...
Başlık : Bir Tecavüz Olayında Toplumsal Baskı, Geleneksel Kültür ve Güç İlişkilerinin Panoraması/ Fatmagül’ün Suçu Ne?
Yazar : Gülçin Göktay

Usta yazar Vedat Türkali'nin senaryo olarak yazdığı “Fatmagül'ün Suçu Ne?”, film ve televizyon dizisi olarak belleklerde yer almaktadır. Senaryoyu hikâyeleştiren ise, Sebahat Altıparmakoğlu’dur. Hikâye bir tecavüzü ve sonra yaşanan olayları anlatsa da ülkemizin kültürel yapısı ve güç ilişkilerinin bir aynasıdır.

Bilindik bir hikayedir tecavüz bu ülkede; faturası ise ne yazık ki genellikle mağdur olana, yani tecavüze uğrayana kesilir. Mağdur, bir kez tecavüzcüsü tarafından, daha sonra ailesi, çevresi, bazen tüm bir köy ya da kasaba halkı tarafından tekrar tekrar tecavüze uğrar. Çünkü bu ülkenin ataerkil toplum yapısı, güç ilişkileri, biat etme alışkanlığı, korku kültürü, kadının erkeğin malı olarak görülmesi, olaylara bakışı çarpıklaştırır, algıyı bozar. Mağdur, toplumda genel geçer bir “güce” sahip olmadıkça hem mağdur hem suçlu olarak algılanır. Erkekler ve erkek çocuklar da bu şiddete uğramalarına rağmen tecavüz mağdurları genellikle her yaştan kadınlardır. Kadının toplumsal güç ilişkilerindeki yeri erkekten sonra gelir ülkemizde; bu nedenle evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde tacize ve şiddete uğrayan, yaralanan ve öldürülen ne yazık ki kadınlardır.

 “Fatmagül'ün Suçu Ne” hikayesinde, küçük bir kasabada yarım akıllı ağabeyi ve yengesiyle yaşayan on altı yaşındaki öksüz ve yetim Fatmagül'e deniz kıyısında kilim yıkarken görüp tecavüz eden beş genç erkeğin hikayesi ve bu tecavüzden sonra gelişen olaylar anlatılıyor. Bu gençler, Erdoğan, Selim, Vural, Kerim ve Mahmut. Gençlerin en baskın olanı, lider rolündeki Erdoğan. Bütün fikirler ve şeytanlıklar onun başının altından çıkıyor ve grup içi iletişimde herkesi peşinden sürükleyen bir gücü var. Bunun arkasında ekonomik gücü ve ilçenin ileri gelen ailelerinden birinin oğlu olması geliyor. Hepsi ilkokul arkadaşı olmasına rağmen, Erdoğan, Selim ve Vural Orta öğrenim için İstanbul’a yatılı okula gönderilmiş olup, sadece yazları tatilde kasabaya gelirler. Kimsesiz ve yoksul olan Kerim ve Mahmut ise kasabada kalmış, okula devam edemeyip küçük yaşta çalışmaya başlamıştır. Arkadaş grubu olmalarına rağmen, Kerim’le Mahmut hep daha çekingen, pasif ve mahcup durur konumları nedeniyle.

 Anadolu'nun küçük yerleşim birimlerinde erkekler ile kızlar arasında kaç göç olması ve cinsel birlikteliklerin -evlenmeden önce olmaz- yaşanamaması, erkekleri milli gelin olarak -kitapta Nallı Fatma diye geçer- bilinen eşekle cinsellik yaşamaya iter.  Hikayenin başında teknede içki alemi yapıp eğlenen grup da kıyıda bir eşek gördüklerinde ona da aynı muameleyi yapmakta sakınca görmezler. Cinsel açlığın ve tabuların nasıl eşekle ilişkiyi meşrulaştırıp bir kültür haline getirdiği görülür burada ama bu durum eşeğin sahibi için bir namus meselesidir. Nitekim, başı boş sandıkları eşeğin sahibi ortaya çıkıp eşeğe yanaştıkları için küfrederek onları kovalar. Kısacası namus Anadolu'da ister kadın ister hayvan olsun onun sahibi olan erkeğe aittir. Erkek egemen kültürün bir özelliğidir, tüm kadınlar ve dişi hayvanlar erkeğin nesnesidir.

