...
Başlık : Kaybolmuş Bir Başyapıt / TEVFİK FİKRET ve AHLAKI
Yazar : Ş.Nezih Kuleyin

Hepimizin çok yakından tanıdığı ünlü tarihçimiz Mehmet Fuat Köprülü o zamanki adıyla Köprülüzade Mehmet Fuat, 1915 yılında kaybettiğimiz Tevfik Fikret hakkında dini konularda yayın yapan bir basılı yayında onun kişiliğine ve sanatına karşı düzeysiz bir biçimde saldıran bir manzume yayınlandığını görür. Bu manzumeye kendisinden önce Tevfik Fikret’in yakın çevresinde bulunan ve onunla aynı düşünceleri paylaşan arkadaşlarının tepki göstermesini bekler ama bu konuda kimseden ses çıkmayınca tepkisini dile getirecek bir yayın çıkartmaya karar verir ve Tevfik Fikret’e yapılan saldırıya yanıt olarak “Tevfik Fikret ve Ahlakı” adlı kitapçığı yayınlar.  

Fuat Köprülü böyle bir şiirin yazılmış olmasını içine sindirememe nedenini başlangıç bölümünde şöyle açıklar. “Masum ve lekesiz vicdan ile Allah’ın rahmetine karışan bir namus ve fazilet heykelini, bütün mukaddesatın çamurlara bulandığı şu karanlık günlerde her zamandan daha fazla tazize mecbur bulunurken, ona da çamur fırlatmağa çalışmak, bilmem ki ne bedbaht bir harekettir!” Köprülüye göre yüceltip hatta daha fazla övmemiz gerekirken böyle üstün nitelikli şaire yapılan bu saldırı hiçbir şekilde kabul edilemez.

Bu saldırıyı yapanları şöyle eleştirir:” Vicdan yüksekliği, fikir istiklali, mefkure aşkı gibi yavaş yavaş isimlerini bile unuttuğumuz şeyleri yarınki gençlik karşısında nurlu bir heykel vakarıyla hatırlatan bu büyük ismi kirletmeye çalışanlar, kudretsiz ellerinin ona kadar yükselemeyeceğini anlamak için vicdanlarına baksınlar.” Saldırıyı yapanlar en dar anlatım ile vicdansızlardır.

Çünkü Köprülü’ye göre Tevfik Fikret çok özel bir kişiliğe sahiptir. Birçok yazar ve şair eserlerinde yüksek ahlak ilkelerini savunmuş olsalar bile özel yaşamlarında bunu uygulayamamışlardır oysa ““Fikret” eseriyle hayatı arasında tam bir ahenk mevcut olan o çok nadir sanatkârlardan biriydi. Eserinde olduğu gibi hayatında da saf, sade ve samimiydi ve hiçbir zaman bu safvet ve samimiyetden ayrılmadı.”

Tevfik Fikret yaşamının en önemli bölümünü Abdülhamit’in baskı döneminde geçirmişti. Bu döneme karşı zaman zaman umut zaman zaman da umutsuzluk duyguları yaşamış ve bunlar şiirlerine yansıtmış olmasına rağmen o kararlı bir duruş sergilemekten geri kalmamıştır. Köprülü onun bu duygularını bize şöyle aktarır. “Zalim bir kuvvet onunda “insanlık”ın ne kadar alçaldığını en hasis menfaatler uğruna irtikâb edilen şenaatleri gördükçe, ondaki yüksek insan ruhu insanlık nâmına muzib oluyor, isyan ediyordu.”

