...
Başlık : Fatma Aliye
Yazar : Gülçin Göktay

“Elinize bir Elli Türk Lirası alın bir yüzünde sevgili Atatürk, diğer yüzünde Fatma Aliye Hanım'ı göreceksiniz. Bugüne kadar yüzüne defalarca öylesine baktığınız bu hanım, basılı romanları olan ilk Türk kadınıdır oysa.

Ayrıca edebiyatımızda ilk çeviri yapan kadın, ilk kadın hakları savunucusu ve kadın dernekçisi, biyografisi yazılan ilk Türk kadını, Hilal-i Ahmer'in ilk kadın üyesi, kitapları yabancı dile çevrilen ve dünya edebiyatında tanınan ilk Türk kadını, ilk Türk kadın felsefecisi olarak çok değerli eserler üretmiş olduğunu öğrendiğimde epey şaşırdım. Daha yaşarken hakkında bir sürü yazı yazılmış ilk Türk kadınıydı. En son, yüzü elli lira üzerinde görüldüğünde de epey gündem oldu ve o günden beri Türk banknotlarında portresi kullanılan ilk kadın olarak artık her gün karşımıza çıkmakta.[1] diye anlatıyor Tulga Tolun Şatır “Fatma Aliye / Yokluğunu Seyretmek” kitabında Fatma Aliye’yi.

 

1862 yılında İstanbul'da doğan Fatma Aliye, Tarihçi Ahmet Cevdet Paşa'nın kızıdır. Küçük yaşta iyi bir eğitim dönemi geçirmiş, Fransızca, Arapça, tarih, edebiyat matematik, hukuk, Arap tarihi ve felsefesi konularında kendini geliştirme fırsatı bulmuştur.

Şatır’ın satırlarıyla tanımaya devam edelim Aliye’yi:

“Ulaşılması zor zekası ve bunu çalışma azmiyle süslemesi, bende fazlasıyla hayranlık uyandırdı. Küçük yaşından itibaren başlayan bitmek bilmez öğrenme açlığı akıllarda canlandırılabilecek gibi değildi.

Yaşadığı yılların İstanbul'unda entelektüel bir Paşa'nın kızı olmasına rağmen bir kız çocuğu, genç bir kız ve bir kadın olarak yaşadıkları bugünlerin zorluklarından çok farklıydı. Bir kız çocuğunun eğitimi yeterince ciddiye alınmıyor, bir kadının engin bilgisi bir erkek karşısında çok kolaylıkla değersizleşebiliyordu.

              Günümüzde bile çoğu çevrelerde kadının çalışması için kocasından izin alma gerekliliği tartışılabilirken, yüz yıldan fazla bir süre önce onun kadın hakları üzerine ürettiği cesaretli fikirleri savunmasının hiç de kolay olmadığını gördüm. Fatma Aliye Hanım da ilk kitabı ve sonrakileri yayınlatabilmek için kocasından izin almak zorundaydı. Onunla aynı yıllarda yaşayan Avrupalı bir kadın en yüksek üniversite eğitimlerini alabiliyor, bilim insanı olup yüzyılımızı şekillendirecek buluşlara imza atabiliyor, Nobel Ödülü alabiliyordu ama Fatma Aliye gibi birisi sadece konak eğitimi alabilmişti. O yılların Osmanlısında okuma yazma bilen kadın sayısı da yok denecek kadar azdı.

              O yıllarda devrimci olmak, ilk olmak bir kadın için hiç kolay değildi. O bunu fazlasıyla başardı.”[2]          

 

Ne büyük zorluklar içinde üreterek eser verdiğini yukarıdaki satırlardan anladığımız Fatma Aliye, o çağda kadın sorununu esas alan eserlerinde çoğunlukla kadının toplumdaki yeri, aile içinde ve evlilikteki konumu ile kadın eğitiminin önemi gibi konulan işleyerek, kadın haklarını savunmuş olmasıyla tarihimizde iz bırakan nadir kadınlardandır.

              Kadınları sosyal hayata girmeleri konusunda da çalışmalar yapan Fatma Aliye, kız kardeşi Emine Semiyye ile birlikte Şefkat i Nisvan (Kadınları Koruma) Derneği'ni kurmuş ve kadınların eğitimine destek olmak, küçük girişimlerle kadınların üretime katılmalarını sağlamak yönünde çaba göstermiştir. Romanları ve diğer çalışmaları ile Avrupa ve Amerika basınında kendisinden söz ettiren Aliye’nin bazı eserleri Fransızca ve Arapça'ya çevrilmiştir. 1893 yılında Chicago'daki Dünya Kadın Kütüphanesi Sergisi ve Kataloğunda biyografisi ve eserleri yer almıştır.