 Gözü dönüp azgınlaşan erkeklerin konu cinsellik olunca bir hayvanla insan arasında hiçbir fark görmediklerine tanık oluruz sonra: Eşeğe sahip olamayan grup tekneden kıyıda kilim yıkayan Fatmagül'ü görünce, Erdoğan “Mualla burada oğlum!” diye bağırır.  Mualla biraz önce beceremedikleri eşeğe taktıkları isimdir aslında ve onlar için kim olduğu önem taşımayan herhangi bir arzu nesnesidir: “Sonra birden sulu gülüşlerle önce Erdoğan sonra ötekiler Fatmagül'e doğru koşmaya başladılar.” Burada da başı en güçlü ve atak görünen liderleri Erdoğan çekmektedir: “En önde Erdoğan vardı, eteğini yakalayıp yere düşürdüğü Fatmagül, can havli ile kalkıp koştu. Erdoğan’ın elindeki ıslak giysi boydan boya yırtılmış, Fatmagül'ün yarı çıplak gövdesi çıkmıştı ortaya. Bu çıplaklık Erdoğan’ların oyun suluğunu azgın bir tutkuya dönüştürdü. Fatmagül'ü bir atışta yere yıkan Kerem'in ardından ötekiler de yetiştiler. Fatmagül korkuyla haykırdı: bırakın ulan bırakın eşşoğlu eşekler!” Fatmagül bu içki ile kösnül duyguları azgınlaşan erkeklere karşı koymaya çalışsa da başaramaz, hepsi sırayla Fatmagül’e tecavüz ederler.

Burada grubun aynı davranışı göstermesi grup iletişimi ve bağlılığı ile açıklanabilir Grup iletişiminin örgütlü yerdeki durum ve rolleri mülkiyet ve güç ilişkilerine göre farklı karakterler taşır. Bu karakterler eşitlikçi, paylaşımcı, katılımcı ve özgür bir ilişkiden tek yönlü egemenliğin olduğu ve mücadelelerin verildiği ilişki biçimine kadar çeşitlilik gösterir. Bu iletişim biçimlerinden birinde bir egemen pozisyonda olan vardır ve merkezdedir. İletişimi başlatma, sürdürme ve durdurma kararı verme gücü bakımından merkezden dışa doğrudur. (Erdoğan,2002) Bu romanda da merkezde ekonomik ve sosyo- kültürel açıdan güçlü görünen Erdoğan bulunmaktadır.

Tecavüz, bir insanın kadın ya da erkek başka bir insanın üzerinde uygulayabileceği en ağır şiddet olup tahakküm ve aşağılamanın en ileri derecesidir, onun bedeniyle birlikte kişiliğine, ruhuna, insanlığına saldırı suçudur.  Ülkemizde ne yazık ki bu suç yeterince ağır yaptırımlarla cezalandırılmamakta; yasanın açıklarından yararlanılarak, erkeğin iyi hali göz önünde bulundurularak, kadının kıyafeti, davranışları ya da toplumsal durumu hafifletici sebep gösterilerek cezalar hafifletilmekte, hatta suçlu salıverilerek insanlık onurunu ayaklar altına alan bu fiil, yapanın yanına kâr kalmaktadır. Daha da acısı, tecavüz edilen mağdur kadın bu durumu ile daha fazla yaşayamayacağı düşünülerek intihara sürüklenmektedir. Bu durumun başlıca nedenleri ülkemizin sosyo-kültürel yapısında her iletişim türüne damgasını vuran güç ilişkilerinde, toplumun ve toplumun aynası olan yasaların ve hukukçuların kadına çarpık bakış açısında aranmalıdır. Bir insanlık suçu olan tecavüzü meşrulaştırıp gerekçelendiren eski ve çirkin bir deyim kullanılır burada mağdur Fatmagül için: “Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşinden gitmez.”  

