Başlık : ANKARA’YA KAR YAĞIYOR
Yazar : Sami Aydoğan
ankara’ya kar yağıyor
ne güzel ne güzel çocuklar karda eğleniyor
babası arabadan indirip tuttu elinden minik kızın
parka yürüyorlar birlikte park cıvıl cıvıl park dolu çocuk sesleriyle
park kalabalık park bayram yerine dönmüş
park kentin gözdesi siteler arasında siteler varoşlara uzak
parkta kar topu parkta kardan adam parkta anneler babalar
ne güzel ne güzel çocuklara oyun fırsatı çıktı
çocuklar ince kar üstünde kayıyor düşüp kalkıyor
bugün avemeye götüremedi baba oğlunu aveme korku kapanı aveme boş
okula gidemeyen çocuk da pek sıkılmıştı odasında
çocuk korkusuz çocuk özgür ananesi babası arkasında
koşun bağırın çocuklar bu dünyaya bir kez daha gelecek değilsiniz
koşun bağırın çocuklar kentin her parkında çabuk büyüyeceksiniz
ankara’ya kar yağıyor
çıkan soluk buğulanarak uzuyor dolmuş bekleyenlerin ağzından
dikildikleri sırada ayaklarını birbirine vuruyor bekleşenler
bu akşam da geç varacağım eve geç oturacağım soframa
akşam simidi satıyor tombalak bir çocuk avaz avaz bağırarak
köşeden kestanenin kokusu siniyor bekleyenlerin üstüne
nasıl da kokuyor közde kızarmış kestane durağı sarıyor
nasıl da canı çekiyor bekleşenlerin
tadı boğazıma takılıyor
dolmuş parası verilir mi kestaneye
‘ne duruyorsun bu soğukta git be kestaneci evine’
kestaneci de eve ekmek götürme derdinde
gazete kağıdından külaha dolduruyor kestaneleri
alanlar hem ellerini ısıtıyor hem ağızlarını bastırıyor açlıklarını
ya alamayanlar karla birlikte dert yağıyor dolmuş durağına
ankara’ya kar yağıyor
itiş kakış bindi otobüse gündelikçi kadın
kadın altmış beş yaş üstü bütün gözler üstünde
‘ne yapayım yavrum binmek zorundayım bu kışta kıyamette’
varsıl bir semtte bir sitede bir evin temizliğinde parmakları delinecek
siteler kent içinde kent yukarıdan bakınca hepsi başkent
varoş kentin öteki mahallesi dili bile rengarenk
kadın ayakta on iki durak sonra inecek semtler iki ayrı dünya
kadın güvencesiz kadın yüklemiş geçimi gündeliğe
yıpranmış botları içinde ayakları üşümüş
ya ayağı kayarsa ya düşerse gündelik kalacak günlerce
gündelik kaldıkça karın buzun üstünde ekmek zembille inecek
hanım efendinin verdiği yıpranmış mont koruyor sırtını başını
kadın bütün gün çalışıp gündelikten çıkarıyor ekmeğini aşını
üstü başı sabun kokuyor kadının başı dönüyor kadın bitkin
kadın geç te olsa eve varacak ne gam bugün de kazan kaynayacak
sıcak çorbanın kokusu pişmeden geliyor burnuna
kadın günün mutluluğunu ev halkıyla yaşayacak
ankara’ya kar yağıyor
akşam alacası bastı kepenkler bir bir kapanıyor
siftahsız başlamıştı gün siftahsız kapanıyor kepenkler
borç da bulamıyor mehmet usta ayakkabıcılar çarşısında esnafa kredi yok
çarşı boş karşıda nadir usta sırtını dayamış kapıya hareketsiz bakıyor
hal hatır bile soramıyorlar birbirlerine durum ortada
fırtına ıslığı hüküm sürüyor çarşıda kepenkler sarsılıyor
‘hadi hayırlısı’ diyor mehmet usta ‘bugün olmazsa yarına’
ayakta kalmaya çalışıyor esnaf hayatta kalmaya çalışıyor nereye kadar
karda iz bırakarak yaklaşıyor durağa durakta maskeli yüzler
kolay geçsin hepimize bu günler kolay geçsin bu kış mehmet usta
umudu tüketmeyelim yeter ki tüketirsek yok oluruz siste pusta
ankara’ya kar yağıyor
adımladı kısa yolu beyefendi arabayla işyeri arasında
beyefendi takım taklavat palto arabanın arka koltuğunda
araba sıcak bir düğmeye basınca ısınıyor çabucak
yakıt pahalıymış önemi yok çok uluslu şirket karşılıyor
şirket işi biliyor önce truva atlarını doyurmak gerek
silecekler hızlı çalışıyor beyefendi karda yol alıyor kış lastikleri yolu kavrıyor
ev konforlu önce bir şeyler içecek yemek hazır yiyecek
sonra telefon görüşmeleri sonra sıcak bir banyo dinlenecek
sonra pencereye geçip kar yağışını seyredecek
ankara’ya kar yağıyor
başı yana düşmüş bir adam çıkıyor hastane kapısından
iki hemşire bir doktordan dinledi acıyı
‘hastamızı kaybettik başınız sağ olsun’
