...
Başlık : MEHRİ HATUN
Yazar : Serdar Koç

-I-

Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği kadim kentimdeyim. Doğup büyüdüğüm sokaklarında dolaşıyorum, sabahtan beri. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Pek çok evde konuklayabilirim. Ama hiçbir yere de gidemem. Bilemiyorum. Belleğim darmadağın. Karar vermeliyim. Gün uzun, havanın kararmasına daha var.

Birden, kente çok yakın olan köyüme gitmek istiyorum. Köyün girişine ulaşınca, küçük erkek kardeşimin de burada olduğunu öğreniyorum. Annemin mezarını da ziyaret eder, birlikte döneriz diye düşünüyorum. Cenaze sonrası ilk kez buralardayım.

Eski evi, cangıl ağaçlar, otlar bürüdü çoktan. Kullanılmıyor artık. Viran. Annemin çocukluk seslerini duyarım belki. Şöyle bir uğrarım. Usulca…

Köyün bu ucundaki, eski evin de aralarında olduğu, akraba evlerinin rastgele serpiştiği bildik yamaca yürüyorum. Zaman keyfince yer değiştiriyor. Eski ev, yüzyıl önceki ilk inşa edildiği haliyle beliriyor. Avluya kilimler, hasırlar serilmiş. Yeni filizlenmekte olan birkaç küçük ağacın arasında ihtiyar dedelerim, ninelerim oturmuş sohbet ediyorlar. Annem, babam, dayılarım, yengelerim, kuzenlerim de var aralarında. Ama hepsi ihtiyar, ihtiyarlar meclisi sanki.

Annemin elini öpüyorum, özlemle sarılıyor bana, kucaklaşıyoruz. Köye ne zaman geldiğimi soruyor, annemin mezarını ziyaret edip döneceğim diyorum anneme ve o anda ayılıyor zihnim…

-II-

Masalsı bir yatakta, ipek yorgan, saten çarşaf ve yastıklar arasında annemin ufalmış, ihtiyar bedeni kendinde değil, dalgın, hafifçe soluyor, teni pembeleşmiş, saçları bembeyaz, gümüşi bir ışık huzmesi…Yün baş olmuş saçlarının mehri’nde ömrümü gezip de geldim…

Gözleri hafifçe aralanıyor, sen mi geldin oğlum? Uyanıveriyorum.

-III-

Acıbadem’deki evde bizim ve eltimin çocukları hep beraberdik, diyor ilk gelini, annem de oradaydı.
-Ay çok fenalaştım, öleceğim herhalde, diyor, sen zaten öldün, diyoruz.

Ki, uyanıverdim. (Anladım ki, annem öldüğünün farkında değil.)

-IV-

-Acıbadem’deki evdeydik hepimiz, diyor büyük kızım. Dedem evde değildi dışarıya bir şey almaya çıkmıştı. Kardeşimle ben salondaydık. Salonda ahşap oymalı evvel zaman mobilyaları vardı. Büfedeki gümüş şekerliklerde, lokumlar, badem şekerleri, akide şekerleri…

Siz yan odadaydınız, size doğru yürürken, mutfağın önünden banyoya doğru, ara holde, arkamızdan birisinin geçtiğini fark ettik, mutfaktan salona doğru. Babaannemdi. Babaannem ölmemiş miydi, diye geçirdim aklımdan, ürpertiyle.

-Siz öyle sandınız ama ben gitmedim ki, buralardayım hep, dedi.
Uykusunda, baba! diye bağırırken kızım…
Uyanıverdim.

-V-

Ben anneni hep son günlerdeki hasta haliyle görüyorum rüyalarımda oğlum!

-VI-

Babaannemi gördüm rüyamda…

Hadi anlat? Unuttum!

***

(İlk birkaç gün annem, öldüğünün farkında değildi, rüyalarımızda gezinip durdu…

Sayfa : 15