...
Başlık : “Kasırganın Gözü”yle OKUMA NOTLARI
Yazar : Serdar Koç

Okur istediği kıvamda çoğaltsın. Kısa gözlemlere dayalı, 60 (altmış) sayfalık upuzun bir roman Kasırganın Gözü. Çifte damıtılmış, rakı tadında. Tümceler kısa ve vurucu. Dil şiirsel. Diline sağlık Necati Tosuner.

Romanın 18. sayfası örtülü bir erotizm yüklü. İki kısa cümle yetmiş upuzun bir kaçamak sevişmeyi anlatmaya. Karıkocanın, çocuklarını salıp kapı önüne oyuna…

Aynı günlerde, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanını da okumuştum. İlk yüz küsur sayfa boyunca, roman kahramanı sevişir durur ama Necati Tosuner’in iki satıra sığdırdığı yoğunluğa ve anlatım gücüne ulaşamaz.

Necati Tosuner iki satırda anlatır, Orhan Pamuk’un 600 (altı yüz) sayfada anlatamadığını.İçsesi olmayan kuru bir laf kalabalığı Masumiyet Müzesi. İlk yüz kusur sayfa boyunca anlatılmaya çalışılan aşk bir patolojidir. Roman kahramanı, bir zengin kızıyla evlenip, fakir bir uzak akraba kızını da metres edinerek ikili sarmal yuvarlanıp gitmek ister. Teşvikiye Caddesi 131 numarada, Merhamet apartmanındaki, annesinin yedek dairesini kullanır, garsoniyer olarak, Kemal basmacı. 1975 yazında.

20 yıl önce, biraz yatırım yapmak, biraz da arada bir gidip kafasını dinlemek (!) için almıştır annesi, şimdilerde eski eşyalarını attığı bu yeri…

Uzak akraba kızı kendisine biçilen metres rolünü reddedince kahramanımızın bunalımı başlar ve romanı bu duygusal patoloji teslim alır. Ve hikâye, Yeşilçamvari çocuksu bir finalle biter.(Tebrizli’nin ve Rumi’nin Elif Şafak’ta karikatürize olması gibidir Orhan Pamuk’ta Aşk.)

Ve dolgu malzemesi olarak da, yazarın “engin” müzeler bilgisi ile şişirilip cilalanmıştır kitap. Müzeler hakkında ne çok şey bildiğini böbürlenerek anlatır adeta.
Bilgiçlik taslar. Bilgelik yoktur.

Klasik Orhan Pamuk numarasıdır, romanlarına ansiklopedik bilgi boca etmek. Hoş artık kütüphanelerde zaman harcamak da gerekmiyor pek. Sağ olsun Go amca, her sorunun cevabı hazır. Orhan Pamuk romanındaki illüzyondur bu, entelektüelite değil. 
Geleceğin iyi okurları, bu ansiklopedik bilgi bulamacını ayıklayınca, geride pek bir edebi pırıltı kalmadığını fark edeceklerdir.

Postmoderniteye denk bir imalattır Orhan Pamuk romanı. Bir mühendislik çalışması, edebiyat metni olmaktan çok teknik bir atölye çalışması, didaktik, uzun bir bilgi notu gibidir. Roman tekniğiyle kaleme alınmış bir çeşit yazı mühendisliğidir söz konusu olan. İlk romanı hariç.

Orhan Pamuk’un ilk romanı daha yayınlanmadan bir efsane gibi kulaktan kulağa yayılmıştı İstanbul’da, arkadaş çevremde. Yayınlanır yayınlanmaz da okumuştum. Beni çok heyecanlandırmıştı bu ilk roman ve bende yüksek bir beklenti oluşturmuştu. O yüzden dikkatle izledim sonraki kitaplarını. Yazık ki, beğenim hayal kırıklığına dönüştü zamanla.

Örneğin, Murathan Mungan’ın, birbirini tamamlayan öyküler toplamı olan Kadından Kentler kitabı, romana daha yakındır bence. Son öyküsünde tüm kahramanlarını buluşturur yazar. (Kahramanlarını romandan romana gezdirdiği gibi.) İçsesi ve ruhu vardır kitabın. Romana kapı açar. Klasik bir edası vardır.

Pratik bir ölçüm var benim. İyi romanın bitmesini istemem hiç. Gönül bağı kuramamışsam eğer, roman bir an önce bitse de kurtulsam şu kâbustan duygusu sarar beni.

Yazarın dehasından sızan birkaç damla bal kalsın isterim dimağımda, kalbi aydınlatan.
Eleştirmen değilim. Okuma notları bunlar.

Murathan Mungan’da insan tahlilleri daha gerçek ve derindir, Orhan Pamuk’ta ise daha öznel ve sığ. Bir çeşit yırtma yapıştırma.
Murathan Mungan’da üslupla yoğrulmuş bir edebi ustalık vardır, Orhan Pamuk’ta ise yazı mühendisliği. Sözcükler yığmadır.
Eşyaların dili Murathan Mungan’da ruhani ve şiirseldir, Orhan Pamuk’ta ise bir reyonda sergilenir gibi düzdür, dümdüz. Çokbilmiş ortaokul münazara çocuğu gibidir.

Murathan Mungan’da, “sanki bir yerlerde, ıskalanmış; bize ait bir hayatın olduğu sezgisi; bilinçaltında, derinde, yaralar bizi ve mütemadiyen kanar.

Terlik duyulmayan ev üşür.” “Zaman kadınların etinden başka bir zalimlikle geçer.” Gençlik geçtiğiyle kalır…

Karıkoca olmak için, hayatta aynı tatları sevmek gerekir.” “Mıknatısı güçlü kadınlar “ bilir bunu. “Şen kadınları herkes sever, akide şekeri gibi ağızda dağılırlar.” Güzel olmadan güzeldir onlar…

İlişkiler yorulur bazen. “Böyle olmadığını bildiği halde, gene de hayatta bir şeyleri sanki kocası yüzünden kaçırmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini.

Bir zamanlar sevip bağlandığı kocası; şimdi ne dese ne yapsa sinirine dokunuyordu. Artık sadece kusurlar kabahatler görünüyordu. Bu değişimin geri dönüşü de yoktu artık.” “Şefkatin kolları uzaktır.

Kocanın iyi kalplisi erken ölür; birbirine düşmeden, kem söz edip, diş bilemeden. Vaktinde kalkıp gitmesini bilen misafir gibi, her şey kararındayken.
... … …

Bu yazıda son olarak bir cümleyle Orhan Pamuk Romanında siyasi içeriğe, yine Masumiyet Müzesi romanından bir alıntıyla değinmek isterim:

Keskinlerden çıktığım saatlerde Çukurcuma, Tophane, Cihangir sokakları hiç tekin olmazdı. Arabayla evimize dönerken bile afiş asan, bildiri yapıştıran ya da duvarlara slogan yazan birilerini hep görür, korku içinde bakışırdık.

Siyasi pratiğin biraz kıyısında köşesinde olanlar bilir; pankart asılır, afiş yapıştırılır, bildiri dağıtılır…

Orhan Pamuk kalabalığı o kadar yalnızdır ki aslında.

Necati Tosuner müstehzi bir gönül zenginliğiyle açar okura fakirhanesini. Sizin kalabalığınız benim yalnızlığımdan çoğul değil ki, der gibidir bize.

Kısa bir yazma ve uzun bir susuştur Kasırganın Gözü. Eğilip bakar düşlerimizin karabasanına. Söz yüreğe batınca kanar.

Zamandan ve mekândan münezzeh, sonsuz bir şimdinin içinde…

 

Sayfa : 7