...
Başlık : TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK KADIN DOKTORU: SAFİYE ALİ
Yazar : Manolya Berk

Yüzyıllar boyu, Sümer, Babil, Mısır, Yunan, Roma gibi antik uygarlıklarda ve Kristof Kolomb öncesi Amerika’da; ebelik, hastabakıcılık yapan, hatta tedavi uygulayan kadınlar, toplumda saygı görmelerine rağmen, hekimlik mesleğine uzun ve zorlu mücadeleler sonunda, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında girebildiler.

 

   Türkiye’de, kadınların icra ettiği sağlıkla ilgili ilk meslek, ebeliktir. Görgül olarak öğrenilen ebelik mesleği, 1843 yılında, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne’de açılan Ebe Sınıfları ile diplomaya bağlanmıştır. Ancak, eğitimli ebe sayısı ihtiyacı karşılamaya yetmediğinden, görgül ebeler yıllar boyunca çalışmaya devam etmiştir. Eğitimsiz ebelerin neden olduğu sakatlıklar ve ölümler az değildir. Hastabakıcılık- hemşirelik ise, 1909 yılından itibaren eğitimle edinilen bir meslek haline gelmiştir.

 

   Kadınların en çok dirençle karşılaştıkları, sağlıkla ilgili meslek; hekimliktir. Bütün dünyadaki gibi Türkiye’de de benzer bir zorlu süreç yaşanmıştır. Tıp fakültesine kız öğrenci kabul edilmediği için, resmî kurumlar ihtiyacı göz önünde tutmuş ve hekim olmak isteyen birkaç kızı Avrupa’ya göndermiştir. Safiye Ali, bu kızlardan biridir.

 

   Hatice Safiye Ali, 2 Şubat 1894’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in yaverlerinden, Trablusgarplı Ali Kırat Paşa’dır. Annesi, Şeyhülharem Hacı Emin Paşa’nın kızı Emine Hasene Hanım’dır. Safiye, dört kız kardeşin en küçüğü olup, en büyük ablası, Bülent Ecevit’in anneannesidir. Safiye’nin soyadı olacak olan Ali, babasının adından dolayıdır.

 

   Dokuz yaşında babasını kaybeden Safiye, dedesi Emin Paşa’nın Valide Çeşmesi’ndeki konağında büyüdü. Küçüklüğünden itibaren, edebiyata, müziğe ve yabancı dil öğrenmeye meraklıydı. Ortaokulu Beşiktaş Rüştiyesi’nde okudu ve ayrıca, aldığı özel dersler ile görgüsü ve kültürü zenginleşti. 1912’de, İstanbul Amerikan Kız Koleji’nde lise eğitimine başladı. Buradaki öğretmenlerinden biri, Tevfik Fikret’ti.

 

   Öğrencilik dönemlerine denk gelen Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı, Safiye’nin hekim olma isteği üzerinde etkili olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nda, o da ancak Tanzimat Dönemi’nden sonra; sadece yabancı kadın doğum uzmanı ve diş hekimi olan kadınlara muayenehane açma izni veriliyordu. Hekim olmak isteyen Türk kızlarına, yurt dışına gitmekten başka yol bırakılmamıştı. 1922’ye kadar böyle devam etti.

 

   Safiye, 1916’da kolejden mezun olduğunda, dönemin Maarif Nazırı Şükrü Bey’in yardımıyla devlet bursu alarak, Almanya’daki Würzburg Tıp Fakültesi’ne başladı. Hekim olmak üzere Avrupa’ya gönderilen üçüncü kız öğrenci olmuştu. Öğrenciliği sırasında; saha çalışmaları yaptı, özellikle gebeler ve bebek bakımı ile ilgilendi. Ayrıca felsefe ve tarih dersleri de alıyordu. Safiye, savaşa rağmen fakültedeki yıllarını, hayatının en güzel dönemi olarak anacaktı. 22 Temmuz 1918’de girdiği, tıp fakültesi bitirme sınavında birinci oldu. Sınavdaki tek Türk oydu. 1918 sonbaharında sınav sonucu onaylandı ve diplomasını aldı.

