...
Başlık : Yaşamın Dışında
Yazar : Nurcan Balıbey

Odaya girdiğinde elindeki fotoğrafı uzatırken, gözlerini yukarı dikince iyice gerildim. Beni göreceğini düşündüm. Buyur edilince salınarak yürüdü, tüm zarafetiyle koltuğa yerleşti. Çenesini hafifçe yukarı kaldırdı ve başını, profilinin net görünmesini sağlayacak şekilde hafifçe çevirdi, yüz hatları sertleşti.

              Fotoğrafta, beyefendi timsali, uzun boylu, takım elbiseli, yakışıklı bir genç elinde mikrofonla zarif bir poz vermiş biriydi. 

              Kadın, iyi giyimli, hayli iri yapılı, tok sesli... Bir yıllık hayatımın ardından artık görmediğim bir şey kalmadı sanıyordum ama ilk defa yeni bir hasta, elinde fotoğrafla girince şaşırdım. Adının Betül, yaşının da altmış olduğunu söyledi;

              “ Hoş biriymişim değil mi?” diyerek sordu gülümseyen bir ifadeyle. Doktor, başıyla onayladı. “İyi yetişmiş sanatçılardan biriydim.”

              “ Artık değil misiniz?” dediğinde Hasta, doktora yönelmiş bir haldeyken bedenini geri çekti.

              “Ne saçma bir soru bu diğer çözümlemeciler gibi sizde densizlikten nasibinizi almışsınız. ”Biran duraksadıktan sonra devam etti, ”Sahneyi bırakalı çok oldu.”

              “Bugün buraya genç bir adamken çekilmiş fotoğrafınızla geldiniz. Bugünkü halinizin ilgimi çekmeyeceğini mi düşündünüz? “ Derken, aldığı başarı ödülleriyle dolu duvarı işaret ediyordu.

              Hasta gözlerini kırpıştırdı bir dakika kadar muayene odasında dolaşıp belgeleri ve dekorasyonu inceledi.

              “Dün gece sizi rüyamda gördüm” dedi. “Gözlerimi kırptığımda aynı sahne yine canlanıyor: Sizi görmek için geldiğimde bir odaya girdim. İçerisi insan doluydu. Elinizde bir çanta içinde ise çok sayıda silah ve onları temizlemek için ekipman… Televizyonda bir programda görmüştüm oradan tanıdım sizi. Yanınıza gelemiyordum. Devamı da vardı ama şu an hatırlamıyorum.”

              “Rüyanız ile bu fotoğraf arasında bir bağlantı kurabiliyor musunuz?”

              “Uzun süre tedavi gördüğüm için biliyorum. Çözümlemecim penisi silah olarak kullandığımı söylemişti. İlk eşim Soner’le tartıştığımızda, onu yaralayıp kendimi iyi hissetmek için dışarı çıkar, sarhoş olur, herhangi birini bulurdum.” Dedi, gözlerini bir noktaya sabitledi.

              Ben tüylü tarak gibi dişli çengel bacaklarımla, ipeksi yatağımda, üç gözümü açmış yumuşak karnımla ilgiyle dinliyordum.

              Doktora başvurma nedeni üzerine konuşmayı sürdürüyordu. Bunun bir ölüm kalım meselesi olduğunu. İkinci evliliği olan Murat’la iş için birçok gazinoyla görüştüklerini hiç biriyle de anlaşma sağlayamadıklarını. Zaman zaman arkadaşı Melahat’la vakit geçirdiğini. Bunları yaşarken tüm çevreden soyutlanmış gibi hiçbir şeyi tam olarak hissetmediğini. Bunları yaşayan kendisi değilmiş gibi. Gergin, kafası dağınık, uykularının da çok bozuk olduğunu…

              Keşke kendini daha iyi anlatabilseydi. Afallamış durumdaydı. Söylediğine göre, uzun bir süre önce korkunç bir kriz döneminde psikiyatrik tedavi görmüş. O zaman bile bu duygu yokmuş.

              “Yaşamınızın içinde olmama hali, bunun nedenini çözmeye çalışalım. Sizce ne zaman başladı?” diye sordu doktor, bir yandan da notlar alıyordu.

              “ O kadar tuhaf ve belirsiz bir duygu ki, tam olarak tespit edemiyorum, üç yıldır yaşadığımı biliyorum…” diyordu. Kocası Murat’ın da sahne sanatçısı olduğunu söylüyordu. Bol bol gezerek şehri keşfetmeyi sevdiğini anlatıyordu. Sokaklarda yürüdüğünü, geleni geçeni izlediğini, tanınmamak için de büyük siyah camlı gözlük kullandığını ve şapka taktığını… Alış veriş yapmak için lüks ve pahalı mağazalara girdiğini…

              “Müzeleri gezdiğim bir gün bir tanıtım afişinde İlk eşim Soner’i görünce çok heyecanlandım.”

              “Peki sonra ne oldu?”

              “Afişteki müzeye koştum. O kadar heyecanlıydım ki insanları ite kaka müzenin önünde sıra bekleyenlerin önüne geçtim. Onu görmeyi umuyordum.”

              “ Soner’i mi?”

              “Evet. Benim için ne ifade ettiğini anlayabilmeniz için hayatımla ilgili bazı şeyleri anlatmam gerekir.” Dediğinde doktor saatine baktı.

