...
Başlık : CUMHURİYET'E TAŞIYAN KADINLAR
Yazar : Filiz Bilgin

29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen cumhuriyetin yüzüncü yılını kutluyoruz. Yüz yıl  önce emperyalizme karşı  erkek, kadın, çocuk, yaşlı, sakat demeden Türk ulusunun yoksulluğa ve yoksunluğa rağmen verdiği  zorlu mücadele sonunda bağımsızlığa kavuştuk. Destanları kıskandıracak ölçüdeki cephede ve cephe gerisinde bir ulusun var olma ve çağdaş uygarlıklar seviyesine erişme savaşı, top yekûn milletin katılımıyla ancak geçekleşebilirdi. Bu uğurda her bireyin katkısının ne büyük çaba, kan, fedakarlık, vatan sevgisi, din aşkıyla dolu olduğunu minnetle anarak burada özgürlük için savaşan azimli kadınları anmaya çalışacağım.

 Tanzimatla ve meşrutiyetle   kadınların hakları en azından fark edilmeye ve yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Bu dönemde kadının eğitiminde önemli gelişmeler sağlandı.   Kadınlar, kendi bağımsızlıkları için çabaladılar. Kurulan kadın dernekleri ve yayınlanmaya başlayan kadın dergileri, kadının toplum içindeki konumunu etkiledi. Öte yandan I. Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı nedeniyle erkek nüfusun azalması yüzünden kadınlar, bir yandan cepheye yardım amaçlı çalışırken bir yandan da  erkeklerin savaşta olması nedeniyle onlardan kalan işleri yerine getirmeye çalıştılar. Böylece kadınlar ülke sorunları ile daha çok ilgilenmeye, kafes arkasını bırakıp halkın önüne çıkmaya başladılar. 

 Mondros Mütarekesi sonrasındaki işgallere en sert tepkiler de savaş yıllarında milliyetçi ve vatansever kimliği şekillenmeye başlayan Meşrutiyet dönemi okullarında eğitim görmüş, kadın hakları için mücadele vermiş ülkenin kadınlarından geldi. İşgalleri kınama hareketlerinin başında toplantılar, mitingler geliyordu. Mitinglerde söz alan kadınlar halka cesaret ve coşku verip, milli duygulara hitap ederek herkesi bağımsızlık için savaşıma davet ettiler.

19 Mayıs 1919 Pazartesi günü yapılan Fatih Mitingde ilk sözü alan Halide Edip konuşmasına “Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır.” (1)cümlesiyle başladı. 20 Mayıs 1919’da Üsküdar’da düzenlenen ikinci mitingde Halide Edip’in yanı sıra Nakiye Hanım da konuşma yaptı. 22 Mayıs 1919’da Kadıköy Mitinginde ateşli bir konuşma yapan Münevver Saime Hanım, hakkında tutuklama emri çıkınca da Anadolu’ya kaçarak Asker Saime ismiyle Milli mücadelede çeşitli görevler aldı. Mitingler içerisinde 23 Mayıs 1919  tarihinde Sultanahmet Meydanında yapılanı   en ünlüsü ve en çok ses getireni oldu. Halide Edip bu mitingde de milli ve dini duyguları harekete geçiren bir konuşma yaptı. Sultanahmet Mitingine büyük bir kalabalığın katılması İtilaf Devletleri’ni tedirgin etti ve bütün mitingleri yasakladı. Buna rağmen 30 Mayıs 1919 Cuma günü yasaklanmış olmasına aldırmadan Sultanahmet Meydanı’nda yapılan mitingde bir başka gözü pek kadın Şükûfe Nihal konuşma yaparak işgali kınayıp bağımsızlık mücadelesine çağırdı.

