Yazar..: Meliha Yıldırım
BULUT YAZAR DERGİSİ Remil Roman, Meliha Yıldırım, İstanbul: Alakarga Yayınları, Ekim 2022 Söyleşi: Gülser Kut Arat Remil’in anlamını günümüzdeki karşılığını öğrenmek istiyorum. Özellikle genç kuşak okurlar için bunu önemli buluyorum. Günümüz insanına r
Tanıtan..: Gülser Kut Arat-Söyleşi
Remil’in anlamını günümüzdeki karşılığını öğrenmek istiyorum. Özellikle genç kuşak okurlar için bunu önemli buluyorum.
Günümüz insanına remil sözcüğü tanıdık gelmeyebilir. Falcılığın bir türü olan remilin, kumlarla bakılan fal çeşidi olduğunu söylersem doğru tanımlamış olurum. Fakat bu romanda benim amacım ne fal bakmak, ne de remilciliğin yolunu yordamını öğretmekti. Ben sadece sözlerinin büyüsüne kapıldığım klasik divan edebiyatının zirve şairlerinden Bakî ile Zatî’nin peşine takıldım ve onları anlatım. Bunun için Beyazıt Camii avlusundaki Zatî’nin remilci dükkânını merkeze aldım. İnsanların geleceğe dair merakları ve talihlerinin istikametini görme arzuları keramet ve kehanetlere inanma eğilimleri çağlar boyunca onları hep tahrik etmiş. Osmanlı’da gizli ilimlerle (okültizm) uğraşanlar tarafından onlarca remil kitabı yazılmış, profesyonel remilciler Osmanlı seçkinlerinin muhitlerinde itibar görmüşler. Remmal Haydar kehanetleriyle Kanuni devrinde padişahın iktidarını pekiştirici bir rol üstlenerek Osmanlı Sarayı nezdinde itibarını korumuş. –Prof. Dr. Muhsin Macit’in araştırmalarından- Divan şairleri arasında da azımsanamayacak kadar remilci vardır. Bu remmal şairlerin başında, falcılıktaki ustalığının düzeyini bilemesek de şairliği hiçbir tartışmaya izin vermeyecek kadar güçlü, romanın önemli karakterlerinden Zatî gelmektedir.
16. Yüzyılda Zatî’nin Bayezid Camii avlusundaki remilci dükkânı, (ö.1546) aynı zamanda genç medreselilerin de uğrak yeri. Ne de olsa usta şair Zatî oradadır. Bu genç üniversiteliler yazdıkları şiirlerini önce Zatî’ye gösterir, eksik veya hatalı yerleri düzeltir, daha sonra medreseye götürürlermiş. Bakî de o küçük remilci dükkânına giden medreselilerden biri. Tıpkı günümüzdeki edebiyat atölyesi görevini görüyor küçücük dükkân o çağlarda. Sadece okulla kalmayıp başka arayışlar içinde olunması, gençlerdeki çalışma azmini de bize göstermektedir. Zira Sahn-ı Seman’da eğitim gören bu gençler sonraki yıllarda Osmanlı’nın yönetim kadrolarında önemli görevlere geleceklerdir.
- XVI. Yüzyılı özellikle seçmenizin bir nedeni var mı?
Bin beş yüzler divan edebiyatının Osmanlı sahasında klasik niteliğine erişmesinin zirveye en yakın olduğu yıllar. O dönemi kapsayan Anadolu sahası, –İstanbul dâhil- Balkanlar ve Azeri Bölgeler –Bağdat civarı- Bakî ve Fuzulî başta olmak üzere Zatî, Nevî, Hayalî, Taşlıcalı Yahya, Emrî, Lamî Çelebi, Ruhî ve Gelibolulu Mustafa Alî gibi şairler divan edebiyatını zirveye bir adım daha yaklaştırmışlardır. Bakî, bu geniş sahada en göze çarpan oldukça yetenekli ve bu yeteneğinin de farkında olan bir şairdir. Fuzulî, Anadolu ve Rumeli de tanınmakla birlikte Bağdat bölgesinden hiç ayrılmamış, asıl ününü o bölgede duyurmuştur.