Aslı "Volante" olan Meram, Fransızcadan ilk çevirdiği romandır. Bu kitabı da kocası Faik Bey'in izniyle çevirip bastırabilmiştir ancak. Adını bile kullanamamış, kitabı "Bir Hanım" rumuzuyla  yayınlatmıştır.:

“ Kitabın ilk sayfasındaki rumuza bakıp acı acı gülümsedi. Çıkacak tantanadan çekindiği için rumuzla yayınlatmıştı. Hem o kadar ilerici olup hem de hayatını o kadar temkinli geçirmiş olmasına kızıyordu. Belki de bu yüzden unutulmuştu. Sadece yazar değil kahraman da olmanın gerektiği bir çağda yaşamıştı. Temkinliler, sonunu çok düşünenler kahraman olamazdı. Halide gibi girmeli miydi Kurtuluş savaşına? Gitmeli miydi Ankara'ya? Kızlarını bırakamazdı o zamanlar. Ama bırakıp gidenler de olmuştu işte ve şimdi de zaman onların zamanıydı. Yıllarca savunduğu fikirlere Cumhuriyet'in ilanından sonra o değil başkaları sahip çıkmıştı. Yeniliklerin üzerine koştura koştura atlamadığı için Fatma Aliye'yi eleştirmeye cesaret eden bir sürü zavallı geliyordu kulağına. Bir de yeniliklere karşı çıkanların onu yanlarına çekmeye çalışması vardı ki hiç kaldıramıyordu. İlle de taraf olmalı mıydı? Zaten doğduğu günden beri tarafını belli etmemiş miydi? Onlar daha doğmamışken, daha geçen yüzyılda kadın haklarının savunucusuydu, bilim ve öğrenme aşkına hayran olunurdu.”[3]

Milli Mücadeleye katıl(a)mamanın burukluğunu yaşadığını bu satırlardan öğrendiğimiz Fatma Aliye, Cumhuriyet ilan edildiğinde altmış bir yaşındadır. Latin alfabesini belki de Anadolu'da o anda yaşayan kim varsa hepsinden önce öğrenmiş, hatta onlarca yıl önce; o alfabeyle Avrupa gazetelerinde yazıları yayınlanmıştır. Ama eski yazıdan da vazgeçmesi kolay olmamıştır. Yeni alfabenin ilanından yıllarca önce yazmayı zaten bırakmıştır.

Muhadarat, ismini saklamadan çıkarabildiği ilk kitabıdır. Bu romanında, bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalışmıştır. Daha önceki kitaplarında ismi ye rine uzun süre “Meram Yazarı” -rumuzu yer almıştır. O dönemin kadınlarının yaşadığı zorlukları, ancak evlendikten -yedi yil sonra kocasının iziniyle eline tekrar kitap alabildiğini düşünerek hayalimizde canlandırabiliriz belki.  O kadar verimli ve ilerici bir yazarken, önce sadece “Bir kadın yazar” olmuş, sonra da Meram'in Çevirmeni rumuzunu kullanabilmiştir. Yani yine isimsiz:

"(…) ama en eğitimli erkek bile bizi yeterince saymazdı. Bir Büyükbaban Ahmet Cevdet Paşa öyle değildi” der kızına hayatını anlatırken. “Bir de Ahmet Mithat Efendi; fakat sonraları o da yazdıklarımı yönetmeye çalıştı. O zamanlarda hayatımın hemen hemen tümü Osmanlı kadınına saygı gösterilmesi, eğitilmesini sağlamak için çabayla geçti. Yazılarım hep bunun üzerineydi."[4]

