...
Başlık : Yatağında
Yazar : Nurcan Balıbey

Delikanlının, her geçen gün mücadele gücü azalıyor ve ölüp kurtulmak istiyordu. En ufak bir hayal kırıklığıyla ölüm kararı almış olanlarla çalışmışlığım çok olmuştur. Ama bu onlardan biri değildi. Bu ölümle dalga geçenlerden…
“Of yeter artık! Kararım kesin, bu kararımı kimse değiştiremeyecek. İstemiyorum anlamıyor musunuz? İs-te-mi-yo-rum! Yaşamak istemiyorum artık. Nasıl olsa ölmeyecek miyiz? Ha şimdi ölmüşüm ha 80 yaşında ne fark edecek? Yıllarca bu ıstırabı çekemem. Bu anlamsız dünyaya daha fazla tahammül edemiyorum. Kurtulmak istiyorum, her şeyden, hepinizden,” diyordu, bağıra bağıra, ardından, “benim varlığım, benim derimin içinde olup biten bir şey değil,” diye mırıldanıyordu hasta yatağında.
Titiz, mükemmeliyetçi ve ayrıntılara çok meraklıydı. Beklentileri beğenilmek takdir görmek, övgü almaktı. En çok da sevilmek istiyordu. Ama çevresiyle ilişkilerinde aradığını bulamıyor, kırılgan yapısı çabuk inciniyordu. Zeki yetenekli ve çalışkandı. Bazen içindeki kaygıların sesi o kadar yükseliyordu ki, ancak yok olursa kurtulabileceği fikri oluşuyor sonra da bunu başaramayıp sakat kalma korkusuyla baş edemiyor, farklı yollar deniyordu.
Babası, kundura tamircisiydi. İki ağabeyi yoksulluk içinde kasabada yaşamaktansa, şehre gidip kendilerini kurtaracaklarına olan inançla evi terk etmişti. O, babasının bir gün düzgün bir adam olacağına olan inanıyordu. Bu nedenle annesinin yanında kaldı. Babasının; köy meydanındaki kahvehanenin karşısında küçük bir ayakkabı tamir atölyesi vardı. Her gün okul çıkışı buraya gidiyor, babasının kahveye gidince yarım bıraktığı ayakkabıları tamir ediyordu.
Delikanlı, daha 10 yaşından beri her gün, atölyeye girdiğinde ilk işi aletleri boy ve işlev sırasına göre dizmek sonra da, toz alıp, zemini toprak olan tabanını ıslatarak süpürmek oluyordu. Bir gün; tamir ettiği ayakkabının ökçesindeki yapıştırıcısı kurumadan müşteri ayakkabısını almak istediğinde delikanlı, “işi bitmedi veremem,” deyince, gidip delikanlıyı babasına şikâyet etti.
Babası, büyük bir öfkeyle dükkâna girip, kulağından tuttuğu gibi delikanlıyı dışarı çıkardı, ağzından tükürükler saçarak arkasından tekmeledi, ” Bir ökçe yapıştıramadın beceriksiz herif!” Diyerek, küçük düşürdü. Kahvehanede bulunanlar merakla durumu izlerken eğlenceli bir şey varmışçasına güldü.
Delikanlı, bu yaşananlara çok üzüldü, gururu yaralandı, ardından ruhunda büyük bir sıkıntı başladı, akşamları uyuyamaz oldu. Kendine zarar verme noktasına varan psikolojik durumunu, annesi, fark etti etmesine ama önemsemedi. Derken bir gün Delikanlı, aniden kendi kendine konuşmaya başladı, az sonra da bağırıp çağırmaya. Annesi korkuyla, hemen babasına haber verdi.
Kahvehaneden eve gelen babası;
“Akşam akşam ne oluyor ulan sana,” diyerek, tekme tokat girişti. Delikanlı, kendini korumak için kollarını bilinçsizce savururken parmakları babasının gömleğine takıldı, yırtılan yakanın sarktığı gören adam, daha da bir azgınlaştı.
Annesi; “Yalvarırım dur! Görmüyor musun kendinde değil. Oğlumuz hasta,” diye inledi, kısık sesiyle. O sırada delikanlı manasız hareketler yapmaya, kollarını bacaklarını sallamaya başladı, yüzünü yukarı çevirip gökyüzüne bakarken, yumruk yaptığı elleriyle başına vuruyor vuruyordu. Sonra birden gülmeye, manasız sözler söylemeye başladı.
Şehir hastanesinin acil polikliniğine götürdüler. Orada iğne yapıldı, biraz sakinleşince, yatış işlemlerinden sonra kalacağı odaya götürüldü.
Saatler sonra uyandığında yine hırçınlaşmıştı, üç görevli zor zapt etti.
Babası; “Aklınca, ne kadar kötü ve başarısız bir baba olduğumu kanıtlamak için, kendini öldürerek

Sayfa : 16