...
Başlık : Bir kişi söylemek imkansız, çok sesli bir koro tarafından söylenen bir türküdür Ankara.
Yazar : Aslı Zorba

“Bir kişi söylemek imkansız, çok sesli bir koro tarafından söylenen bir türküdür Ankara.”

  • Sizi tanıyan biri olarak kültürüne, sosyalliğine ve karakterine saygı duyduğum çok değerli bir insansınız benim için. Okuyucularımız için de kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Nezih Kuleyin kimdir?

Benim bir ön adım var az kullandığım. Bu nedenle az bilinen tam adım Şerafettin Nezih Kuleyin. 1955 yılında Trabzon’da doğdum. Karadeniz Ereğli Lisesi ve Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümünü bitirdim. Eşim Nurten Ankaralı, Zeynep Çağın adında kızım, Yalın adında oğlum var.

Hacettepe’yi bitirdikten sonra üniversitenin bilgi işlem merkezinde çalışmaya başladım. Bilişim Teknik Biliminin önemli bir parçası da makine insan etkileşiminden oluşur. İnsanlar makineleri yönetecek diller geliştirmişlerdir. Bu nedenle bilişimcilerin önemli bir bölümü hem dilci hem de Prof. D. Aydın Köksal’dan dolayı Türkçe teknik terim üretmeye yatkındırlar. Bu ortamda dil teknik bilim ilişkisi içerisinde oldukça deneyim kazandım.

Bilişim hizmetleri veren Hacettepe Vakıf Şirketlerinde dokuz yıl çalıştıktan sonra 1993 yılında kongre organizasyonları ve danışmanlık hizmetleri veren Semor A.Ş yi kurduk. Bu yıl kırkıncı yılımız.

Yazın yaşamına ilk adımım NOTOS Yayınlarından çıkan deneme kitabım “Hayat İçin Bir Kahve Molası” ile oldu. Bunu Ankara Kalkınma Ajansı tarafından yayınlanan “Seyyahların Gözünden Ankara” ve Bilim ve Sanat Yayınlarından çıkan “Aşk Sözlüğü” izledi. Hepsinin okuyucu tarafından büyük ilgi görmesi beni çok memnun etti.

Çok sayıda takvim ve içerikli ajanda ürettim, bunlardan üç yüz altmış beş yapraklı Ankara Takvimleri çok ünlüdür.  Radyo Televizyon Programları ve makaleler yayınladım. Konferanslar vermeye devam ediyorum.

Yaşam Böyle sürüyor.

  • Sizi edebiyata ve bununla beraber tarihe yönelten neydi?

Bunun birçok nedeni olabilir ama temel nedeni merak duygusu. Biz Karadeniz Ereğli’ye 1962 yılında geldik. Erdemir inşa ediliyordu ve işçilere kalacak ev yapmak için kasaba şantiyeye dönmüştü. Ama neredeyse vurulan her kazma bir Roma sütun başına ya da tarihi bir çeşme kalıntısına değiyor, antik sütunların arkasına saklanarak saklambaç oynuyorduk. Diğer yandan ben Ereğli adının nereden geldiğini merak ediyor ve önüme gelene soruyordum ne demek diye.

Ereğli adının nereden geldiğini öğrenme süreci bana yaşadığımız kasabanın en az üç bin yıllık bir tarihi olduğunu öğretti. Biz Karadeniz Ereğli’deyken ilçe büyümekte olan ama yine de çok küçük bir yerleşim alanıydı. İki tane ilkokul hatırlıyorum. Biri bizimki adı Nimet’ti, diğeri ise Alemdar ilkokulu. Öğrenecektik ki bu iki isim de büyülüydü; Alemdar, Kurtuluş Savaşı sırasında işgal altındaki İstanbul'dan vatanseverler tarafından kaçırılan ve   Karadeniz Ereğli'ye vardığı sırada Fransızlar tarafından ele geçirilmek istenen geminin, Nimet ise Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve tek deniz savaşı kabul edilecek bir çatışma ile  bu gemiyi Fransızlardan kurtaran  Karadeniz Ereğli Kuvayi Milliye hareketinin liderinin adıdır.  