Birlikte eserler verdikleri, dönemin ünlü yazar, gazeteci, tarihçi, ilahiyatçı ve felsefecisi özelliklerini birlikte taşıyan Ahmet Mithat Efendi ise, manevi kızı kabul ettiği  Fatma Aliye'yi tanıttığı “Fatma Aliye Hanım, yahut bir Muharrire-İ Osmaniye'nin Neşeti” isimli kitabın önsözünde;  kitabın amacının Osmanlı dünyasında böyle bir kadın yazarın ortaya çıkışını göstermek olduğunu, Osmanlı'da böyle bir kadın yazarın yetişebilmesinin çok kimsenin hala ümit edemediği, ihtimal verilmeyen bir acayiplik olması nedeniyle  bu alanda boş yere kalem yorulmuş olmayacağını söyler ve şöyle devam eder: “İslam'da gerçi birçok erdemli kadın yetişmiştir. Hatta birçokları genel öğretimde bulunmuş, bazı büyük erkek alimler bile o öğrencileriyle iftihar etmişlerdir ama o zamanlar öğretim biçimi ve şartları başkaydı. Şimdi camilerde kadınların erkeklerin arkasında saf tuttukları gibi o zamanlar da genel derslerde kadınlar böyle ders dinlerlerdi. Fatma Aliye Hanım da kadın eğitiminin şimdiki düzen ve ilerleme seviyesinin henüz oluşmadığı bir zamanın kızı olup bunlar arasından alim ve yazar olarak ortaya çıkması ihtimal verilmeyecek müthiş bir olaydır.”[5] Diyerek, Fatma Aliye'nin zamanın ne kadar ötesinde bir kadın yazar, düşünür ve aktivist olduğunu teslim eder.

Fatma Aliye’nin dönemin kadın okurları ve aydınlarını etkileyen Udi Romanı, 1899 yılında önce İkdam Gazetesinde tefrika edilir, ardından kitap olarak yayımlanır. Bu romanda Fatma Aliye, kadınların yaşamın değişen koşullarında her an güvencesiz kalabilme ihtimalini göstererek, kimseye muhtaç olmadan, erkek şiddetine ve istismarına maruz kalmadan, iyi koşullarda yaşayabilmesine kadınlık onuru ve “iffet” çerçevesinde çözümler sunmak üzere yola çıkmıştır. Aliye, kitabında evlilik  kurumu ve olumsuz erkek biçimlerini tartışmaya açar, aşk duygusu ile haysiyetini zedeleyen ihanet deneyiminin arasında kalan bir kadının benliğinde meydana gelen çatışmaları başarıyla sergiler.[6]  Romanın kahramanı Bedia, küçük yaşlardan beri müzikle ilgilenen, çok yetenekli bir udidir. Babasıyla birlikte çocukluğundan itibaren başta ud olmak üzere farklı enstrümanlar çalan ve müzikle içiçe mutlu bir çocukluk/ilk gençlik dönemi geçiren Bedia’nın evlenmesiyle hayatı tamamen değişir ve eşinin ihaneti, onu onuruyla yaşamak için önemli kararlar almaya zorunlu kılar.

1897 yılında yayımlanan Refet isimli romanı ise,  çok yoksul ve yetim bir genç kızın namusu ve onuruyla var olma ve ayakta kalabilme mücadelesini anlatır. Refet, annesiyle koca İstanbul’da sığınacak yeri ve geçim kaynağı olmadan yaşamaya çalışırken, onları ayakta tutan tek şey kimseye boyun eğip yüz sürmeden hayata tutunmalarını sağlayan gururlu, dürüst kişilikleri ile Refet’in öğretmen çıkacağı geleceğe dair umut ve hayalleridir. Kitabın Sunuş kısmında Refet’in Türk edebiyatında yer alan ilk kadın öğretmen başkarakteri olduğu vurgulanır.[7] Fatma Aliye hakkında ise Turhan Tan’ın şu cümleleri vardır: “Sayısı henüz çoğalmaya başlayan münevver Türk kadınlarının en değerlilerinden biriydi. Çünkü Fatma Aliye,  peçenin Türk kadın yüzünü karanlıkta bıraktığı devirde, bilgi güneşinden nur alarak aydın yaşamış bir çehreydi.[8]

