...
Başlık : Sorular, Sorular, Sorular... / Bir sohbetin ardından
Yazar : Leyla ÜNAL

Bir gün güneş açıverirken ruhuma gelen güzellik, bir gün yağışlıyken gelen hüzün, odamdaki topak topak açan bembeyaz sardunyalarım ve bir tarafta kurumuş olanları. Bugün bembeyaz topak topak olan sardunyalar gün gelecek kuruyacak, yenileri açacak ben baktığım beslediğim sürece. Halbuki bir zamanlar kırmızı beyaz açardı, neden kırmızlar yok oldu, tümüyle beyaza boyandı? Neydi dostluk, sürer mi ebediyen?  

SORULAR, SORULAR, SORULAR…………..

Yalan mıydı, her şey yalan, bu sahte acımasız dünya yalanlarla mı dolu? Gerçek ne peki?

Mekânsal anlamda uzaklardan ta İsviçre’den, zamansal anlamda ise çeyrek asır öncesinden çıkıp geliveren tanıdık ama tanımadık bir yüz, güzel bir ruh ve bir araya gelen üç dost, “Dost mu? (Peki nerelerdeydi bu 25 yıl boyunca), arkadaş mı peki (bilmem doğru olur mu), sınıfdaş (peki kaç kez paylaştık bir sınıfı?)”, yoksa sanal dostluk mu pekiştirilmek istendi. Üç güzel insan, güzellik nerede peki?

Sorular kafamda uçuşur bugün. Dün akşam, bir şekilde tanış olan üç insan bir aradaydık. Hiç beklemiyordum ancak gece boyunca susmadık. Aradan onca yıl geçtikten sonra konuşulacak çok şey olabilir mi? Nedir insanları susmadan konuşturan? Genelde bu tip ortamlarda suskunluk hâkim olmaz mı? Dün susmadık, zaman oldu sözü bekledik gelsin diye, zaman oldu kaptık birbirimizden, söylenecek ne çok şey birikmiş, peki birikmişte neden dudaktan çıkmamış düne kadar? Dün yeterince çıktı mı yürekten, hala kilitli midir bazı şeyler, peki kilitli ise anahtarı kimdedir?

Üç tanış insan, zaman içerisinde ne zaman dost olduk veya olduk mu, olamadık ise niye? Neydi bizi bir araya getiren güç ve istek? ZAMANSAL VE MEKANSAL TANIŞLIK MI? Önce biraz tanımaya çalıştık birbirimizi sanal tanışlığımıza ek olarak, hatalarımızı paylaştık, neşelerimizi, keşkelerimizi (var mı yok mu emin olamadan keşkelerimizi), başkalarının hüzünleri (kendi hüzünlerimizin kıyısından köşesinden geçerek), haksızlıklardan, öğretilerimizden, öğrendiklerimizden, öğrenemediklerimize değinmeden… Ne çok şey birikmiş dudaktan çıkmak istenen. Daha önce yakalamadım mı böyle bir ortamı? Neydi dostluk? Sanal mı gerçek mi? Dünkü sohbet gerçek değil miydi? Mekanda zaman, zamanda mekan sıkıştı gece boyunca biz konuştukça...

 

Bir gün güneş açıverirken ruhuma gelen güzellik, bir gün yağışlıyken gelen hüzün, odamdaki topak topak açan bembeyaz sardunyalarım ve bir tarafta kurumuş olanları. Bugün bembeyaz topak topak olan sardunyalar gün gelecek kuruyacak, yenileri açacak ben baktığım beslediğim sürece. Halbuki bir zamanlar kırmızı beyaz açardı, neden kırmızlar yok oldu, tümüyle beyaza boyandı? Neydi dostluk, sürer mi ebediyen?

 

Geceye dahil olan diğer tanışlar, sözü edilen ancak orada görülmesi umulmayan yüzler, yürekler, geçmişten bir yakışıklı yüz, hala yakışıklı bilir midir bilmem ama hayat bükememiş belini ta çocukluğundan beri sürse de sıkıntıları, hala dimdik, inadına direnen yürek hikayesiyle burksa da yüreğimi gerçek değil miydi? Peki gece rüyama girerken neydi?

 

Aşk neydi? Büyük tutkularla sevgilerle yapılan beraberliklerin sonlandırıldığı, ya da anne ve babaya ihtiyaç duyan hasta bir çocuk nedeniyle sürdürülen evlilikler, gecenin konularındandı. Neydi aşk? Ruhlar ve bedenler değişirken, güzellikler çirkinleşip, çirkinlikler güzelleşirken, sürer miydi beraberlikler ebediyen?

 

Sorular, sorular, sorular… uçuşurlar bugün kafamda, ne sanal, ne gerçek, ne yalan, ne doğru, ne süreli, ne ebediyen? Var mıdır ebediyet, sürer mi ebediyen?

 

Leyla Ünal (26 Kasım 2013)

 

"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." (Fuzuli, Leyla ile Mecnun)

Sayfa : 15