Belki şimdi bile her zaman karşılaşamayacağımız akıllarını okumaya yazmaya vermiş, farklı tabiattaki karakterleri anlatmaya çalıştım bu romanda. Zatî, divan edebiyatının en fazla gazel yazan şairiydi. Ondan daha fazla yazan yoktu. Bakî, divan edebiyatını özümseyerek Fars ve Arap coğrafyasından sıyrılmayı başarmış, klasik edebiyatın zirveye yolunu açmış bir usta şairdi. Artık Bakî’den sonra Farsi ve Arap şairler Osmanlı’yı taklit eder olmuşlar. Bakî tüm bunları bilinçli yapmış dâhi bir şair. Bunları bir de Remil’le hatırlatmak istedim. Bu romanı yazarken en büyük şansım iki şairin aynı çağda yaşamış olmalarıydı. Zatî’nin yaşlılığına, Bakî’ninse ilk gençliğine rast geliyordu o yıllar. Hatta Fuzulî de çok uzaklarda –Bağdat civarında- aynı dönemde yaşıyor sayılırdı. O zamanın gazel ustalığı şimdinin eleştiri yazarlığına neredeyse denkti. Gazelle söylenirdi ne söylenecekse. Öyle akla ilk gelen sözcüklerle de değil. Belli bir hesap ve ses birliğini bilmeyi gerektiren kelimelerden oluşan aruz kalıbının içinde.
- Tarihi roman okumayı sevmeyen biri olarak, bütün ön yargılarımı yıktı Remil Roman. Her şeyden önce duygu dünyasına, özellikle kadın dünyasına Nesime karakteri üstünden yaklaşımınız çok başarılı. Bize romanda, Nesime karakteriyle hangi mesajı vermek istediniz?
Öncelikle böyle bir yargıyı yıktığım için çok mutlu oldum. Bu arada romanın tek kurgu karakteri Nesime. Bakî ve Zatî gibi o da üretmeyi seven, elindekini ve avucundakini en verimli kılmaya çalışan biri. Nesime’nin adını düşünürken Azeri sahasının ünlü şairi, Nesimî’yi geçirdim aklımdan. Harfleri şahsileştirip şiirler yazan, gezgin Nesimî’yi. Zaman O Zaman Değil adlı öykü kitabımda anlattığım kadınların hepsi bulunulan koşullara çözüm arayan, hakkını savunan kimselerdi. Nesime de son derece akıllı, kendisini her koşulda koruyan, okuma yazmanın ötesinde okuduklarını yorumlama anlamlandırma yetisi de olan bir Rumelili. Gazel yazdığını söyleyen genç üniversiteliye –Bakî’ye- mesnevi sevdiğini söyleyecek tercihleri olan ve onlardan ödün vermeyen bir kadın Nesime. Sonuçta iki usta şairin âşık olacağı kadın ancak Nesime gibi biri olmalı, diye düşündüm yazarken. Daha sonra Bakî’nin hayatını araştırdığımda sahiden de geç bir evlilik yaptığını çok geç çocuk sahibi olduğunu öğrendim. Belki kendi hayatı boyunca hep Nesime gibi birini aramıştı Bakî de.
- XVI. Yüzyılın İstanbul’unu özellikle Beyazıt Meydanı ve çevresini o kadar güzel çiziyorsunuz ki bir mekân değil, Beyazıt Meydanı bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Bunu nasıl başardınız?
Beyazıt Meydanı şairlerin buluşma yeriydi. Öncelikle akademik kaynakları araştırdım. Çünkü kurgu bile olsa sonuçta bin beş yüzlü yılları anlatacaktım. Beyazıt Meydanı ve civarı o çağda da oldukça işlevsel bir mekân niteliğindeydi. Her daim şairlerin, vakâyi-i nüvîslerin, birçok el yazmacısı, hattat, Arapça ve Farsça’dan çeviri yapan âlimlerin bulunduğu, sanatla iç içe bir yerdi orası. Yakınında iki tane medrese vardı ve üçüncüsünün inşaatı devam etmekteydi. Tam merkezde, ulaşılabilir ayakaltı bir meydan düşünün. Dolayısıyla romanda da bu meydanı merkeze aldım. Çünkü aradığım herkes oradaydı.
Ayrıca İstanbul’un genel yapısı için de dönemi anlatan kaynaklara ulaşmam gerekiyordu. Anadolu Üniversitesi’nin –Türk Dili ve Edebiyatı- ders kitapları, Söz Mülkünün Sultanı Baki[1], İstanbul ile ilgili makaleler, görev yapan kadılar hatta sokak isimlerinin yer aldığı kayıtlara ulaştım. O isimleri bire bir aynı aldım. Örneğin Nesime’nin oturduğu Fatih’teki sokağın ismi kayıtlarda da öyle geçiyordu. Kentleşmedeki farklılaşma gözle görülür biçimde sokaklara yansıyordu. Örneğin, İstanbul’da ev yapım inşası ve mimarisi değişmeye o dönemde başlıyordu. Tek katlı evler yerine ikişer katlı evler yapılıyordu. Ve ilk yapıldığı semt yine Fatih semti civarıydı. Nesime’nin evini yeni bir yapı olarak düşünürken, Zatî’nin evi birçok kaynakta geçtiği üzere eski bir Osmanlı eviydi. Ayrıca 16. Yüzyıl yabancı yazarlar tarafından da araştırılmış ve kitaplar yazılmış bir asır. Bunlardan Muhteşem Süleyman’ın İmparatorluğunda[2] ile Türk Mektupları,[3] oldukça iyi birer kaynak niteliğinde kitaplardı.
