...
Başlık : CİĞER EKMEK
Yazar : MAHMUT ARSLAN

Dün işlerim çoktu. Herşeyi bitirdim neyse ki. Bugüne neredeyse bir şey kalmadı. Şu epostaları da gönderdim mi, bitti sayılır. Bu sipariş tam zamanında geldi. Bulgaristan’a iki konteynır aleminyum panel ihracatı bizi üç ay götürür. Yirmi aile ekmek yiyor bu kapıdan. Hepsi patronun keyfi yerinde, yediği önünde yemediği arkasında diye düşünüyor. Onlar geceleri karılarının kollarında sımsıcak uyurken evlerine ekmek götürebilsinler diye geceleri uyumayan, karısını bırakıp mutfakta sigara içip hangi ödemeyi erteleyeceğini hesaplayan benim ama. Bilmezler...

Hay Allah kim arıyor sabahın bu saatinde?

“Ooooo Baykan’cım eski dostum hayırdır demek İstanbul’dasın, şansına bugün yoğun değilim öğlen gel bizim iş yerinde yemek yiyelim. Tamam akşam uçakla Ankara’ya dönersin sıkıntı olmaz. Haydi bekliyorum bak yarımı geçirme ama.”

Hey gidi günler be. Eski dost düşman olmaz dememişler boşuna. Otuz yıl mı oldu yoksa daha mı fazla?

“Alooo geldin mi? Taksici sokağın başında mı bıraktı? Üç yüz metre kadar yürü bizim tabelayı göreceksin.”

“Vayyyyy kardeşim benim yaaa. Ne iyi yaptın da geldin valla. Hangi rüzgar attı seni buralara. Dur bakayım en son Ankara’da görüştüğümüzde yedi yıl önceydi galiba. Gel şöyle bir otur önce bir çayımızı iç sonra da birlikte yemek yer eskileri anarız. Bak yemekte sana bir sürprizim var ama.”

“Turgut dur bir soluklanayım kardeş senin merdivenler de pek bir dikmiş artık ellisini devirdik genç sayılmayız. Sende bendeki kadar da göbek yok tabi. Neymiş şu yemek sürprizin çiğ köfte falan mı yoğuracaksın yoksa?”

“Yok yahu senin gibi Ankara’nın en iyi restoranlarından birinin sahibine yemek mi beğendirebiliriz? Burası sanayi yeri işte sanayi usulü bir şeyler yiyecez. Haydi iç çayını soğutma. Oğlan nasıl, Amerika’dan döndü mü? Orada pandemi çok kötüye gitmişti. İnşallajh virüse falan yakalanmamıştır.”

“Şükürler olsun iyi, ama buradan çok tenbihledik sakın evden dışarı çıkma diye. Aylarca çıkamadı evinden. Okulu bitti şimdi orada staja başladı. İsterse kalabilir tabi ama ben dönmesinden yanayım.”

“Kendisi için iyi olan neyse onu yapsın sen karışma fazla. Amerika’da okutarak babalık görevini fazlasıyla yaptın. Dolar dokuza dayanmış, millet Edirne’den batıya ayak basamıyor bu zamanda.”

“Oğlum Murat haydi bir koşu git de bizim öğlen yemeklerini kapıp gel.”

“Turgut senin sürpriz lahmacun mu yoksa vallahi hiç hayır demem iyi pişmiş bir lahmacuna.”

“Gelince görürsün”

“Tamam Murat’cım tepsiyi şöyle ortaya koy. Ayranları da şu sehpanın üzerine bırak sana zahmet. Gerisini biz hallederiz. Ellerine sağlık.”

“Eveeet Baykan Bey şu tepsiyi açıp yemeğini alabilirsin.”

“Vaaayyyy şuna bak tahmin etmeliydim, ne güzel düşünmüşsün.Gözlerim yaşardı vallahi, ulan bu bizim ciğer ekmek değil mi?”

“Ta kendisi hem de bol soğanlı”

“Gelirken buralarda ciğerciye falan rastlamadım, nereden getirdin ki?”

