...
Başlık : ATEŞLE DANS
Yazar : Betül İğdeli

      Celal İlhan madencilerin yaşam koşullarını yansıtan natüralist Emile Zola’ nın  Germinal romanındaki gibi işçilerin çalışma ortamını  yansıtan işçi öyküleriyle tanınan bir  yazarımızdır. Yirmi yıl bakım onarım teknikeri olarak çalışması ve sendika temsilcisi de olması onun öykülerindeki atmosferi ve yaşamı gerçekçi bir canlılıkla anlatmasını sağlamaktadır. Ateşle Dans yazarımızın ilk öykü kitabıdır. Günümüzün kanayan yarası işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması yüzünden yaralanmalara hatta can kayıplarına yol açan sorunlara parmak basmaktadır.

     Altmış Beş Metrede, Labsa Tankında ve Temsilcinin On Günü (Gün Ola Harman Ola) ve Aynalar isimli öyküleri, Ateşle Dans yapıtının omurgasını oluşturur, otobiyografik izlenimler taşıyan iş sağlığı ve işçi güvenliğiyle ilgili olaylar yansıtılmaktadır. İlk öyküde daha kolay çalışmak isteyen ustalar, maskelerini ve kauçuk ceketlerini çıkarırlar. Bakım sorumlusu makine mühendisi Kartal Bey ’in, Piril kulesinde 180 derece sıcaklıkta dört ton alüminyum nitrat olduğu uyarısıyla ustalar mecburen ceketleri sırtlarına alırlar. İşlerini tamamlayamadan sırtlarındaki ceketler düşer, üstelik maskeler de yüzlerinde değildir. Kaza sırasında yaklaşık 150 derece amonyum nitrat Haydar ve İhsan ustaların yüzüne gözüne ve bedenlerine fışkırır, yaralanarak hastaneye kaldırırlar.

    Müdürüne telefonla bilgi vermek isteyen Kartal Bey onu evinde bulamaz. Gazinoda kumar masasında yakaladığında, arızayı zaten bilen adam işçilerin sağlıklarıyla ilgilenmez. Tek derdi üretimin kesintiye uğramaması olan yönetici “Kardeşim bana ne ustadan, yaralanmasından! Herkes gözünün önüne baksın. Arızayı giderebildin, üretimi başlatabildin mi sen onu söyle?” diyecektir. İşçilerin sağlıklarının yanı sıra yaşam şartlarına da karşı olan duyarsızlığı, sendikanın ücret pazarlığı masasından kaçan işçi Yusuf’un Aynalar öyküsünde de hissederiz.

   Labsa Tankında yasal denetlemeleri yapması gereken müfettişlerin haberli geldikleri anlaşılır. Derenin kirlenmesi yüzünden şikayet üzerine fabrikanın kapısına kilit vurulacağından korkulsa da gelen para cezasıyla fabrikanın çalışmasının sürdürüldüğünü görürüz. Ateşle Dans öyküsünde çelik üretiminin ark ocağı yöntemi ile yapıldığı fabrikalarda patlamalarla karşılaşılabilir. Kendisi de cüruf çukuruna düşerek yaralanan Hikmet usta,  izabecilerin işlerini severek yaptıklarını dile getirirken ”El güzel kadınlarla, biz izabeciler de ateşle dans ederiz” demiştir. Ustamız amyantlı giysilerin zorla giyip çıkarıldığını bilse de yaşantılarını riske atmak pahasına güvenlik tedbirlerinin ihmal edilmesini anlayamaz.