Avukatların akıl vermesi ile gençlerin hapisten çıkabilmesi için Fatmagül'ün tecavüzcü gençlerden Kerim'le nikahının kıyılması kararlaştırılır. Güç ilişkileri devreye girmiş ve fakir ve sahipsiz olan Kerim kurban seçilmiştir.  Fatmagül'ün nişanlısı Mustafa ise ataerkil toplumda erkekten bekleneni yapar: Olayı duyduktan sonra Fatmagül'ün yanına bile gitmez,  önce tecavüzcüleri vuracağını söylese de  gençlerin babalarının verdiği yüklü miktar parayı alarak onlar tarafından yurt dışına kaçırılır.  Fatmagül öyle mi hayal etmiştir, Mustafa'nın bu kadar soysuz ve çürük olduğunu nereden bilebilir: “Mustafa gelseydi, senin ne günahın var deseydi, Mustafa kafasına koymuşsa alır benim intikamımı.” Oysa Mustafa kolay yolu seçmiş hem namusu kirlenen Fatmagül’den kurtulmuş hem intikam alıp hapiste çürümek yerine cebinde yüklü para ile kasabayı terk etmiştir: “Bugün Mustafa'yı görünce Mustafa'nın ona sahip çıkmayacağını, küçücük bir umut kırıntısına basbayağı bağlanmış olduğunu acıyla fark etti, ağlıyor gibiydi Mustafa, ağlamak güçsüzlerin işiydi, konuşamadı bile benimle, yakınıma gelemedi. Diyecek bir şeyi yoktu demek ki.” Mustafa'nın böyle davranmasının nedeni kadının namusunun bu ülkede erkeklerden sorulmasıdır. Ekonomik ve siyasi nüfuzu olanlarsa namusu kolayca satın alır, namussuzlukların üstünü para ve nüfuzları ile örterler.

İstemediği halde Fatmagül ile evlenen Kerim önce ona kötü davranır ve fiziksel şiddet uygular; ancak özünde iyi bir insan olan Kerim onu büyüten ebeninesinin ve kasabanın iyi ve cesur yürekli bir avuç insanının da yönlendirmesi ile Fatmagül'e sahip çıkacak ve hikâye mutlu sonla bitecektir. Hikâyenin sonunda, bu bir avuç insanın, Kerim’i alıp yurtdışına kaçırmaya gelen Erdoğan, Vural ve Selim’i taş yağmuruna tutarak Fatmagül ve Kerim’in evinin önünden kovduğunu görürüz.

 Bir tecavüz hikayesinden yola çıkarak ülkemizdeki toplumsal, ekonomik ve siyasi güç ilişkilerine ayna tutan kitapta, kadın erkek cinselliğinin bir erkek dayatması, erkekten gelen istek ve girişimle başlayan, gerekirse erkeğin zor kullanarak gerçekleştirdiği bir hak olarak görüldüğüne de tanık oluruz: Uykusuz kalmıştı yine Remziye teyze. Kocası her gece geç gelir, rüyasının en heyecanlı yerinde dürterdi onu. Canına tak ettiğinde bir iki karşı koymaya çalışmış, yediği dayaklar yanına kalmıştı diğer kadınlar farklı mıydı sanki?

Özetle; “Fatmagül'ün Suçu Ne?”  Cinselliğin nasıl güç ilişkileri ve gelenekselleşmiş toplumsal baskılar ve dayatmalarla şekillendiğini gösterir bize; cinsellik sadece cinsellik değil, iktidar ilişkilerinin, kültürün ve geleneklerin kadın erkek ilişkilerine yansımasıdır. Kerim’ler, ebenineler, Galip Usta’ların varlığı ve onların kasabadaki güç ilişkilerine ve sürü mantığına karşı çıkıp haklı olanı sahiplenecek denli yürekli oluşu, hikayenin iyimser bir sonuca bağlanmasında etkin olmuştur. Gerçek hayatta da böyle kahramanların çoğalması, ahlakın ve namusun yeniden tanımlanması, gücün sadece kaba kuvvette, parada ve siyasi iktidarda değil bilgide, iyilikte, ezilenin yanında olma cesaretinde var olması dileğiyle…

 

Sayfa : 8