...
Başlık : “Unutmak istediğimiz en çok hatırladığımız, hatırlamak istediğimiz en geride bıraktığımız oluyor. “
Yazar : Aslı Zorba

  • Mesleğini, gerçekleri ortaya koymak adına yapan bir gazetecisiniz. Kaleme aldığınız kitapların büyük çoğunluğu araştırma üzerine.  Edebiyat’a, yani hayal dünyasına geçiş nasıl oldu? Sizi buna yönlendiren neydi?

Aslında gazetecilikten edebiyata geçiş değil benim için söz konusu olan. Edebiyat nedeniyle gazeteciliğe başlamış biriyim ben. Ortaokul çağındayken, okuduğum kitapların bendeki etkisi çok büyüktü. Romanlar, öyküler benim için hiç bilmediğim yerlere yolculuk yapmak anlamına geliyordu. O zaman ileride yapmak istediğim işin bu olduğunu düşündüm. Ama nasıl romancı olunacağını da bilmiyordum. Okuduğum romanların yazarlarının, belki de denk geliş, gazeteci olduklarını görünce, o çocuk aklımla roman yazabilmek için önce gazeteci olmak gerektiğini geçirdim içimden. Sonrasında gazetecilik de edebiyat da bir ideal haline geldi benim için. Gazeteciliğe başladım. Ama yazmaktan, öğrenmeye çalışmaktan vazgeçmedim. Hazır hissettiğimde ise ilk romanım Mühür’ü yazdım. Mühür’ü, Kiraz Ağacı izledi.

  • Gerçekleri yazmak mı daha zor; yoksa bir kurgu oluşturup bunu kaleme aktarmak mı?

Gerçekleri yazmanın ya da okumanın çok zor olduğu düşüncesini abartılı buluyorum. Belki o gerçeği yaşayanlarla sıkça karşılaştığım için tanıklık etmenin, yazmanın, okumanın fazla abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. İçimdeki ses her seferinde, “o gerçeği yaşayanların yanında yaptığın ne ki?” diye soruyor bana. Gerçekleri yazmak, yazmaya çalışmak zor değil aksine tatmin edici. Hayatlara dokunma şansı, küçük de olsa bir şeyleri değiştirme şansı sunuyor size. Edebiyat ve benim tercih ettiğim alan olan roman ise bambaşka. Kurgulama aşaması en keyifli aşaması bana kalırsa. Yazmak ise zorlu bir deneyim. Nasıl bir teknikle yazacağınız, üslup, akış, devamlılık, atmosfer ve yaratmayı istediğiniz karakteri iyi aktarma sancıları, her biri ayrı bir başlık. Üstelik bunu disiplinli bir çalışmayla yapmak zorundasınız. Oturup yazıp kalkmak değil söz konusu olan. Benim gibi sabrı az, hızlıca aktarılması gereken haberlerle yaşayan biri için belki daha da zor.

  • Kurgularınızı veya karakterlerinizi oluştururken sizi etkileyen şeyler neydi? Yaşanan olaylardan ya da tanıştığınız kişilerden izler var mı hikayelerinizde?

Elbette izler var. Birinin kalem tutuşu, boşluğa bakışı, iç çekişi, konuşma biçimi, konuşamama halleri… Tanıştığınız her kişide yazacak yönler bulabilirsiniz. Hayal gücü, uyku öncesi sayıklamaları, fark ediş… Hepsi birden kesişiyor. O kesişme olmadan yazmaya başlamak mümkün değil.

  • Yazmak belirli bir birikim ya da disiplin gerektirir mi?

Aniden ilham geldiğini düşünüp, gecenin bir yarısı başına oturup, elinizde kahve fincanı, hafif bir müzik eşliğinde çalışarak bir eseri bitirmek gibi bir şey değil elbette. Tıpkı sporcular gibi çalışmak gerekiyor. Disiplini kaybetmeden, çalışma saatlerine özen göstererek, sürekli olarak yapmanız gereken bir eylem. Ciddi biçimde emek vermeniz gerekiyor.

  • Etkilendiğiniz ve “yazım dilimi oluştururken bana yol gösterici olmuştur” dediğiniz bir yazar var mı?

Elbette… Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Gabriel García Márquez, Salman Rushdie, Romain Gary ilk aklıma gelenler.

  •  Sizce yazar kendi dilini nasıl oluşturur?

Önce okuyarak. Okumadan yazılabileceğini düşünmüyorum. Kafanızda biriken sesler zaman içerisinde yazma biçiminizi etkileyecektir. Okuyup yazıldıkça kendi sesini buluyor insan. Bunun olup biten bir süreç olduğunu da sanmam. Sesiniz, üslubunuz değişkenlik de gösterebilir ve belki de göstermelidir. Ancak böyle olsa da bütün bunların sonunda yazdıkça dilin kurulduğuna da tanıklık ediyorsunuz.

  • Ele aldığınız konuları seçerken size yol gösterici olan şey neydi? Okur kaygısı yaratım sürecinizi etkiledi mi?

Okur kaygısını dert ederek yazarsanız istediğinizi değil istenileni yazmış olursunuz sadece. İnsan anlatmak istedikleri olduğu için yazar. Benim açımdan yıllardır içimde birikenleri aktarmak öncelikli tercihim oldu. Bunu da sonrasında bir üçlemeye çevirmeyi düşündüm. İlk iki kitap bu nedenle gerçekle sıkı bağları olan kurgular olarak tanımlanabilir. Birbirinden bağımsız kitaplardan oluşan-oluşacak üçleme sonlandığında ise aklımda masallar alemine gitmek var.