Mustafa Kemal’in 28 Mayıs 1919 tarihli Havza genelgesinde “Ülke bütünlüğümüzün korunması için millî gösterilerin daha canlı olarak yapılması ve sürdürülmesi lazımdır.” (2)  demesi üzerine, İstanbul’da arka arkaya düzenlenen mitingler gibi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde de mitingler düzenlendi. Bunların arasında Zekiye, Kamuran, Saime, Bedriye, Münire, Refika, Neyyire Hanımlardan oluşan komitenin düzenlediği Kastamonu Mitingi ilk Kadınlar mitingi olması açısından ayrı bir yerdedir. Tertip komitesinin başkanı Zekiye Hanım, mitinge katılanlara “Hanımlar! Büyük felaketlerimiz önünde evlatlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığınız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felaketine susacak mıyız?” (3) diye seslenmiş, ülke genelinde yapılan zulümleri kınamıştı.  Miting sonrasında da Halife’ye ve Sadrazama, İngiltere kraliçesine, ABD ve Fransa Cumhurbaşkanları eşlerine işgallerin ve yapılan zulümlerin durdurulması için telgraflar çekilmişti. Arkasından 16 Ocak 1920 tarihli Konya Kadınlar Mitingi yine Halide Edip, Zehra Hanım, Şukufe Nihal, Hayriye Melek, Münevver Saime isimlerinin ön plana çıktığı konuşmacıların ve katılımcıların kadınlar olduğu bir mitingdi.  

Kurtuluş savaşına adım adım ilerlerken kadınlar, kurduğu dernekler, düzenlediği mitingler ve verdiği politik mücadelenin yanında yurdun müdafaası için babalar, eşler, oğullar cephede tek tek ölürken silahlı mücadeleye de hiç düşünmeden katıldılar.  Cepheye, cephane taşırken  ıslanmasın diye cephanelerin üstüne kazağını örtüp, yavrusuyla birlikte donarak ölen Şerife  Bacı; Kafkas cephesinde hayatını kaybeden kocasının öcünü almak için yemin etmiş Kurtuluş Savaşının başlangıcından  İzmir’e girilinceye dek cephelerde savaşmış Binbaşı Ayşe;  gözü karalığından ötürü bizzat Mustafa Kemal’in Kara lakabını verdiği cepheden cepheye koşan, yurt dışı basınında da sözü edilen  Kara Fatma( Fatma Seher Hanım); cepheye gönderilmek üzere köylülerden toplanılan malzemeleri taşıyan Anadolu kadınları tarafından bizzat oluşturulmuş olan kağnı katarına katılıp yolda  oğlu Mehmet’in ölmesine rağmen yoluna devam eden Elif Bacı;  yerel direniş örgütüne katılmak için yola çıktığı sırada, kendisine nişanlı olduğunu hatırlatıp karşı çıkmaya çalışan babasına: “Ülkem düşman işgalindeyken ben nasıl evlenip çocuk sahibi olabilirim. Şimdi düşmanı kovma vakti, sağ kalıp geri dönersem evlenirim, çocuklarım olur.” cevabını veren Şerife Ali Kübra (4); Gediz taarruzu esnasından bir takım askerlerin geriye kaçmaya başlaması üzerine “Ben babamın yanında şehit olmaya gidiyorum, siz nereye firar ediyorsunuz?” diyerek askerleri yüreklendiren Küçük Nezahet hiç hafife alınmayacak büyük işler yaptılar.  Buraya Gördesli Makbule, Süreyya Sülün Hanım, Fatma Karadeniz (Galek Fatma), Kılavuz Hatice, Halime Çavuş, Maraşlı Senem Ayşe ve daha nice  mübarek kadının adını sıralasam da vatan savunmasına kanını, terini, canını, cananını katmış hepsini anmış olamam.

 Elinde silah Anadolu’daki işgallere karşı savaşan kadınlar kadar cephe gerisinde yüreği bağımsızlık için çarpan kadınların bir kısmı da yardım toplama faaliyetleri, mühimmat üretimi, erzak ve giysi üretiminde büyük çaba ve gayret gösterdiler.  Kadınlar, belki göçebe ve savaşçı atalarının Alp Kadınlar ruhundan esinlenmiş belki de bir zamanlar Anadolu’da yaşamış  Bacıyan-ı Rum teşkilatının kadın savaşçılarına bürünmüştü.  Necati Gültepe Türk Kadın Tarihi adlı kitabında “Özellikle Anadolu’da iktidar olmayı hedefleyen her siyasi organizasyonu düşündüren, endişeye sevk eden tek engel Bacıyan-ı Rum idi. Çünkü bu teşkilatın gerçek ve ciddi bir savaş gücü olduğu gibi, görev aldıkları coğrafyadaki halklarla hemen bütünleşebiliyor sosyal-siyasal yönlendirme de yapabiliyorlardı.” (5) sözleriyle 14 yüzyılda Anadolu’da bulunan kadın savaşçılar teşkilatını değil de 20 yüzyılda Kurtuluş Savaşında mücadeleye katılan kadınları anlatmış sanki.