- Romanın hazırlık aşamasında nasıl bir çalışma yürüttünüz? Özellikle Zâtî ve Bâkî gibi o dönemin entelektüellerini anlatmaya çalışırken, onlardan seçtiğiniz beyitlerin yerine bu kadar cuk oturması insanı şaşırtıyor. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Buradaki önceliğim, romanda yer alan beyitlerin bahsi geçen konuya uygun olmasıydı. Tabii bunlar aynı zamanda çok beğendiğim de beyitlerdi. İçlerindeki alegorik ifadeler, metaforlar, görünenin arkasındaki derin anlam hayli etkileyiciydi. Medreseli gençleri anlatırken Hayalî’nin meşhur şiirinin onlara çok yakıştığını fark ettim. Bir an hepsini rock konserinde düşündüm. Çünkü Hayalî’nin şiiri gençliğin sesini duyuruyordu kulağıma. Zaten çağında da çok ünlü bir şairdi. Bakî’nin Nesime’ye yazdığı aşk şiirleri de keza öyleydi. Onları okurken o kadar etkilendim ki, yazmayı bırakıp bazılarını defalarca okudum.
Öyle verimli bir dönem ki hepsi tek başına bir yüzyıla yetecek güçte şairlerdi ve tesadüf ki hepsi de aynı dönemde yaşamışlardı. O zaman bir Nevî’den, bir Hayalî’den ve diğerlerinden bahsetmemek olmazdı. Aynı yaşta değillerdi elbette. Örneğin Emrî onlardan çok küçüktü fakat oldukça önemli bir muamma şairiydi, yazmazsam romanda Emrî’nin yeri eksik kalırdı.
- Sonuç olarak şunu söyleyebilir miyiz? Aradan 400 yılı aşkın bir süre geçmesine karşın, insanın egosu, duygu dünyası, zafiyeti ve özellikle kadının toplumdaki yerinin değişmediğine işaret edebilir miyiz?
Elbette. Dört yüz yılı aşkın bir sürede bilim ve teknikte büyük değişimler yaşanmasına karşın insanın duygu dünyasında, egosunda, zafiyetlerinde hiçbir şeyin değişmediğini de söyleyebiliriz.
- Romanın sekizinci sayfasında mini bir betimlemeniz var. Buraya aktarmaktan kendimi alıkoyamadım.
“… ama divit görmüş varlığın, yok oluşuna bilmeden karşı durmaydı. Orası, akılların dışa vurmuş yeriydi sanki…”
Beyazıt ve çevresinin o çağda şairlerin, yazıcıların, sahafların, hattatların yoğunlukta olduğu bir meydan olduğunu daha önce belirtmiştim. Ve orada herkes sanatın ve okumanın peşinde. Sıfır hata ile eser üretmenin çabasında olan bu azimli insanlar, tıpkı günümüzde birçok yazarın yaptığı gibi yazdıklarını atmayıp bir köşede onları biriktirdiğini tahmin ediyorum. O nedenle bazı edebiyatçı arkadaşlarım da bu ifadeleri kendilerine çok yakın bulduklarını söylediler.
- Çağın diline bu kadar hakim olmanız, kitabın başarısını da beraberinde getiriyor. Dil konusunda özel bir çabanız oldu mu?
Öncelikle o derin sözlerin büyüsüne kapıldığımı belirtmeliyim. Aradığım her şey vardı o gazellerde. Peşlerinden gidince onlar da bana kendini gizlemedi. Daha anlaşılır hale geldiler. Mazmunlar bir bir ete kemiğe büründüler. Bakî’nin en önemli özelliği olan ifade kabiliyeti, inanılmaz kıvrak sözcük kullanımı ben değil, kimi olsa peşinden sürüklerdi. Hemen bir tanesini örnek vermem gerekirse:
Didüm var mı dehânunla miyânun
Didi kim söyleme ortada var yok
Sevgiliye; ağzınla belin var mı diye sordum. Dedi ki: Öyle var yok diye orta yerde gevezelik etme. İkisi de varla yok arası!
Öztürkçe’ye oldukça yakın bir dili vardı Bakî’nin. Onun nükteli dili okuyanın da aynı coşkuyu hissetmesine neden oluyordu. Bu tip söyleyişlerde ustalıkla gizlenmiş olan ikinci manayı yakalamak ayrı bir hüner gerektiriyor okuyucusuna.