  • “Yeri benim için ayrıdır.” dediğiniz bir kitabınız var mı?

Sanırım Mühür’ün de Kiraz Ağacı’nın da yerleri benim için hep farklı olacak.

  • Son romanınız Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görüldünüz.  Mesleğiniz dışında bir alanda ödül kazanmış olmak size ne hissettirdi? Ödüllerin sizin için yeri ve önemi nedir?

Ödülleri kategorize etmek gerekiyor sanırım. Bir geleneğe dönüşmüş, seçme ve değerlendirme aşamalarında ciddi emek verilen ödüllerin kıymeti büyük. Edebiyatı değil politik tercihleri önceleyen, kişisel bağlantıları esas alan ödüller ise zaten geleneğe dönüşemiyor. Bir gelenek yaratmış ödüllerin kıymetini korumak için çaba harcamalı hatta bu ödüllere ve kazananlara karşı zaman zaman eleştirel olmalıyız bana kalırsa. O kıymeti ancak böyle koruyabiliriz. Önemsediğiniz bir çalışmanın kıymetlendirilmesi de elbette motivasyon oluşturuyor ve güç veriyor. Ancak ödül bir belirleyici değil ve ödül alan bazı kitapların hakikaten başyapıt olduğunu düşünmekle birlikte ödülleri de öyle görmüyorum

  • Gelelim Kiraz Ağacı’na. Kitabın ismini aldığı kiraz ağacını imge olarak seçme nedeniniz nedir?

Kiraz Ağacı’nı yazmak aklıma ilk kez, yıllar önce sıcak bir yaz günü, bir kiraz ağacının altında yaptığım bir sohbet sırasında düştü. Benim için unutulmaz bir andı. Kitabın adını buradan alması gerektiğini düşündüm. Genellikle isim seçmekte zorlanan biriyim. Ancak Kiraz Ağacı isminden ilk andan bu yana emindim.

  • Roman, Korsakoff Sendromu yaşayan Hivda ve Deniz’in aşk hikayesiyle iç içe geçmiş bir şekilde kurgulanmış. Sendrom o kadar somut bir şekilde kaleme alınmış ki, okurken bu konuya ilişkin nasıl bir hazırlık yaptığınızı merak ediyor insan. Bu sendromu ele almaya sizi yönlendiren neydi ve nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?

Korsakoff’u gazeteci kimliğimle tanıklık ettiğim açlık grevlerinden biliyordum. Çok sayıda haber de yapmıştım bu konuda. Ancak haberler hastalığın ne olduğundan çok yakalananların somut durumlarıyla ilgiliydi. Korsakoff çok değişken sonuçlar üreten bir hastalık. Hem hastalarla uzun mülakatlar yaparak, hem psikiyatristlerle konuşarak yazma sürecine hazırlandım. Aklıma takılan noktalarda farklı uzman kişilerle görüştüm. Ve elbette hafıza konusunda da detaylı bir okuma listem vardı.

  • Kitapta bir yanda yaşadıklarını unutmaya çalışan karakterler, diğer tarafta ise yaşadıklarını hatırlamaya çalışan karakterler var. Neden bu iki kavram?

Çünkü yaşamımız geride bırakmaya çalışarak ya da geride kalanı özleyerek geçiyor. Bunların içinden seçmek, tekrar deneyebilmek ya da olanları yok etmek istiyoruz. Ve hiçbirini başaramıyoruz. Ne özlediğimiz bir ana dönmek mümkün ne de yaşanılanı yaşanmamış hale getirmek. Unutmak istediğimiz en çok hatırladığımız, hatırlamak istediğimiz en geride bıraktığımız oluyor. Bütün bu döngüyü nasıl değiştirebiliriz, unutmak nasıl mümkün ya da geçmişi değiştirmek mümkün mü soruları bu iki temel kavramın kitabın odağını oluşturmasına yol açtı.

  • Hivda ve Deniz’in aşk hikayesini düşündüğümde, yaşadıkları onca acıya rağmen, kafamda aynen kitabın kapağındaki gibi bir sahne beliriyor. Sizce aşk iyileştirici midir? İnsan aynı insana ikinci kez aşık olabilir mi?

Olabildiğini biliyorum ve aşk elbette iyileştiricidir. Ancak galiba aşkı tanıyabilmek için aşık olmayı istemek değil aşık olmak gerekiyor. Bu da seçebileceğimiz bir şey değil. Şanslıysak iyileştirici olduğunu da görebiliriz.

  • Peki hatırlayan mı daha çok acı çeker yoksa unutmaya çalışan mı?

Unutmaya çalışarak unutabilmek mümkün değil. Bu sorunun başka bir yanıtı olduğunu sanmıyorum.

  • Bir şansı, tek bir şansı olsa, Gökçer Tahincioğlu hangisini seçerdi? Unutmayı mı yoksa hatırlamayı mı?

Bir önceki yanıtın devamı olarak söyleyeyim. Bütün bu çalışmanın sonunda unutmanın ancak bedeli ödenirse mümkün olduğunu düşünüyorum. Acı çekerek, yüzleşerek, bahane aramadan sorumluluğunu üstlenerek. Ancak o bedeli ödeyerek geride bırakabilirsiniz. Hatırlamadan unutmak mümkün değil. Hatırlamayı istediğimden değil, böyle olması gerektiği için hatırlamayı seçerdim.

  • Son olarak, sırada yeni bir proje var mı?

Biraz önce belirttiğim gibi üçlemenin son ayağı üzerinde çalışıyorum. Onu bitirdiğimde ise umarım masallara vakit ayırabileceğim.

  • Teşekkürler

 

Sayfa : 4