir yok olamazdı, var olmalıydı bir yerlerde. Belki yaralıydı, iyileşirdi. Belki kayıptı, bulunurdu. Belki esir düşmüştü, geri alınırdı. Bekir her neredeyse, yüreği de oradaydı.
Haberi, kaynağından öğrenmeliydi. İyi de, nasıl soracaktı Bekir’i kız başıyla, neticede nişanlısı değildi, sözlüsü değildi. Bir süre kendi kendini yedikten sonra, o ferman dinlemeyen gönül bağının, bu nizami etiketlerin çok üstünde olduğunu anladı. Bekir’in akraba ve komşularının evlerine doğru, yerde mi, gökte mi, başka bir âlemde mi olduğunun ayırdına çok da varamayarak, yürümeye başladı. Bir grup kadın, evin önünde ekmek yapıyordu. Usul usul, ince ince ilişti yanlarına kız. Sordu yüreğinin yerini.
Haber doğruydu. Acı gerçeğin dondurucu ayazı çarptı yüzüne, ardından bedenini dondurdu. Gözyaşları, dışına aktı önce. Aktı, aktı… Sonra içine akmaya başladı. Yüreği, Yemen çöllerinde biryerlerde yitip gitmişti. Diğer iç organları da, içine akan gözyaşlarının seline kapılıp gitti ve ardında kocaman bir boşluk bıraktı. Sanki, içindeki o boşlukta soğuk rüzgârlar esiyor ve bir engele çarpmadan soğuk soğuk dolanmaya devam ediyordu. Kızı dışardan görenler, tek parça ve sağlam zannediyordu, ama o dışardan görünen sadece kabuktu, içi bomboştu. Zamanla, bir gözyaşı damlası oldu kız. Bazen ışık vurduğunda, üzerinde gökkuşağı renklerinin değil de, Bekir’in hayalinin belirdiği, kocaman bir gözyaşı damlasıydı…
                                                                        ***
Şehit Amca Bekir’in adını taşıyan Zappık Bekir, dört yaşını göremeden, isim sahibinin yanına gitti. Toprağın altı, heryerde aynıydı. Atı kayboldu, değneği sahipsiz kaldı. Minik ediklerini boş bırakıp, minik mezarını doldurdu.
Ailede bir daha Bekir ismi koyulmadı.

                                                                                                                                  (Kasım 2021, Ankara)

Sayfa : 17