 

   Memleketine dönen Safiye, İstanbul’da sadece altı hafta kaldı. Çünkü mesleğinde ilerlemek istiyordu. Würzburg Tıp Fakültesi’ne geri dönerek, kadın ve çocuk hastalıkları uzmanlığı eğitimine başladı. Tam da bugünlerde, aynı fakültede göz kliniğinde çalışan, Dr. Ferdinand Krekeler’e âşık oldu. Evlendiler. Ferdinand, Safiye’yi öyle çok seviyordu ki, Safiye memleketinde hekimlik yapmak istediğini söylediğinde, başasistanlığı bırakıp, onunla İstanbul’a geldi. İsmini, Ferdi Ali olarak kullanacaktı.

 

   1923 yılı yaz mevsimi başlarında, İstanbul’a döndü Safiye. Büyük Millet Meclisi kurulmuş, ama henüz cumhuriyet ilan edilmemişti. Avrupa’ya bir Osmanlı paşasının kızı olarak giden Safiye, Haziran 1923’te, Türkiye’nin ilk kadın doktoru olarak çalışma iznini aldı. Eşiyle birlikte, Cağaloğlu’nda muayenehane açtılar. İlk aylarda Safiye, günlerce boş muayenehanede hasta bekledi. Zamanla, karşılıksız olarak verdiği hizmetler ve yaptığı yardımlar sonucunda, muayenehanesi dolup taşmaya başladı.

 

   İstanbul Amerikan Kız Koleji bünyesinde, Türkiye’de ilk defa kız öğrenci kabul eden bir tıp okulu açılmıştı. Müdürü, Safiye’nin öğrenciliğinden tanıdığı Mary Mills Patrick’ti. Mrs. Patrick, Safiye’den burada ders vermesini istedi. Safiye, bu okulda “jinekoloji ve obstetrik” dersleri vererek, Türkiye’de tıp eğitimi veren, ilk kadın öğretim üyesi olarak da tarihe geçti. Ama Safiye’nin asıl amacı başkaydı, memleketinin daha önemli ihtiyaçları olduğunu düşünüyordu.

 

   Safiye Almanya’da yaşarken, çocuk sağlığına ne kadar önem verildiğini görmüştü ve ülkesinde durumun böyle olmadığını biliyordu. Bu sebeple, hem çocukları tedavi edebileceği, hem de anneleri çocuk bakımı konusunda eğitebileceği bir sistem kurmak istiyordu. Önce, Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Türk Kızılayı) Hanımlar Merkezi Küçük Çocuklar Muayenehanesi’nde çalışmaya başladı. Ardından, Fransız Kızılhaçı Kadınlar Cemiyeti tarafından, yoksul Türk çocuklarına yardım için 1921 yılında kurulmuş olan, “Süt Damlası” bakım yurdunun başına geçti. Tedaviden ziyade, çocukların bakımı ve sağlıklarının korunması konusunda anneleri bilinçlendirmek amacı güden Süt Damlası, 1925 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul Heyet-i Merkezi’ne hibe edildi.

 

   Süt Damlası, Safiye başına geçtikten sonra hızla gelişti. Çocuklar için, güneş banyosu uygulamasını başlattı. Çocuklar, bir taraftan Florya sahilinden getirilmiş ince kum üzerinde oynarken, diğer taraftan güneş ışınları sayesinde; kemik, eklem hastalıkları ve cilt vereminden korunmaları sağlanıyordu. Safiye, “Küçük Çocuklar Muayenehanesi ve Süt Damlası” isimli bir kitap da yazdı.

 

   17 Haziran 1926’da, Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul Merkezi’ne bağlı olan Anneler Birliği faaliyete geçti. Burası, Süt Damlası’nın doğum öncesi yardım sunan ilk şubesiydi. Fakir gebelere buradan; beşik, kundak takımı ve çamaşır veriliyordu. Safiye ayrıca, Cemiyetin kurmak istediği, Avrupa ülkelerinde bulunan çocuk müzelerine benzer bir “Çocuk Müzesi”nin sorumluluğunu da aldı.