Tevfik Fikret bu yönetim anlayışına karşı her zaman en yoğun baskı dönemlerinde bile karşı çıkmaktan geri durmadığını Köprülü şöyle anlatmaktadır “Bütün bir memleketin altı, asırlık bir tarihin inhidam ve izmihlâli karşısında sırf ferdi ihtiyaçlarını tatmin ederek yaşamak, Fikret gibi bir idealist için kabil değildi. Bunun için her sesi boğan o muzlim devir içinde, ancak kendisini bilenlerin anlayabileceği birtakım timsali manzumeler neşriyle iktifaya mahkûm olurdu. İşte meşhur “Hande-i Bûm” manzumesi, idealist şairin inkılaptan on sene evvel çizmiş olduğu bir ihtilâl tasvir eder ki, bedbin sanatkâr bu sahneyi de yine karanlık bir surette bitirmekten kendini alamamıştı”

Köprülü Tevfik Fikret’in içine düştüğü karamsarlık durumuna neden olarak da yakın çevresindeki arkadaşlarının ülkenin savrulduğu olumsuzluklardan kendisi kadar etkilenmemelerine ve bu konuda yeterli kadar mücadele etmiyor olmamalarına bağlar. “Tevfik Fikret, bu kadar safvetiyle beraber arkadaşlarını kendine lâyık bulamadı ve bunda öyle görünüyor ki çok haklıydı. “İstanbul‟un kavuşulan şeyleri tahkir ederek ,alemin zıddına perçin ve tab bir meslek” takibini kendisine gaye edinen, “Hak bellediği bir yola yalnız gitmek cesaretini bulan” bu çok mağrur sanatkar, hayatta uğradığı mütemadi inkisarlar, hüsranlar neticesinde her gün biraz daha kendi ruhuna çekiliyor, ahlaki telakkilerinde daha titiz ve daha müteassıb oluyordu”

Tevfik Fikret o zamanki adıyla Mekteb-i sultani olan şimdiki Galatasaray Lisesine müdür olarak atanınca şair olması nedeniyle kendisinin iyi bir yönetici olamayacağı görüşüne sahip olan karşıtlarına büyük bir ders verir ve lise bir nitelik sıçraması gösterir. Bu durumu Köprülü şöyle belirtir “Bazı siyaset gürültücüleri “Huda kadardır aylar sen-i haradan Güher peyda” mısraıyla şairden mektep müdürü olamayacağını haykırıp dururlarken, o fıtri bir istidatla işe sarıldı ve koskoca mektebin maneviyatını birkaç ay içinde sanki sihirli bir temasla baştan başa değiştirdi. Terbiye ilmiyle iştigali olmadığı halde fıtraten mürebbi yaratılmış olan Fikret, eskiden “Servet-i Fünûn”a yazan arkadaşlarına nasıl zevk ve ahlâk terbiyesi verdiyse, bu sefer de aynı kabiliyeti başka bir sahada yine parlak bir surette göstermişti.”

Abdülhamit yönetiminin baskısına karşı direnen Tevfik Fikret bu kez İttihat ve Terakki yönetiminin yanlışlarını da içine sindiremeyerek büyük bir umutsuzluk içine düşecek ve geri çekilerek Aşiyana dönecektir. Onun için önemli tek bir şey vardır doğruluk.

Köprülü bize bazen Tevfik Fikret’in ahlak konusunda çok önemli başka bir ders verdiğini söyler ahlaklı olmak hep doğru işleri yapmak olarak değil yanlış işleri yapmamak olarak da tanımlanabilir. Tevfik Fikret ve Ahlakı özelde Tevfik Fikret’in ahlak anlayışını bizlere aktaran bir yapıt olma yanında ahlak felsefesi ve aydın sorumluluğu sorunlarını da irdeleyen bir başyapıt özelliğini taşımaktadır.

Yazımızı onun ahlak dersi niteliğindeki şiirini anımsayarak bitirelim;

Kimseden ümmid i feyz etmem dilemem perr ü bal
Kendi cevvim kendi eflakimde kendim tairim
İnhina tavk ı esaeretten girandır boynuma
Fikri hür irfanı hür vicdanı hür bir şairim

(*)

Kitabın biçimsel biz özelliğinden burada söz etmeden geçemeyeceğim. Şimdi bile bazı kitaplara önsöz yerine değişik ifadeler yazılırken o tarihte basılan bir kitapta ‘Başlangıç’ yazılmış olması benim açımdan oldukça önemliydi.

NOT:

“Tevfik Fikret ve Ahlakı” Kitapçığı : Baskı tarihi 1918 Basıldığı Yer: İstanbul, Kanaat Matbaası *

 

Sayfa : 14