...
Başlık : VE BİR DE BENİM ANAMDIN
Yazar : Emine Aydoğdu

 

Ateşin karanlıktaki o muhteşem görüntüsünün ardından bir kızıl derili gibi belirirdi. Tandırdan yükselen alevler avuçlarının arasından sıyrılıp yüzünü yalardı. Hayranlıkla alevin yüzündeki gölgelerini izlerdik. Kızılın büründüğü hercai tonlarını ve ulaşılmazlığını, onun elmacık kemiklerinde ışıldayan ve yükseldikçe yeni renkler doğuran ateşin yansımasından öğrenmiştik.

 

Alevler, yavaş yavaş aşağı inip kora dönüşünce, bütün mahalle taze ekmek kokardı. Ekmek kokusunu alan, tanıdık tanımadık, bütün canlılar tandırdan yeni çıkmış  taze lavaşın tadına bakmak için yolunu, yönünü değiştirirdi. Gelenler için:  "Hızır'ın konukları. Bereketlerini beraberlerinde getiriyorlar." Uğurlarken: "Hızır yardımcınız olsun" derdi.

 

Ördüğü çorapların, patiklerin, yeleklerin arasına hep bir mani sıkıştırırdı.  Zaman, şişlerin arasında gider, gelirdi. Sürekli bir şeyler örer, beğenmez, söker, yeniden örerdi. Yeşil, mavi, sarı, özellikle kırmızı en sevdiği renkti. Manileri ve türküleri hep keder yüklüydü. Sürekli dağları ve ormanları çağırırdı.” Tutam Yâr Elinden Tutam”, türküsü dilinden düşmezdi.

 

Dünyaya gözlerini bir orman köyünde açmış.  Çamlardan avuç avuç topladığı balın tadını ve parmaklarını yalayarak nasıl iştahla yediğini bıkmadan usanmadan anlatırdı.

 

Dağdan inen suyun tadını kaymağa benzetirdi. "Boğazını incitmeden aşıp gidiyor" derdi.

 

Elli yaşından sonra dünya onun için sessizlikten ibaretti. Duymadığı için dokunarak iletişim kurardım. Sağ  kulağına iyice yaklaşıp, sorduğu soruları tane tane yanıtlardım.

 

Cenaze arabasından tabutuna doğru mavi elektrik kokusu yayılıyor. "Aç şu kapağı, her yer elektrik kokuyor." diyen sesini duyuyorum.

 

Yaslı Kasımın soğuk yağmuru tabutunun üzerine pat pat pat düşüyor.

 

"Beni betonun içine koymayın!" diye yakaran sesi, gök gürültüsünün ıslak sesine benziyor.

 

Pencereden el sallayışı, yağmurun damlalarına kokusunu bırakan avare rüzgârın esintisi gibi her yerde usul usul dolaşıp duruyor.

 

Elveda demeden, durup biraz daha beklemeden, elini uzatmadan, sesini duyurmadan, bal topladığın o koyu ormandaki çam ağaçlarına doğru ivecenlikle akıp gittin.

 

Toprağa yazılmış içli bir türkü gibiydin.

 

Hanım Sultan'dın. Senem'din. Perizat'tın. Perişan'dın. Kara Çavuştun.

 

Ve bir de benim, Anamdın.

Sayfa : 12