buzdan soğuk bir tümce kırılıyor beton zeminde
buzdan soğuk bir tümce karışıyor göz yaşlarına
adam sarsılıyor adamın içi kanıyor
onsuz bir yaşam başlıyor erkenden
onun sıcaklığını yaymayan odalar buz tutacak
adam bu geceden başlayarak soğuk yatakta yatacak
kadının sevgi dolu yüzünü hiç unutmayacak
adam yalnız adam umarsız adam bir günde yaşlanacak
ankara’ya kar yağıyor
ekin eker gibi açıyor sağ kolunu genç bir kadın
geniş açı çiziyor sağ kolu her açılışta
yem dağıtıyor güven park’ta ellerinden merhamet dökülüyor
gugulayan güvercinler kümeleşmiş kadının etrafında
üst üste doluşmuş tane topluyor
işsiz insanlar bulvarda koşuşturuyor iş kapılarına
kar bastırdıkça yeşeriyor umut işsiz hanelerde
bu kış olmazsa belki bahara
güvercin izleri ince çizgiler çiziyor umuda kar üstünde
taneler tükenecek güvercinler çekilecek umut tükenmeyecek
gözlerim gökyüzünde büyük çoğunluğun hayalleri kar altında
ankara‘ya kar yağıyor
büzüldükçe büzülüyor boyacı çocuk
okul çıkışı bir koşu boya sandığını yüklenip işe çıkıyor
oturduğu yağlı boya kutusunun üstünde
‘abi n’olur ayakkabılarını boyayım üvey anam almıyor içeri’
üç beş kuruş götürmezse almayacak gerçekten
titrek elleriyle boyuyor ayakkabılarımı ne versem alacak
ayakkabı değil kenti boyuyor kara gözlü çocuk baştan başa
siyaha bulanıyor ankara bu duyarsızlığıyla
kuruma batıyor ankara bu çelişki yumağında
ankara’ya kar yağıyor
kıran girdi dünyaya korona her kapıyı çalıyor
bir dostum daha aramızdan ayrıldı ışıklarda uyu rafi
varsılın ilacı çoktan hazır yoksula hastane kapısı uzak
aşı gelmiş diyorlar gizli gizli aşılanıyorlar umarsızlar sıra bekliyor
bu doğanın uyarısı insana umarım ders olacak
ders alamazsak işleyen kurulu bir tuzak
kıranla baş başa ücra köşeler bu sene de yollar kapanacak
biricik kızı babasını uğurluyor kalbi babasıyla gömülecek
sırtını dayadığı dağ yıkılıyor mavi gözlü kızın
akgülü solacak kenti kaplayan beyazlıkta boşluğa dalacak yıllarca
mezarlığa giden yollar kar altında kalacak ya anılar
anılar bizimle yaşayacak bizimle yolculuğa çıkacak
ankara’ya kar yağıyor
bir avuç kalmış parklar hafiften ağarıyor
kaldırımda gelip geçenlerin ayak izleri
ağarıyor gençlerin siyah saçları ince bıyıkları boyunbağları
hafiften titriyor bildiri dağıtan delikanlının elleri
piramidin en altındakiler ‘çağdaş köleler’ alıp okumuyor
‘çağdaş köleler halinden memnun’ şükrediyor
alıp okumuyor korku yüreğini saranlar
koltuğunun altına sıkıştırıyor kağıt tomarını
sıfırın altında üşüyen ellerini ısıtıyor çıkan nefesiyle
arkadaşı yaklaşıyor sıcak gülüşüyle çekiyor kağıt tomarını
nasıl da giderdi birer demli çay bu soğukta
arkadaşının ince sesi yankılanıyor köşe başında
sararan yaprakları solmamış fideleri diri hayalleri
soğuk vurmadan içeri alma zamanıydı
ankara’ya kar yağıyor
metin’in elleri topluyor kar tanelerini abdi ipekçi parkı’nda
emeğin elleri buradayım diye açılmış gökyüzüne
topladığı taneleri ve emeğin terini dağıtıyor gökyüzüne
gökyüzünde kocaman bir gülüş çoğalıyor
üreten bu eller yöneten de bu eller olacak
ankara dayanacak kara da temmuza da
uyanacak gökyüzü geride kal yoksulluk kaderim değilsin
geride kal insanı küçümseme geride kal büyüklenme kibirlenme
sınır dışına çekilin çok uluslu şirketler bu ülke bu ellerin
sınır dışına çekilin işbirlikçiler kan emiciler sülükler
bu ellerin bu park bu hava bu mavi gökyüzü bu sokaklar bu kent bu yaşam
bu yaratıcı ellerin bu kutsanası ellerin bu emekçi ellerin
geri çekilin duru gölümden mavi göğümden yeşilimden
ankara’ya kar yağıyor
tekil yaşıyor bir adam ihtişam içinde israf içinde
kar ağartısına vuruyor bin odanın ışıltısı
bin odalı evde yaşamak bin yıldıza gitmeye bedel
çoğul evlerin bacaları tütmüyor
çoğul evlerin pencereleri karanlık
içlerinde kıpırtı var mı yok mu belirsiz
yakıtsızlıktan katıksızlıktan umarsızlıktan
davulun sesi hoş gelirmiş uzaktan
yüzüme kar taneleri çarpıyor
ankara‘ya kar yağıyor
düşündükçe başım ağrıyor