- Son bir sözle bitirmek istiyorum. Romanda, o dönemde bile ayakları üstünde durmayı bilen Nesime karakteri çizdiğiniz için, çok teşekkür ediyorum. Nesime karakterinin, günümüz kadınlarına bir ışık olması dileğimle çok okunsun, anlaşılsın istiyorum. Başarılarınızın devamını dilerim.
Nesime ince zevkleri olan, sorumluluklarının farkında, özgür ruhlu bir kadın. Bunun için üretmeyi seven buna kafa yoran biri olmalıydı. Gazelden farklı yapıya sahip mesnevi tarzını sevdiğini gazel şairi Bakî’ye söyleyecek kadar cesur biri Nesime. Başına gelenlere akılcı yaklaşımıyla kaderciliği benimsemediğini o çağdan bize iletiyor.
Güzel sorularınız ben çok teşekkür ederim.
[1] Prof. Dr. Muhsin Macit, Söz Mülkünün Sultanı Baki, Muhit Kitap, İstanbul 2021.
[2] Muhteşem Süleyman’ın İmparatorluğunda, Nicolas de Nicolay, Çeviren Menekşe Tokyay – Şirin Tekeli, Kitap Yayınevi, Sahaftan.
[3] Türk Mektupları, Ogier Ghislain de Busbecq, Çeviren Hüseyin Cahit Yalçın, Ötüken Neşriyat, İstanbul.
MELİHA YILDIRIM KİMDİR?
Meliha Yıldırım, Ankara’da Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ni bitirdi. Çalışma hayatı boyunca Vakıfbank’ta görev yaptı. Öykü Gazetesi, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Çağdaş Türk Dili, Lacivert, Edebiyat Ortamı, Hece, Patika, Mavi, Karahindiba, Roman Kahramanları, Üvercinka dergilerinde ve Prolog, Edebiyat Haber, Edebiyat Nöbeti, Zorba gibi internet ortamındaki dergilerde öyküleri ve inceleme yazıları yayınlandı. “Sarıkadı Çıkmazı -Altındağ’da Üç Kuşak Dört Kadın-” adlı öyküsü Altındağ Belediyesi’nde ikincilik (2016), “Batık Bir Kıl” öyküsü Fakir Baykurt Mansiyon ödülünü (2017) aldı. Kasım 2019’da H2O Yayınlarından Zaman O Zaman Değil adlı ilk öykü kitabı çıktı. Ekim 2022’de Alakarga Yayınlarından Remil adlı romanı yayınlandı. Yazar, halen Ankara’da yaşıyor.
GÜLSER KUT ARAT KİMDİR?
Ankara doğumlu. Gazi Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği Bölümü mezunu. Lacivert Dergi, Patika Dergi, Yeni Adana Gazetesi, Ay Işığı Şiir ve Yaşam Dergisi, Panzehir Dergi, Oggito.com, Bulut Yazar Dergisi, ZorbaTv. Dergi, gibi basılı ve internet ortamındaki dergilerde öykü, inceleme yazıları ve söyleşileri yayımlandı. Ankara’da yaşıyor.
TÜRKAN BÜYÜKKÖSE KİMDİR?
Merhaba. Ben Türkan Büyükköse. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okudum. Gazi Üniversitesi’nde Güzel Yazı ve Diksiyon eğitimi aldım. Görme engelliler için kitap okuma çalışmalarına katıldım. Çeşitli yayınevlerinde çalıştım. Öykü, tanıtım ve inceleme yazıları yazdım. Umag Öykü Yazma Semineri, Beliz Güçbilmez, Tersine Mühendislik Öykü Atölyesi, Fadime Uslu- Doğuş sarpkaya öykü atölyesine katıldım. Hazırlanan kitap projesinde bir öykümle yer aldım.Yazılarım, Ogitto.com / Edebiyat haber / Yeniadana net. / Akıl-Fikir.net gibi internet mecralarında yayımlandı. Halen çalışmalarıma devam etmekteyim.
İnternet kitap satışı yerleri
https://www.idefix.com/Kitap/Remil/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0002009947001
https://www.dr.com.tr/Kitap/Remil/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0002009947001https://www.imge.com.tr/kitap/remil-meliha-yildirim-9786057746870
https://www.hepsiburada.com/remil-pm-HBC000037ZI4Rhttps://www.kitapyurdu.com/kitap/remil/630138.html
https://www.kirmizikedi.com/remil
https://www.bkmkitap.com/remil
https://tamadres.com/remil-meliha-yildirim-kitabi-314329-9786057746870shopier.com/ALAKARGA