   Temsilcinin On günü öyküsünde de iş güvenliği araçlarından maske, gözlük, kauçuk elbise vb. malzeme ve ekipmanların müfettişler geldiği zaman çıkarılmak üzere genel müdürün odasında saklandığından denetimlerin yasak savmak için yapıldığını görürüz. Bir gün fabrikanın nitrat ünitesinden çıkan gaz kaçağından sızan amonyak gazı işçileri nefessiz kalarak morartır. Müdahale eden arkadaşları yedek vanayı kapatarak kaçağı büyük ölçüde durdururlar. Maskelerini çıkarıp öfkeyle atarlar. Filtrelerin gazı süzemediğinden boğulmaktan kıl payı kurtulduklarından yakınırlar. Maskeler yetersiz kaldığından, hastanede yaşam savaşı veren ya da boğularak ölen işçi arkadaşları vardır Verem Savaş Derneğinin raporlarıyla da en az altı tüberküloz hastalığına yakalanmış işçinin olduğu belgelenmiştir.

   Öykünün kahramanı Temsilci, Kısım Şefleri, İşletme Müdürü ve Genel Müdür Yardımcısı ile bıkıp usanmadan maskelerin değiştirilmesini isteyecektir. Görüşmelerinden bir sonuç alamadıklarından artık Genel Müdürle görüşme kararını alırlar. Ancak sekreter randevu vermek bir yana Temsilcinin yüzüne bile bakmayarak onu muhatap almaz. Odanın dekorasyonu ve makam odasının kapısının görkemi ile işçilerin çalışma koşullarının farkı, verdikleri mücadelenin haklılığının göstergesidir. Genel Müdürün onu başından savmasından sonra bir bildiri ile maske takma zorunluluğu hatırlatılarak maske kullandıkları halde verilen maskelerin yetersizliği yüzünden işçi sağlığının sağlanamadığı dile getirilir. İşverenin Türkiye’de üretilen en iyi malzemeyi kullanan maskeleri aldıklarını, dış alımınsa çok pahalı olduğunu dile getirmesini “özrü kabahatinden büyük” olduğu ifade edilen bildiriler işçilere dağıtılır. Kahramanımızın günce formatıyla yazdığı notlarla adım adım direnişin gelişimini izleriz. Genel Müdürlüğünün tepkisi, biri çam yarması üç koruma görevlisinin işçilere saldırmasıyla sonuçlanır. Temsilciye de işverene hakaretten dava açılarak işini yapmadığı iddiasıyla dava açılacaktır.

      Yazar, Yozgat kırsalında yetişmiş olduğundan canlı bir anlatımla Anadolu erenlerini ve köylerde yaşanan kültürü ve felsefesini Derviş öyküsünde dile getirir. Çoktandır Ankara’ya yerleşmiş olsalar da köylüleri şamanizimdeki kam ve baksıların hastalıkları sağaltma becerisini, Derviş’ ten beklerler. Derviş yaşlandıkça romatizma ağrıları azar. Doktorlara gitse de eskisi gibi olamayınca ağrılarıyla yaşamayı öğrenmeyi düşünür ”Yürüyordu Derviş…Yürürken düşünebiliyor, düşündükçe hafiflediğini, yalnızlıkla baş edebildiğini, duyumsuyordu”. Zamanla gece gündüz yürümeye başlar. Önceleri sürekli yürüdüğüne şaşanlar da zamanla onun dinçleştiğini görünce onu taklit ederek şifalanırlar. Köyde de olduğu gibi onun kendilerini uyandırdığını düşünerek güvenirler.

      Derviş’in köydeki kapısı herkese açık evinde, kışlık odaların kandil raflarında yedi sekiz kitap vardır. O, Anadolu erenlerinden Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Nesimi ve Yunus Emre demelerini ezbere bilir. Naif yorumlarıyla  da dinleyenlerinin, dizelerin felsefesini içselleştirmek ister.   Celal İlhan’ın evinde konuk olduğu zaman, özenle seçilmiş gül buketine dokunur ve koklar. Klasik edebiyatımızın da kurucu şairi Seyyid Nesimi’nin şiirleri dilinden dökülür.

Bugün ben pirime vardım
Pirin cemali güldür gül
Oturmuş taht makamına
Tahtı revanı güldür gül
Gülden terazi tutarlar
Gül alırlar gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşısı pazarı güldür gül
Gel ha gel Seyyid Nesimi
Hakkın nefesi güldür gül
Şu garip bülbülün
Derdi figanı güldür gül.