              “Kısaca özetlemeniz iyi olacaktır.” Dedi. Hasta, anlatmaya devam ediyordu.

              “Konservatuvar eğitimi aldıktan sonra sahneye çıkmaya başladım. Bir süre sonra sahne kostümlerimi yeniledim, makyaj yaptım ve artık kadın gibi giyiniyor, kadın gibi yürüyordum. Daha sonra yurt dışına giderek ameliyat oldum. Cinsiyet değiştirip yurda döndüğümde yine erkek olarak sahne alabileceğim söylendi. ”

              “Betül Hanım, böldüğüm için özür dilerim, anlattıklarınız çok ilgimi çekiyor bir dahaki seansta dinlemeye devam edecek ve en iyi şekilde çözümlemek için elimden geleni yapacağım,” dedi ve sürenin kısıtlı olduğunu hatırlatırken dışarıda bekleyen hastalar olduğunu da söyledi.

              “Haklısınız. Sahnedeyken de zamanı unuturdum. Acele edeceğim ve konudan sapmayacağım. Soner, egoist, zampara bir artistti, sinemada çok başarılıydı,  hayatımın aşkıydı kalbimde de başrole sahipti.”

              “Hala hayatınızın aşkı mı?” diye sorunca sinirlendi. Elinde tuttuğu yelpazeyi doktora yönelterek;

              “Lütfen bırakın da devam edeyim. Soner’e Almanya’dan bir film teklifi gelince kabul etti. Sahneyi bırakıp ununla gittim. Takdir edersiniz ki o yıllarda ülkemiz cinsiyet değişikliğini tanımıyordu. Almanya’da sahne almaya başladım. Yıllarca birlikte yaşadık ve nihayet pembe kimlik aldığımda evlenebildik. Evliliğimizin daha ikinci yılı dolmadan kötü bir hastalığa yakalandım. Tedavim sürerken Soner hiç vakit kaybetmeden beni başka bir kadın için terk etti. Çıldırdım. Neredeyse alkolden kendimi öldürecek noktaya geldim. Hatta onu da öldürüyordum, bir gün bıçakla yüzüne kendimden bir kaç iz bıraktım. Sonrasında en yakın arkadaşım Melahat, beni Almanya’daki bir psikiyatri hastanesinden almak zorunda kaldı. Sonra  İstanbul’a döndük. Bana bulduğu çözümleyiciyle tedaviye başladım. Seansların büyük bir kısmı Soner’le ilgiliydi. Bana yaşattığı acıyı atlatmak, alkolü bırakmak, sığ ilişkilerimi sonlandırmak… Ve belki de nasıl sevileceğini öğrenmek; kendimi ve başkalarını. Anlatabildim mi?”

              “Gayet net anlattınız. Teşekkür ederim.”

              “Sözcük dağarcığım iyidir bol bol kitap okurum. Müzeye dönecek olursam;           

              Müzelerde o ölü zaman, o gölgesizlik,

               Yüze değen eskilik, sonsuzluk, kimsesizlik…” dedi ve durgunlaştı, gözleri doldu…

              “Sizin için çok duygusal bir deneyim olduğunu anlayabiliyorum. Bana Soner’i anlatın”

              “Ne zaman kendimi kaybettiğimi sormuştunuz. Müzede balmumu heykeli vardı. Yakından bakayım derken iyice dibine girdim ve yüzüm camekâna değdi. Hemen müze görevlisi yanıma geldi ve yere hayali bir çizgi çizip yaklaşmamam için uyardı. Binadan adeta trans halinde çıktığımı hatırlıyorum. İşte o zamandan beri kendim gibi hissetmiyorum. O yoksa ben zaten olmamalıyım diye düşündüm.”

              “ Oradan çıktıktan sonra da onu düşünmeye devam ettiniz”

              “Evet. Heykeline bakmak zihnimde bir kazı yapmak gibiydi. Sanki şehre su taşıyan boru hattını deldim ve her şey fışkırmaya başladı. Anlıyor musunuz?” Dedi, doktor başını salladı.

              “Soner benden on beş yaş küçüktü, müzedeki balmumu heykeli gibi havalı… Yüzüne bıraktığım izlerden sonra, bir daha haber alamadım ondan. Zaman içinde göğsümdeki ağrı tahammül edilemez oldu. Yine de şimdi gelse, yeniden âşık olsak. Murat’ı terk edip her nereyeyse Soner’le giderim.”

              “Aşk, arzular, hatta gençliğin verdiği güzellik aynı şekilde bekliyor mu sanıyorsunuz? Diyerek doktor ayağa kalktı. Zaman dolmuştu. Hasta da kalktı, kapıya doğru yönelirken, doktor arkasından seslendi elindeki fotoğrafı uzattı;

              “Yarınki seansa bekliyorum, görüşmek üzere” dedi. Hasta;

              “Ölmez sağ kalırsam” diyerek gülümsedi ve …

              “Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da.

              Herkes biraz var o kadar… “

              “Bu gece hiç uyanmasam, uyutmayan düşüncelerden kurtulurum” dedi, gözlerinden damlayan yaş elindeki fotoğrafa düştü...

                                                                                                   Tekirdağ/ 03.01.2022

Sayfa : 10