 İşkal devletleri vatan topraklarından kovulduktan sonra kurulan cumhuriyet, medeni bir devlet olma yolunda adımlar atarken yine yüzlerce yıllık uykudan uyanan, kendi gücünü hatırlayan kadınlar, cehalete düşman olan ve eğitime önem veren ulu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük desteğiyle her alanda var olduklarını göstermeye başladılar. Nezihe Muhiddin, Türkiye'de kadınların siyasal haklarının tanınmasını sağlamak için mücadele vererek 1923 yılında on üç kadın arkadaşı ile birlikte henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan "Kadınlar Halk Fırkası" adıyla siyasi bir parti kurma girişimimde bulundu. İlk kadın partisi Kadınlar Halk Fırkası'nın genel sekreterliği görevini de yürüten Şükûfe Nihal, Darülfünun mezunu ilk kadındı. Kadın sorunları ve haklarına ilişkin makaleler yazan Fatma Aliye Hanım ilk kadın romancıydı. Türkiye'nin ilk kadın doktoru Safiye Ali, bu alanda meslek-cinsiyet   ön yargılarını yıkmayı başardı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne başvuran ilk kız öğrenci olarak fakültenin kız öğrencilere açılmasında öncü rol oynayan Süreyya Ağaoğlu “Türkiye'nin ilk kadın avukatı” unvanının sahibi oldu. Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, Suat Derviş   Kadın hakları, demokrasi alanlarında mücadele etmiş bir aktivist olmasının yanında yazardı. Semiha Es ilk Türk kadın savaş muhabiri ve fotoğrafçıydı. Bedriye Tahir Gökmen ilk Türk kadın pilot olarak havacılık tarihinde yerini aldı. Remziye Hisar kimya mesleğinin Türkiye'deki ilk kadın öncüsüydü ve aynı zamanda Sorbonne Üniversitesinden doktora derecesiyle mezun olan ilk Türk kadındı. Keriman Halis Türkiye'nin ilk dünya güzeliydi. Sabiha Ziya Sanayi-i Nefise Mektebi'nin heykel bölümünden mezun olan ilk kadın sanatçıydı. Genç cumhuriyetin azimli kadınlarının hepsini burada anamasak da her alanda var olduklarını gösterdiklerini biliyoruz. İlk kadın muhtarımız Gül Esin’den ilk Türk opera sanatçısı  Semiha Berksoy’a; Türkiye’nin ilk kadın diplomatı Adile Ayda’dan   Türkiye'nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan’a kadar her alanda var olduklarını kolay olmasa da kabul ettirdiler.

  İsimlerini bildiklerimizin yanında isimlerini bilmediğimiz savaşta ve barışta öne çıkmış nice kadın kahramanlarımız var.  Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını kutlarken burada olabildiğince çok kadını anmaya çalıştım. İsmini anamadığım, hatta maalesef isimleri dahi bilinmeyen pek çok yiğit, mücadeleci Türk kadınının olduğunu da biliyor ve hepsine gönülden şükran duyuyorum.

Halide Edip’ten bir anekdotla, huzur ve barış için kadınların yüklendiği misyonu aktararak günümüzde halen dünyanın çeşitli yerlerinde süren ve halen kışkırtılan savaşların bitmesini diliyorum.

“Fazlıpaşa’daki evimizin önünde Türk ve Hıristiyan çocukları birbirlerine girdiği zaman, iki tarafın anneleri de gelmiş ve onları ayırmıştı. Ondan sonra da bu kavgalar durmuştu. Bu bana gelecekteki bir dünyada kadınların el ele vererek savaşa son vermeleri olasılığının ilk adımı gibi gelmişti.” (6) 

 

 

 

 

(1) Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas kitapevi İstanbul, 1992, s.29

(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Havza_Genelgesi

(3) https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/669/tur

(4) https://www.aydinkagik.org/tarihte_aydin_kadinlari.aspx

(5) Necati Gültepe, Türk Kadın Tarihine Giriş, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2008, s.346

(6) Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas kitapevi İstanbul, 1992, s.49

Sayfa : 3