Dizeleri okuyan Derviş heyecanlanır  ve
De ha de Seyyid Nesimi
Hakkın nefesi güldür gül
Şu öten garip bülbülün
Derdi figanı güldür.”
   Dörtlüğünü söylediğine kendisi de şaşırır, Nesimi’ye söz yetiştirmeye kalkıştığından utanır. Onun Kıblesinin insan olduğunu savunur.

Aynı kaderi paylaşan Hallacı Mansur’u da anan Derviş, Nesimi ile Mansur arasında asırlar olmasına karşın düşüncelerinin aynı, insana saygı duyan büyük insanlar olarak görür. Yazar “Şimdi her şey değişti, Enel Hak dediği için kimseyi öldürmüyorlar” dediğinde Derviş, insanlığın bağnazlıkla savaşımını günümüze taşır.”Sıvas’ta yangın…Maraş’ta kıyım…Hep aynı neden…Hallacı Mansur…Nesimi…Pir Sultan Abdal…Onlarla şimdikiler arasında ne fark var? Yalnız gerçeği söylediler…İnsana inandılar…İnsanda buldular diyen Derviş  insanlığın bağnazlıkla savaşımının hala sürdüğünü ifade eder.  

 Celal İlhan yapıtlarından yalnız işçilerin çalışma sorunlarını işlemekle kalmamış. Almancının Ölümü öyküsünde saf bir işçi kültürüyle beslenmiş Almancının, kesin dönüşünden sonra yaptığı işlerde kapitalizmin insan öğüten tuzaklarına kurban olduğunu göstermiştir. Geride bıraktığı sorunlarla eşiyle oğlunun boğuşmaları konu edilmiştir. Karısı eşinin tüm eşyalarını vermiş ancak bedeninden bir parçaymış gibi dokunamadığı eşinin takma dişlerini bırakmıştır. Oğlu bunalıp işleri annesine bıraktığı zaman sinirlenen kadın bardak için de kalan dişlerini yere fırlatmış, bardak kırılarak etrafa saçılmışsa da dişler kırılmamış, kadın öfkesini dişlerden çıkarmak isteyince topuğuna saplanarak kanatan dişleri görerek bayılmıştır. Bu öyküde kadının psikolojisini göçmen, gurbetçi eşi ve miras yerine bıraktığı sorunlarla boğuşan dul eşi psikolojisini kadının kendi ağzından dile getiren canlı bir üslupla karşılaşırız.

       Sanatın şifalandırma etkisini, “Kafamın kolayca ulaşamadığım karanlık odalarında benzeri çok olay var. Onları da yazıya dökersem rahatlayıp yeğnilebileceğimi düşünüyorum. Yazmamın asıl nedeni de bu olmalı” diye dile getirir. Son Yolculuk’ta babasına olan görevini tam olarak yerine getiren oğul- komşusunun hatırasına saygı gösteren adam (Kaldırımdaki Kestane) öykülerinde vefa duygusunu yazıya döker. Ateşle Dans yapıtındaki öykülerde insanı saran yazılacak  daha çok şey var. Yazıyı Celal İlhan’ın Temsilcinin On günü ya da bir adı da Günola Harmanola öyküsünde dile getirilen ”Bu  memlekette yargı ve yargıçlar oluğuna inanıyorum. Ne bu iş burada bitti, ne de dünyanın sonu geldi ”diyerek  yapıtı sonlandırdığı  direnişin süreceğini söyleyerek  bitirelim.

 

KAYNAKLAR:

Celal İlhan,”Ateşle Dans”, Kum Yayınları,2005

Çiğdem Ülker,”Celal İlhan’ın Öykülerinde Bir Hayat Ateşle Dans”- https://www. kocekkomukoyu.net

Müslüm Kabadayı ,”Sınıf Edebiyatı ve Evrenselliğe Bir Örnek: Ateşle Dans, Celal İlhan’ın İlk Öykü Kitabı” –https://www.insanokur.org/

Sayfa : 5