 

   Safiye’nin başarılarını takdir edenler kadar, çekemeyenler de vardı. Özellikle, bir kadının doktor olmasını hazmedemeyen bazı erkek meslektaşları… 20 Şubat 1927’de Safiye, Süt Damlası müdürlüğünden istifa etti. Asıl sebebi, güçlüklerden veya kötü niyetli kişilerden yılmak değildi;  Himaye-i Etfal Cemiyeti heyet üyelerinden Saim Bey’in, “Süt Damlası’nda süt hırsızlığı oluyor” diye ihbarda bulunmuş olmasıydı. Üstelik bu Sami Bey, son kongrede yine Cemiyet’e üye seçilmişti. Yapılan araştırmada, herhangi bir hırsızlık olmadığı anlaşılmış olsa da, yapılmış olan suçlamaya Safiye çok içerlemişti. Yoksul anne ve çocuklara yardım etmekten başka amacı olmayan bir kadın doktor, kişisel çekişmeler yüzünden saha dışına atılmıştı.

 

   Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerinde, kadın hakları konusunda iyileştirmeler yapılmak istenmiş, ama bu istekler hayata geçmemişti. Safiye, önce Amerikan Koleji’nde, sonra da Almanya’da kadın erkek eşitliğinin önemini, yaşayarak öğrenmişti. Kendi ülkesindeki kadınların da, yabancı ülkelerdeki kadınlar gibi özgür yaşamasını istediği için, İstiklal Harbi zaferinden sonra kurulan, Kadınlar Halk Fırkası’na destek verdi. Fırkanın, 17 Ocak 1924’te, o sıralarda TBMM’de görüşülmekte olan, Aile Hukuku Kararnamesi’ni tartışmak üzere düzenlediği toplantıya katıldı. Bu toplantıda, kararnamede yer alan, şeriata dayalı hükümlerin değiştirilmesi gerektiği konuşuldu ve içinde Safiye’nin de bulunduğu bir heyet oluşturuldu. Bu heyet bir yıl sonra, adı Türk Kadınlar Birliği olarak değişecek birliğin programını hazırladı.

 

   Türk Kadınlar Birliği Merkez Heyeti, 5 Haziran 1927 tarihindeki toplantısında, yapılacak ilk seçime Cumhuriyet Halk Fırkası adına katılma kararı aldı. Safiye’nin de dâhil olduğu üç kadını, mebus adayı olarak göstermek üzere bir açıklama yapıldı. Türk Kadınlar Birliği ayrıca, farklı sosyal görevleri içeren yedi ayrı komisyon kurdu. Sıhhiye Komisyonu Başkanı seçilen Safiye’nin, kurmayı hedeflediği Türk Kadınlar Birliği Çocuk Muayenehanesi, 14 Nisan 1927’de açıldı. Halk Fırkası o günlerde, Süleymaniye Ocağı’nda çocuk bakım teşkilatı kurmaya karar verince, Safiye gönüllü olarak bu teşkilatın idaresini de üstlendi.

 

   Türk Kadınlar Birliği’nin erkek üyeleri de vardı, ama sadece toplantılara katılabiliyorlardı, seçme ve seçilme hakları yoktu. 1927 genel kurulunda bu konu gündeme geldiğinde Safiye, “Kadın erkek hayatının birleştiği bir zamanda, yeniden harem kurulmasına doğru adım atmak, ilerici kadınlar tarafından benimsenemez” dedi. Bunun üzerine, erkeklerin de oy vermesi kabul edildi. Safiye’nin idari heyete seçildiği kongrenin ertesi günü, birkaç üye bir gazeteye, idari heyet seçiminde usulsüzlük ve hesaplarda yolsuzluk yapıldığını, bu nedenle Türk Kadınlar Birliği’nin feshedilmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine, Birlik hakkında inceleme başlatıldı. Herhangi bir yolsuzluk tespit edilmese de, suçlamalar sürüp gitti ve Safiye, birliğin idari heyetinden çekildi.

