...
Başlık : KAYIP -15 Yaşında Olmak-
Yazar : Nermin Çakmak

‘’Göğsümde 15 yara var!

Deldiler göğsümü 15 yerinden,

Sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden!

Kalbim yine çarpıyor,

Kalbim yine çarpacak.’’

Nazım Hikmet

 

Tam göğsünüzden vurulup, siz olamadığınız bir hayatı yaşamaya itildiğiniz, yolunuzu normal seyrinden saptıranlara ''dur'' diyemediğiniz, savunmasız dönem!

Bu dönemde bilinçli, istediğiniz doğrultuda gidişinize ışık olacak, sevgi dolu rehberleriniz varsa çevrenizde, çok şanslı başladınız demektir hayata.

Ancak her çocuk bu kadar şanslı değildir. İmdat sesleri duyulmaz çoğunun…

Olumsuzluklarla ve imkânsızlıklarla kuşatılmışlarsa, hedeflerine ulaşmaları şansa kalmıştır.

İlerleyen yıllarda kaybettikleri her şans için daha fazla risk almak zorundadırlar; eğer hala idealleri peşinde koşacak güçleri varsa…

Yoksa da, baskılanmış yetenekleriyle ortalama bir ömrü sürüp gideceklerdir. Kendilerine, başkalarına ve hayata çok şey katabilecekken…

1980'li yılların Türkiye'sinde, Anadolu’nun orta yerinde, toprağından kopmuş, işçi bir babanın ve okuma-yazma bilmeyen bir annenin ortanca kızı; diğer kardeşlerden farklı olarak derslerinde başarılıdır.

Meraklıdır.

Öğrenmeye açtır.

Ortaokulu derece ile bitirmiş, lise hayalleri kurmakta iken annenin de desteği ile zar zor ikna edilen baba şart koşar; ‘’karma lise olmaz, olursa ''Kız Meslek Lisesi!’’

O da bir şartla: Mahalledeki, eğitimlerine devam etmeyi düşünmeyen iki kız arkadaşını da ikna etmelidir.

Onlarla birlikte gidip gelmelidir.

İkna tamamdır.

Üç kız ''Kız Meslek Lisesine'' yazılır.   Olsundur…

İstediği değildir ama kötünün iyisidir ne de olsa…

Ancak her teneffüs yolun karşısında, normal lise binasındaki öğrencilerdedir aklı.

Öğrenmek için yandığı ama göremediği matematik, fizik dersleri gelir aklına.

Dalıp gider…

Acaba neler kaçırıyorum duygusu vurur inceden.

Göğsünde belli belirsiz bir sızı…

Çok sevdiği Beden Eğitimi derslerine de girememektedir.

Her sene düzmece sağlık raporlarıyla abi ve baba tarafından engellenmektedir derse girişi.

Yanlış giden şeyler vardır hayatında…

Olmak istediği yere kesin bir adımla uzaklaşıyor olduğunu sezdiğinden midir,  artık dünya o kadar da aydınlık değildir.

Geride kalmışlık hisleriyle lise biterken üniversite hayallerine sarılır kız.

Liseyi birincilikle bitirir.

Ancak birinciliği elinden alınır.

Öğretmenlerle yakınlığı olan bir babanın kızı ikincilikten birinciliğe terfi eder bir çırpıda…

O yıllarda ‘’okul birinciliği kontenjanı’’ vardır.

Birinciler ilk tercihlerine puana bakılmaksızın yerleşecektir.

Bir kez daha umutları darbe almıştır.

Birincilik kontenjanından olmasa da tercihleri arasından bir okulu kazanır.

Ama ''başka şehre okumaya kız göndermem'' der bu sefer baba…

Lise mezuniyetinden sonra en uygun görülen adayla nişanlanır ve evlenir.

Dünya güzeli bir kız evladıyla anne olmanın doğasındaki duyarlılık ve sorumluluk bilinciyle yaşam akar.

Ama eksik olan bir şey hala vardır hayatında.

Sınava girer.

Kazanır.

Bu sefer de koca şart koşmuştur; ''devam mecburiyeti olan bir okul olmaz, olursa açık öğretim!”

Çaresiz açık öğretimde fakültesinde okurken bir dünya güzeli prensesle daha taçlanır anneliği.

Ancak eksikliğini hissettiği şeyin yeri dolmamaktadır.

Açık öğretim tatmin etmez.

Yine girer sınava, yine kazanır.

Kimseye sormaz bu sefer.

Engellere '' hayır'' der,  ''yapabilirim'' der.

Çocuklarıyla beraber okur.

Şu an öğretmen.

Hala olması gereken yerin başka bir yer olduğu duygusuyla baş etmeye çalışan…

Ve hala arayan…

Yolun başındaki her birey kendine yanan ışığa doğru yürüme hakkına sahip olmalıdır.

Fiziksel, duygusal bir yorgunlukla baş etmek zorunda kalan kişi şevkini ve güvenini kaybedebilir.

Ve bu sürecin bireyin kendine ve toplumun geneline ne kadar pahalıya patladığını anlatmaya sanırım ki gerek yoktur.

Düşler parlatılmalı, açığa çıkartılmalı ve canlanması için fırsat tanınmalıdır.

Sayfa : 2