Roma İmparatorluğunun önemli bir kenti olan Herakleia zamanla Ereğli olurken, Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında önemli bir rol üstleniyor ve Batı Karadeniz’de bir direniş odağı olarak ortaya çıkıyordu. Böyle bir ortamda tarihe ilgi duymamam imkansızdı. Gelelim edebiyata.

Ben çok okumaya meraklı bir çocuktum. Kdz. Ereğli’ye gelmeden önce ilkokul birinci ve ikinci sınıfı, Kütahya 30 Ağustos İlkokulunda okudum. Okulun biraz ilerisinde bir kütüphane vardı, dersten sonra koşarak oraya giderdim. Kütüphane sorumlusu bana çocuk kitaplarını verir ben okurdum. Babam işten çıkınca beni kütüphaneden alırdı. Kitaplar o kadar tozlu idi ki ellerim simsiyah olur her seferinde annem söylene, söylene yıkardı.

Sonra Kdz. Ereğli, bir yandan işçi hareketi, diğer yandan kültür zenginliği ile çok dinamik bir ilçeydi. İstanbul’da sahnelenen tüm tiyatro oyunları Kdz. Ereğli’ye gelir ve bazıları uzun süre oynardı. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Savaş Yurttaş, Engin Cezzar, Gülriz Sururi ile oyun sonrası akşam ya da sabah rastlaşıp bir iki çift laf etme şansımız bile olurdu. Ben Kdz. Ereğli Lisesinin  Edebiyat Kolu Başkanıydım. Basılı para ile satılan bir gazete çıkarıyorduk lisede. Lisemizin edebiyat hocaları Suna ve Süheyla hanımlar bir kültür hazinesiydiler.

 İlçemizde yayınlanan bir gazete vardı; Şirin Ereğli. Burada Kemal Anadol, Sina Çıladır yazarlardı. Atlamayalım tiyatro ve müzik kulübü ve oldukça büyük bir kütüphanesi olan bir de Halkevimiz vardı.

Tarla iyiydi yani 

  • Hayatınızın üniversiteye kadar olan yılları Ankara dışında geçmiş. Üniversite ile birlikte Ankaralı olmuşsunuz. Ankara sizin için ne ifade ediyor?

Ben Ankara’ya geldiğimde on sekiz yaşındaydım. Şimdi altmış sekiz yaşındayım. Ömrümün tam elli yılı Ankara’da geçmiş. Ben Ankara’yı keşfettikçe tanıyan, tanıdıkça da çok seven ve Ankara’nın güzelliklerine hayran olan birisiyim.

Cemal Süreyya’nın “Bende tarçın sende Ihlamur kokusu, Yürürüz başkentin sokaklarında” dediği gibi yürüdük ve evlenip iki çocuk ana babası olduk, onları Ankara’da büyüttük. Benim için kişisel bir özelliği var ama ben başka bir yanını da vurgulamak isterim. Ankara güneşin en güzel doğduğu ve battığı yerlerden birisidir Dünya’da. Binalar yükselip ufuk çizgisi kaybolmadan yazılan tüm romanlarda Ankara’da güneşin batışı şiirsel bir dille anlatılır. Ben sabahları güneşin doğuşunu resimler yayınlarım. Takipçilerim yayına bir iki gün ara versem huzursuz olurlar.

Sanki her güne hükmüm geçermiş gibi.

Bunun dışında gençliğimi yaşadım Ankara’da ve Ankara’da en yakın arkadaşlarımı kaybettim. Bahçelievler Katliamında yaşamını yitiren Serdar, Faruk, Salih, Hürcan, Latif kardeşim kadar yakın arkadaşlarımdı. Hala Bahçelievler’den geçerken derin bir acı duyarım. Acı ile yoğrulmuş anıları zaman kazıyamıyor.

İlk Meclis Ankara’da, bir öğle vakti Yenişehir’e inme şansınız her an var. Tarih yer adlarına sinmiştir. Benim için Ankara nefes almak gibi bir şey.

  • Ankaralı edebiyatçılar edebiyat çevresinde şehirleriyle anılırlar. Sizce onların böyle tanımlanmasına neden olan şey ne? Ve sizce bunlardan en önemlisi kim?

