...
Başlık : ZÜHRE YILDIZILARIMIZ / KADINLARIMIZ
Yazar : Nilüfer Uçar

Kadınsız bir toplum, toplum olma potansiyelini içinde barındıramaz.
Kadını özgür olmayan toplumlar adil yönetimden uzak toplumlardır.

 

 

Kadının toplumdaki yeri resimlense; sonsuz tuvale, dünyanın bütün renklerine gereksinim olur. Bin kere ölür yeniden dirilir, küllerinden doğan Zümrüdü Anka kuşu, düşsel dünyanın somut yaratıklarıdır her biri… Acılarını içinde sağaltırken; paylaşımcı yapısıyla yaşamın tüm zamanlarına sevinç, umut, mutluluk tohumları ekmeyi görev bilir, çağcıl diliyle köklerini sahiplenir, toprak ana gibi verici, güneş gibi yaşam kaynağıdır. Nesillerin devamlılığını sağlayan doğurganlık denilen mucizevi yapısıyla yasamın şahdamarıdır. Edebiyatın minimal öyküsü, lirik şiiri, kahramanlık destanı, bereket tanrısı, evrensel acı, tarlakuşu, çağcıl düş ecesi kadın / kadınlarımız.

Tarihi süreçte ikinci sınıf olarak görülseler de varlıklarıyla gündem yaratan, gündemden düşmeyen canlardır onlar. Kurtuluş Savaşı’nda Kara Fatma, Samie Hanım, Halide Onbaşı, Halime Çavuş, Şerife Bacı, Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri, aç çocukları için çöpte yiyecek toplayan Emine, Ünzile, Hasibe analardır, evle işi arasında mekik dokuyan, dövülen, sövülen, aşağılanan, öldürülen, özgürlükleri kısıtlanan, eksik etek, saçı uzun aklı kısa denilen kadınlar/ kadınlarımız…

Kadın için değişmeyen algı; cinsellik ve doğurganlık, kıyametin koptuğu yer.

Atasözlerimiz dahi kadın ayırımı ile dolup taşmakta. “Kız çocuğu ya er koynunda ya yer koynunda. / Adam eşeğinden, kadın döşeğinden belli olur. / Avrat yürekli. / Karı gibi konuşma. / Kaşık düşmanı. / Kadın erkeğin şeytanıdır. / Erkeksiz avrat, yularsız at. / Çocuksuz kadın, meyvesiz ağaca benzer…” bunları çoğaltmanın gereği var mı? Çünkü o kadar çok ki! Bu, toplumun kadına bakış açısıdır, verdiği değerdir, saklı düşüncenin dışavurumudur. Oysa kadın; çocuktur, kız kardeştir, ana, bacı, yâren, sevgili, umut kapısıdır, şehirde meydan, köyde harman yelidir, hısım, akraba, Fahriye Abla, Elif Bacı, Fatma Ana’dır, testide su, tende tin, feleğin çarkında taş, toplumsal bellek, sevgide kıble, Anadolu’dur kadın / kadınlarımız…

Kadınlara yaşamsal alanda var olmalarına olanak verilmediği gibi, yaptıkları her atılımda önlerine aşılmaz setler örülerek engellenmeye çalışılır. Karşı koyuş yeryüzünün birçok toplumunda görülmekle birlikte, bizde her geçen gün artarak çoğalması üzüntü verici. Eşitlik kavramı ihlâl edildiği an denge bozulur. Bu noktada şu denebilir, sonuç ne oldu ne oluyor? Her engel daha güçlü ataklarla aşılmaya çalışılıyor. Tarihi akış binlerce olumsuz örnekle dolu. Hypatit’ten Bahriye Üçok’a kadar uzanan süreçte kimler bedel ödemedi ki! Üzücü olan hâlâ bedel ödemeye devam edilmekte.

Gözden kaçırılmaması gereken; erkekle kadını karşılaştırılıp birini yargılamak, diğerini savunmak olmamalı. Söz konusu var olan kadın sorunları, yaşamdaki yerleri, olagelen sıkıntılar, geriye itilme düşünce ve davranışlarıdır. Yoksa biri iyi diğeri kötü düşüncesi güdülmemeli. Bedensel ve kaba güç üstünlüğü erkekte olabilir, ama düşünsel anlamda doğru bir saptama olmadığı görülür. Sorun eşit koşullarda yol alınmamasından kaynaklanıyor. Aile içinde ve sosyal ortamda görev dağılımı cinsiyet gözetilerek değil, koşullar gözetilerek yapılması mantıksal olandır. Bunlar gözetilmediği sürece sorunlar bitmez / bitmiyor... Kadın; ev, çocuk, iş gibi çok farklı kulvarlarda koşmak zorunda kalırken enerjisini erkekler gibi belli bir konuya ya da işe kanalize etmekten zorlansalar da bu başarılarını engellememektedir. İpi göğüsleyecek güce sahip olan kadınlar yeteri kadar özgür olamayışları, sorumlulukların çok olması, yürek ve düşün potansiyelini yaşamsal alana yansıtmaktan zorlanıyor olabilirler ki bu da doğal bir neden. Kadınlar yeteneksiz ve beceriksizdir yanılgısına varılmasın. Sosyal devlet kadının çalışma koşullarını düzenleyebilirse bu sorunlar daha aza indirgenmiş olur. Çocuğunu rahat büyüteceği kreşler, okul öncesi eğitim kurumlar gibi çözümler yaşama geçirilmeli…

Toplumun gelişmişlik düzeyine, kültürel yapısına, ekonomik koşullarına ve adalet anlayışına bakmak gerekir. Bu kriterler hem kadın hem erkek, hem de çocuklar açısında yaşamsal önem taşır. Bu koşullardan birinin eksikliği ekinsel (kültürel) yozlaşmaya neden olur ki herkes etkilenir. Kuşku yok ki en çok kadın ve gelecek nesil dediğimiz çocukları zarar görür. Tüm bireyler cinsiyet farkı gözetilmeksizin; sosyal, ekonomik ve kültürel bağla bütünü oluşturur gerçeği gözden ırak tutulmamalı. Geri kalmış toplumlarda görülen, yaşanılan tablo bu. Kültürel eşik bakış açısını etkiler. Koşullar ne kadar iyi olursa; değer veriş o oranda ivme kazanır, sonuçta toplum kazanır.