“Restorandan değil, alt sokakata el arabası ile ciğer ekmek satan bir amca var. Ondan aldırdım.”

“Vallahi tadı nefis, bizimkini aratmıyor, zaten ciğer ekmek ve kokoreci seyyardan yiyeceksin demişler.”

“Doğru demişler”

“Turgut her şey şu ciğer ekmekle başladı değil mi?”

“Aynen, paramız olmadığı için okul bitse de memlekete dönemediğimiz günlerdi. Otobüs biletine bile para yetiremedik.”

“Doğru, birimizde üç kuruş olursa ortaya koyup mahalle kahvesine giderdik. Çay ve simitle karın doyurur, bol bol iskambil ve okey oynardık. Dünya umurumuzda değildi.”

“Kahveci iyi adamdı fazla çay içmesek de oturmamıza ses etmezdi. Bazen maç olurdu. Renkli televizyonda maç izlemenin keyfini yaşardık.”

“O gün önce poğaça satan adam gelmişti elinde sepetiyle. Birkaç kişi haricinde kimse poğaçaların yüzüne bakmamıştı. Adam içeri girdiğine pişman olmuştu.”

“Sonra ciğer ekmekçi gelmişti. Kendinden emin ve burnundan kıl aldırmaz bir hali vardı.”

“Evet, adam ağzını bile açmadan onu tanıyanlar ooooo ciğer ekmek diye oturduğu masaya üşüşmüştü bile. Yanında bir tencere ciğer ve torbasında taze çeyrek ekmekler yarım ekmekler vardı. Bizim de canımız çekmişti ama paramız olamdığından simite talim ediyorduk. Adam neredeyse yarım saat içinde yarım ekmek, çeyrek ekmek derken bütün tenceresindeki ciğeri bitirmişti.”

“Hüseyin de vardı yanımızda ve bize ulan işte bu demişti. Biz neden satmıyoruz ciğer ekmek diye sormuştu”

“Birbirimize bakıp olur anlamında gülmüştük.”

“Akşam eve gidince bu işi nasıl yapacağımızı konuşmuştuk sabaha kadar. Nasıl da heyecanlıydık.”

“Evde kaçak elektrikle çalışan bir tek elektrik ocağımız vardı. Kalan bütün paramızı da iki kilo ciğer, un ve yağa yatırmıştık.”

“Bir yemek kitabından arnavut ciğeri tarifi öğrenmiş ve o cılız elektrik ocağında akşamdan sabaha anca pişirebilmiştik. Bir dolu da ekmek aldık. Hatta hatırlıyorum da evde ne kadar yumurta varsa onları da haşlayıp kahvede satarız diye ciğerin yanına ekledik.”

“Benim antrenman çantasının içine tencereyi yerleştirdik. Bir torbaya da ekmekleri koyduk. Yumurtaları da ufak bir kaba yerleştirdik.”

“Ertesi gün kararlıydık, biz de bu ciğer ekmek işinden yolumuzu bulacak ve ticaret hayatına atılacaktık.”

“Evet ama bizim kahveye gitmeye cesaret edemedik eğer geçen gün gelen ciğerci gibi satamazsak rezil olurduk belki kahveci sadece ona sattırıyordu, akrabası falan da olabilirdi.”

“Yukarı sokaktaki kahveye girmiştik öğle vakti.”

“Ama evden çıkarken her adımda ben biraz daha pişman oluyor ve bu işi yapamayacığımı düşünüyordum, İçime bir korku düşmüştü. Kahveye girdiğimde heyecan ve korkudan titriyordum.”

“Sonra o zeballah gibi hapishane kaçkını garson masaya gelip bir bize bir de çantaya bakmıştı.”

“Ne istiyorsunuz demişti.”

“İki çay diyebilmiştik sadece....”

“Sonra da bir hafta ciğer ekmek yemiştik evde”

“Ama biliyor musun Turgut çok lezzetli yapmıştık be”

Sayfa : 11