Çok eskilere gidersek Kalecikli Mir’ati yi anarak başlayalım yazımıza bence.

Günümüz edebiyatının Ankara temsilcilerini ise üçe ayırabiliriz. Birinci kategori Kurtuluş Savaşı sürecinde Ankara’ya gelen ve çok önemli ürünlerin burada veren edebiyatçılar. Bunların içinde çok ünlüleri var Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aka Gündüz, Falih Rıfkı Atay, Behçet Kemal Çağlar, Ziya Gökalp, Faruk Nafiz Çamlıbel, Mehmet Akif Ersoy, Memduh Şevket Esendal, Orhon Seyfi Orhon, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Yusuf Ziya Ortaç, Yahya Kemal..  vb gibi. Bunlardan Behçet Kemal Çağlar halk edebiyatı tarzı şiirlerini Ankaralı Aşık Ömer takma adıyla yazmıştır.  Ben bunların içerisinde Aka Gündüz’ü biraz daha ayrı tutarım. Dikmen Yıldızı romanı Kurtuluş Savaşı Ankara’sını en iyi anlatan romanlardan birisidir.

İkinci kategori kırklı yılların iz bırakanları olarak adlandırıyorum ben. Onlar Kürdün Meyhanesi ve Üçnal Meyhanesini  daha çok kullanan Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rıfat, Cemal Süreyya, Özdemir Asaf gibi sonradan İstanbul’a giden bir kuşaktan söz ediyoruz. Her biri içi titreyerek yazmıştır Ankara’yı ama mayaları İstanbul’la yoğrulmuş gibiydi. Yahya Kemal’in sesine kulak verdiler.

Üçüncü kuşağın bendeki yeri başkadır. Gülten Akın’ın Seyran’ında,  Sevgi Soysa’lın Yenişehir’de Bir Öğle  Vakti’nde Adalet Ağaoğlu’nun o ünlü üçlemesinde, Ali Cengizkan’ın Solfasol Otobüsünde, Zerrin Taşpınar’ın bir eylül ayında anlattığı Demetevler Parkı’nda yaşarsınız Ankara’yı. Bence Ankara onlarla onlar da Ankara ile ölümsüzleştiler.

Bir kişi söylemek imkansız, çok sesli bir koro tarafından söylenen bir türküdür Ankara.

  • Kendinizi “Ankaralı Edebiyatçı” olarak tanımlar mısınız?

Yok. Ben kendimi en fazla Ankara için çalışmış bir yazar olarak tanımlayabilirim. Yukarıda üç ayrı bölümde o derece Ankaralı olarak anılacak yazar var ki onların olduğu listede olabilmek o kadar kolay değil. Örneğin ben kendimi Ankaralılıkta Gülten Akın ile aynı listeye koyamıyorum.

Ama Ankara için çok çalıştım. Her biri dört bin maddeden oluşan 2019, 2020, 2021 ve 2023 takvimlerini içerik olarak tek başına hazırlamak çok zor bir işti. Şimdi 2024 ü hazırlıyorum çok emek isteyen bir iş. Seyyahların Gözüyle Ankara kitabı için de çok uğraştım. Sahaflardaki fiyatından iyi bir ürün olduğunu anlıyorum.

Ankara’nın yer adları ile ilgili sayısız radyo ve televizyon programı yaptım. Ankara’nın Şairlerini, Ankara’da İz Bırakan Kadınları radyolarda, televizyonlarda anlattım.  Hala devam ediyorum.

              Ankara anlatmakla bitmez.

  • “Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşü” denmesine rağmen Ankaralılar başkalarının anlam veremediği kadar çok sever şehirlerini. Sizce Ankara’yı onlar için bu kadar sevilir kılan şey nedir?

Ankara tarihini ve doğal güzelliğini yüreğinde saklar, siz onun kalbini kazanamazsanız güzelliğini de hissedemezsiniz. Anıtkabir Ankara’da dünyanın büyük çoğunluğunun görmek istediği ve sanırım bu yıl en fazla ziyaretçi rekorunu da kıracak olan Mustafa Kemal’in anıt mezarının olduğu bir yerde olmak her Ankaralı için gurur kaynağıdır.