Fatma Aliye, Ahmet Mithat Efendi ile Hayal ve Hakikat'i yayınlamıştır.  Ahmet Mithat Efendi ismi yazılıdır  ama Aliye’nin  rumuzu yine “Bir Kadın”dır. Sonra Nisvan-ı İslam gelir, yani İslam’ın Kadınları. Bütün kitap Osmanlı ve İslam camiasındaki kadınların yaşam biçimlerini Batılı kadınlara doğru düzgün anlatmak üzerinedir. Batı'dan baktıklarında bir sürü yalan yanlış şey bilmektedirler Aliye’ye göre. Ama bu kitapta da yine ismini kullanamaz. Aliye’nin bu eseri, o dönemin kadınlarının cariyelik, çok eşlilik, evlilik, boşanma, moda gibi konularda yaşadıklarını ve yaşam biçimlerini anlatır. Bu kitap, Osmanlı topraklarına gelen yabancı kadınlarla yapılan tartışma ve konuşmalardan oluşmuştur  ve Osmanlı kadını hakkında olumlu bir imaj yaratmak amacıyla yazılmıştır. Giriş yazısında Aliye, “Seyyahlardan bazı muteber madamlar ile yaptığımız konuşmalarda Avrupalıların hakkımızda o kadar yanlış kanaat sahibi olduklarını öğrendim ki; bu konudaki şaşkınlığımı kalbimde saklayamadım; işte sözünü ettiğim konuşmalardan üçünü aşağıda olduğu gibi yazmaya mecbur oldum.” İfadesini kullanmıştır.

Aliye’nin Hayal ve Hakikat adlı eseri ise;  iki kadının birbirine yazdığı mektuplardan oluşmakta ve bu iki kadının birbirinden çok farklı aile hayatları, eşleriyle olan ilişkileri bu mektuplar aracılığıyla okura yansıtılmaktadır.

Fatma Aliye, edebî eserlerinin yanı sıra kadın sorunları ile ilgili de eser vermiştir. Hanımlara Mahsus Gazete'de kadın sorunlarına ilişkin makaleler yazmış ve muhafazakâr görüşlerden kopmadan kadın haklarını savunmuştur. 1897 yılında 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda yaralanan askerlerin ailelerine yardım amacıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazılar yazmıştır.

1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. Bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Resmî tarih tezlerine muhalefet ediyor olması, edebiyat dünyasından dışlanmasına yol açmıştır.[9]

              1936 yılında hayata veda eden Fatma Aliye (Topuz) edebiyatımızda, düşün ve felsefe tarihimizde, özellikle kadın hakları konusunda vermiş olduğu çok değerli eserler ve çalışmalarıyla ülkemizin Aydınlanma  hareketinin ve kadın mücadelesinin en önemli aktivist ve kalemlerinden  biridir.

Fatma Aliye’nin tanınmış eserleri şunlardır:

 

Roman: Udi, 1315.; Enin, 1326; Hayal ve Hakikat, 1309; Meram, Kasbar Mat., Istanbul 1307. (Ohnet Gearges'den çeviri); Muhadarat, 1309.Ref'et, 1898; Levayih-i Ha- yat, 1898.

 

Ani, Inceleme, Mektup ve Tarih: Nisa'a'l-Müslimin, Cemiyetü'l- Fünun Matbaası, Istanbul, 1309.; Nisvân-1 Islam, Tercüman-1 Hakikat Mat., İstanbul 1309.; Ta'addüd-i Zevcat, Tahir Bey Mat, Istanbul 1316.; Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, Kanaat Matbaası, Istanbul 1332.; Tarih-i Osmaniye'nin Bir Devre-i Mühimmesi, Kosova Zaferi, Ankara Hezimeti, Kanaat Matbaası, İstan bul 1331.; Istila-i Islam, Tahir Bey Matbaası, Istanbul 1318

Felsefe: Tedkik-i Ecsam, Gazete Mat., Istanbul 1317.; Teracim-i Ahval-i Felasefe, Gazete Mat., İstanbul 1317.[10]

 


[1]Şatır, Tulga Tolun Şatır, Fatma Aliye/Yokluğunu Seyretmek, İndie Yayınları, 2018

 

[2] A.g.e.

[3] A.g.e.

[4] A.g.e.

[5] Ahmet Mithat Efendi, Fatma Aliye Hanım Yahut Bir Muharrire-i Osmaniyenin Neşeti, Dergah Yayınları, 2016

[6] Timuroğlu, Senem, (Sunuş kısmından), Udi, Fatma Aliye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022

[7] Timuroğlu, Senem, (Sunuş kısmından) Refet, Fatma Aliye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018

[8] A.g.e.

[9] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fatma_Aliye_Topuz

[10] Fatma Aliye, Osmanlı’da Kadın, Ekim Yayınları,2012

Sayfa : 4