 

   Safiye, üç büyük uluslararası kongrede Türkiye’yi temsil etti. Dünyadaki kadın doktorları bir araya getirmek için, her yıl kongre düzenleyen Beynelmilel Kadın Doktorlar Cemiyeti, 14-24 Temmuz 1924 tarihlerinde Londra’da yapılacak kongreye, Safiye’yi de davet etti. Türkiye, bu kongreye ilk kez katılıyordu ve Safiye, Türkiye’yi uluslararası bir kongrede temsil eden ilk kadın delege oldu. Yine 1924 yılında yapılan, Etfale Muavenet Beynelmilel İttihadı (Uluslararası Çocukları Koruma Birliği) kongresine de katıldı. Daha sonra da, Beynelmilel Kadın Doktorlar Cemiyeti’nin Nisan 1928’de Bolonya’da, 24 ülkenin katılımı ile düzenlediği kongreye katıldı.

 

   Hiçbir karşılık beklemeden, çocuklar ve kadınlar için özveriyle çalışmasına karşın, kendi ülkesinde ağır ithamlara maruz kalmak, türlü zorluklarla uğraşmak, Safiye’yi çok kırmış ve yormuştu. Eşiyle birlikte Almanya’ya dönme kararı verdi. 1929’da, Dortmund’da hayata yeniden başladı. Birlikte muayenehane açtılar. 1938 yılına kadar her şey yolunda gitti.

 

   1938’de, Safiye sol memesindeki bir kitle nedeniyle ameliyat oldu. Ameliyat sonrası, sepsis (kan zehirlenmesi) nedeniyle hayati tehlike yaşadı, altı haftada zar zor iyileşti. Tam toparlanmıştı ki, II. Dünya Savaşı patlak verdi. Bütün doktorlar, cephelerde görevlendirildi. Safiye de, gece gündüz yaralıları iyileştirmek için didiniyordu. 1940 yılı ilkbaharında, meme kanseri teşhisi kesinleşti. Üstelik evlerine, üst üste beş kez bomba isabet etmiş, sahip oldukları her şeyi kaybetmişlerdi.

 

   Almanya teslim olmuş, Safiye’nin hastalığı da hızla ilerlemeye başlamıştı. Safiye, son kez ülkesini görmek ve orada ölmek istiyordu. 1947’de, eşiyle beraber İstanbul’a döndüler. Safiye daha da kötüleşti ve ayrıca, eşinin kendi yüzünden işini bırakması nedeniyle suçluluk duyuyordu. Bir yıl geçmeden, tekrar Dortmund’a döndüler. Safiye’nin hayatının bu son döneminde, en büyük dostu doğa olmuştu, saatlerce dağlarda vakit geçiriyordu.

 

   5 Temmuz 1952’de, kendisini iyi hissettiğini söyleyerek, eşini muayenehaneye yolladı. Yataktan kalkıp koltuğa geçtiğinde, baygınlık geçirdi ve tekrar yatağa yatırıldı. Eşi, haberi alıp eve gelince, Safiye’ye iğne yaparak iyileştirmeye çalıştı. Safiye bir an gözünü araladı, eşine baktı, onu okşamak için kolunu kaldırdı. Eşi onu öpüyorken, son nefesini verdi…

 

   Safiye, 9 Temmuz 1952’de, Dortmund Merkez Mezarlığı’nda törenle toprağa verildi. Bir Osmanlı Paşası’nın kızı olarak doğup, bir cumhuriyet kadını olarak bu dünyadan ayrıldı. Hem kadınlara hekimlik yolunu açtı, hem de halk sağlığına ve kadın haklarına sayısız katkı yaptı.

 

   Türkiye Cumhuriyeti’nin evladı, Atatürk’ün kızı ve bir kadın cerrah olarak, Dr. Safiye Ali’ye sonsuz minnet ve şükranlarımla…

 

 

 

Kaynaklar:

 

1.Türkiye’nin İlk Kadın Doktoru SAFİYE ALİ. Nuran Yıldırım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Mart 2012.

 

2.Kadınlar Cumhuriyeti, Bilimin Öncü Kadınları. Özlem Özdemir, Doğan Kitap 100. Yıla Armağan-1, Şubat 2023.

Sayfa : 8