Ankara’nın tarihi beş bin yıldan öncesine gider. Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Etnografya Müzesi  bu görüşümün kanıtıdır, bir de Devlet Resim ve Heykel Müzesi. Bu üç müze Ankara’nın mutlaka görülmesi gereken müzeleridir ama Ankara kendine özgü müzeleri de olan bir kenttir. Hiçbir ilde olmaya müzeler vardır Ankara’da. Dünyanın en büyük Satranç Müzesi, Kelime Müzesi gibi.

Ankara bir yandan da üniversite şehridir. Gençliğin ruhu sokaklarda yaşar, devlet tiyatrolarının oyunları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının müdavimlerinin kentidir Ankara. Eskiden Ankara’dan İstanbul’a bir göç vardı ama ben artık geri dönüşün izlerini görüyorum, bunda biraz da deprem korkusunun izleri olabilir.

Kültür ve sanat yaşamıyla daha dingin ve yaşamı kolay bir kent sanırım Ankara.

  • Ankara denince akla gelen ilk yapı şüphesiz ki Ulu Önderimizin ebedi istirahat yeri Anıtkabir’dir.  Ve Anıtkabir mimari açıdan pek çok kimsenin bilmediği özellikler içerir. Bunları bir kez de okuyucularımız için anlatabilir misiniz?

Derginin bu sayısında Anıtkabir’i anlatıyorum okuyucularımız ayrıntı için oraya bakabilirler ama burada da bir şeyler söylemek isterim. Anıtkabir’in mimarları o zamanki unvanlarıyla Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr. Orhan Arda projeyi yaparken şöyle düşündükleri söylenir “Anadolu’da yaşamış olan tüm uygarlıkların sentezi yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk için yapılacak olan bir anıt mezar tüm bu uygarlıkların izlerini taşımalıdır.” Anıtkabir bu düşünceyi yansıtan bir anıt mezar olarak çizilmiş ve bence bu düşünceyi de yaşama geçirmiştir. Anıtkabir’i gezerken gördüğünüz, Roma’dan günümüze Anadolu medeniyetlerinin bileşkesidir.

Bir de Anıtkabir çok sayıda sanatçı, edebiyatçı, mühendis, mimar gurubu tarafından bize sunulmuş bir eserdir. O derece ince ayrıntılar vardır ki onları yazımda biraz anlatmaya çalıştım.

  • Ankara’nın tarihi önemi desem aklınıza ilk ne gelir?

Ankara’nın tarihteki adlarından birisi de “Sebaste” dir. Roma’da imparator adına tapınak kurulması izni verilen şehirlere bu ad verilirdi. Augustus adına tapınak olan ve Augustus’in yaptıklarını anlatan ve adı “Anıtlar Kraliçesi” olarak da bilinen yazıt Ankara’dadır.  Roma döneminde Ankara’ya “Emportante Metropolis” denirdi. Yani “Önemli Büyükşehir”.

Tarihteki en büyük meydan savaşlarından birisi olan Timur ile Yıldırım Bayezid arasındaki savaşın izleri yer adları olarak Ankara’da yaşar. Bugün Hıdırlık Tepesi olarak bilinen tepenin adı 1940’lara kadar Timurlenk Tepesiydi örneğin.

Ankara Ahi Devletini unutmamak gerekir. Ticarette ahlak ilkelerini kuran ve yaşatan ahileri burada anmaktan da büyük bir mutluluk duyuyorum.

  • Ankara’da bulunan ama çok da bilinmeyen bir yer sorsam bize nereyi söylersiniz?

Kral Midas’ın mezarı. Hani şu her tuttuğu altın olduğuna inanılan “keçi kulaklı” Midas’ın mezarı. Binlerce yıllık ahşap mezar başka bir ülkede olsa belki de en çok turist çeken yerlerden birisi olurdu ama tanıtımından kaynaklanan bir eksiklik olduğunu sanıyorum. Mutlaka görülmesi gereken bir yerdir.

Sayfa : 4