2024 yılında kadına geniş perspektifte bakalım. Çokça kadın cinayetleri, çocuk yaşta evlenebilir fetvaları ya da söylemleri, çocuk gelinler, ağır ekonomik koşulların yarattığı sınıfsal farklılıklar, gelir dağılımındaki dengesizlik, dini baskılar ve bunlarla ilintili olarak kız çocukların okuma olanaklarından yoksun kalışı, iş bulamama, çocuk bakmak zorunda kalan kadınların çalışma yaşamında uzaklaşması ve bunların yarattığı üstü örtülü sorunlarla…

Kadınların sorunları elbette çok ama karamsar bir tablo olarak değerlendirmemek gerekir. Okuyan, çalışan, başarılarıyla gurur duyulan, kültürlü, çağdaş yaşamın olanaklarından yararlanmak için direnen, dirençli ve azimli kadınlarımız günbegün artmakta. Sayıları az mı? Evet az. Gönül ister ki denge sağlayabilecek kadar çok olsun. Kızlarımız ve kadınlarımız onca olumsuz koşullara karşın çok başarılı ve güzel meslekleriyle var olduklarını gösteriyorlar. Onlar karanlıkta ışıldayan ateş böcekleri, yakıcı kıvılcımlardır…

Renkli kişilikleriyle dünyayı boyayacak yetenekte ressamlarımız olduğu gibi; yontuda, ekranda, beyaz perdede, tarlada, tezgâhta, sazın telinde, basket potasında, buz pistinde, tiyatro sahnesinde, makine başında, gazete yazılarında, direksiyonda, laboratuvarda, okulda, mahkemede, mecliste, üniversitede yaşamın her zerresinde, kılcal damarlarında var olan tüm mesleklerde çalışan başarılı kadınlarımız…

Zemheride bahar, ikiyüzlü dünyanın faturasını ödeyen el, adaletin yaralı kuşu kadınlar / kadınlarımız, övgüyü hak eden canlar.

Edebiyat durağında nefeslenip kocaman bir parantez açsak da kadın yazar ve şairimizi sığdıramayız. Geçmiş uzun bir yolculuk olur, o nedenle, bugün bizimle olan, nefesini duyumsadığımız edebiyatçılar için minimal bir parantez açalım. Önce özür dilemek isterim, çünkü onca başarıyı buraya sığdırmak olanaksız, bunun bilinmesini isterim, umarım kabul edilir. Birkaçına dokunacağım sadece. Edebiyatın Zühre Yıldızları; Berrin Taş, Sevgi Özel, Tümay Çobanoğlu, Birhan Keskin, Ayten Mutlu, Gülsüm Cengiz, Lütfiye Aydın, Ayla Kutlu, Arzu K. Ayçiçek, Ayşe Kulin, Betül Tarıman, Feyza Hepçilingirler, Hülya Soyşekerci, Gülten Dayıoğlu, Latife Tekin, Füruzan (yeni kaybettik), İnci Aral, Lale Müldür, Adalet Ağaoğlu, Ayfer Tunç ve daha nice kalem tutan güçlü el… Ve diğer mesleklerden yıldız gibi parlayan sayılmayacak başarılı kadınlar / kadınlarımız…

Avukat Şenal Sarıhan bir söyleşisinde şöyle demişti; “’Kadın erkek eşittir’, sözü dahi ayırım içermektedir. Eğer eşit olunsaydı neden dillendirilsin.” Kadınlar kendilerini savunmak, erkekler de kadın savunuculuğu yapmak amacıyla sık sık dillendirilir bu söylem; “kadın erkek eşittir.” Kırılsalar da gözlerde ve yürekten silinseler de, birer birer yok olsalar da; bir ölür bin doğarlar.

Sahi kimdir kadın? Yaşamın izdüşümü müdür? Öpüp başımıza koyduğumuz ekmek midir? Leyla ya da Şirin midir? Bakir yaraları sevgisiyle iyileştiren Lokman Hekim midir? Şeytan ya da melek midir? Evet hepsi, hayır hiçbiri midir?

Onlar bizi biz yapan mucizevi canlılardır. Toprak Ana’dır, Kybele’dir, Afrodit’tir, Selene’dir, Demeter’dir, analarımızdır… Doğuran, besleyen, büyütendir…

Kim ne demiş kadınlar için:

“Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadınların eseridir / Mustafa Kemal Atatürk”

“Kadın, bilmeyene ‘nefs’, bilene ‘nefes’tir. / Şems-i Tebrizi”

“Kadın olmak çok zor bir iştir çünkü erkeklerle uğraşmak zorundadırlar. / Joseph Conrad”

“Dünyada en güçlü insanlar kimlerdir diye sorsalar; kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş kadınlardır derdim. / Cemal Süreya”

(14 Şubat 2024)

Sayfa : 7