BAŞLARKEN Betül İğdeli
Yazar Dergisi, bir edebiyat dergisi olarak yazarlarımızın şiir, öykü, deneme ve eleştirilerine açık bir platform olacaktır. Katkıda bulunmak isteyen tüm yazarlarımızı davet ediyoruz. Dergimiz sayısal olarak yoluna devam edecektir, bunda mali güçlüklerin yanı sıra edebiyat severlere reklam sloganıyla söyleyecek olursak 7/24 ulaşabilmenin teknolojik rahatlığı var. www.bulutyazardergisi.com sitemizde yayınlanacak e-dergimizi telefon ya da tabletinizden de okuyabilirsiniz. Dergi için abonelik söz konusu değildir. Sosyal medyanın bir sabun köpüğü gibi uçucu konularının yanında edebiyat severlere yeni dergi platformları sunarak çoğalmanın kıvancını yaşama umudu ile MERHABA....
FARUK DUMAN BİYOGRAFİSİ Gülçin Manka
İlk kitabı Seslerde Başka Sesler’i 1997 yılında yayımladı. Av Dönüşleri kitabıyla 2000 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, Keder Atlısı ile Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, İncir Tarihi ile Yunus Nadi Roman Armağanı’nı kazandı. Çocuk kitapları, denemeler yayımladı, yurtiçi ve yurtdışında pek çok seçkide eserleriyle yer aldı. Arkadaşlarıyla birlikte Sarnıç, Öykü Gazetesi gibi süreli yayınlar çıkardı. Yazarın 2018’de yayınlanan son romanı Sus Barbatus!, Orhan Kemal Roman ödülünü aldı....
Faruk Duman’la, son kitabı “Sus Barbatus” hakkında konuştuk Söyleşi: Nilgün Çelik Nilgün Çelik
Nilgün Çelik: Bu roman nasıl oluştu? Adı neden SUS BARBATUS? Faruk Duman: Sus Barbatus, Artvin dolaylarında dolaştığım sırada aklıma geldi. Köylülerden biri, yoksul birinin bir domuz avlamaya karar verdiğini, bunu sonra götürüp büyük otellere satarak para kazanmayı umduğunu söylemişti. Bu Anadolu’da yaygın bir sohbet konusudur. Domuzu vurursunuz ama size yardım edecek bir kasap bulamazsınız. Ben bunu iyi anlatacağımı düşündüm. Sus Barbatus adı da buna bağlı olarak geldi; Latince bir isim. ...
5. FARUK DUMAN, “SUS BARBATUS!” Üslup: Masal ve Gerçekçilik Nilgün Çelik
Sus Barbatus! kitaba adını veren bir kahraman olsa da “kült bir dönem romanıdır” demek abartı olmaz. Füruzan’nın 47’lileri ile Yaşar Kemal’in upuzun betimlediği Çukurova tasvirleri tadında. Belki sade kıvrak dili ile daha ötesi. Sade dili diyorum çünkü F. Duman kendi dilinin dilbilgisini kurmuş. Cümle bitmeden nokta ile sonlandırılmış üç cümle, bir cümleyi oluşturuyor. Yazar kendi üslubunu oluştururken, buna neden gerek duyduğunu düşünen okuru peşine takıp olayların içine sokuyor. Okuyucuyla konuşan dış ses, bazen romanın kahramanı olup, masalsı gerçek tadında felsefi cümleleri de araya serpiştirip okuyanı uyandırıyor. Edebiyatın felsefe ile kardeşliğini kutsuyor belki de. “Neden dersen” diyerek okuyucuyu sormadığı soruya dahil ediyor. Üslup, masal ve gerçekçilik…...
SES Sus Barbatus Üzerine Behice BABA BAĞATIR
Uzandığı kanepeden doğruldu, pencerenin önüne geldi. Camda yansıyan görüntüsüne baktı. Parmaklarını uzun, kara saçlarının arasından geçirdi. Pencereye biraz daha yanaştı. Sabahtan beri günü rehin alan sis aralanmış, bulutların ak yırtıklarından göğün kara mavisi damlamaya başlıyordu. Yanındaki koltuğa oturdu. Dirseğini kolçağa dayayıp gözlerini uğultulu karanlığa çevirdi. Yukarıda bulutların üstüne uzanmış kendini izleyen fareye baktı öfkeyle. İçini kemirdikçe kıvrandıran… Baktıkça annesinin sesi geliyordu çocukluğundan. Meral’i eksik bulan, onu yamayan sesi. “Derslerine çalış, bizi ne dinliyorsun. Misafirlerin yanında da çok konuşup bir densizlik etme, ha! Uslu dur!“ Çocuk oldun mu hiç, dedi içinden annesine yani fareye bakarak. Keşke olsaydın da SUS BARBATUS oynasaydık…...
Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor” Gülçin Manka
MankaFaruk Duman’ın hayalle gerçeği, doğa ile insanı masalla yoğurup yazdığı öyküleri, Hep Kitap tarafından “Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor” adıyla yayımlandı. Kitap, yazarın bugüne kadar yayımlanan altı öykü kitabını bir araya getiriyor. Şehir insanını kuşatan cansız nesneler dünyasından, keşmekeşten kopararak asıl ait olduğumuz doğal dünyaya götürüyor …...
1980 Sonrası Romanımızda Toplumsal Cinsiyet Ve Siyaset Edebiyatta Feminist Eleştiri Filiz Ak
Edebiyat, içinde çok sayıda başlık taşıyan bir alandır. Bu başlıklardan biri de edebiyat incelemesidir. Aytaç (2003: 97-104); edebiyat incelemesinde “kanıt ve yöntem” olmak üzere iki koşul bulunduğunu belirtir. Yöntem ne olursa olsun, belgeler gerektiğinin ve bu belgelerin de incelenen yapıtın içinde olduğunun altını çizer. İncelemeye destek olan ikincil kaynaklar olarak da “yazarın başka eserleri, yazarın biyografisi, eserin yazıldığı dönemle ilgili tarih, sosyoloji gibi alanlardan kitaplar, psikoloji, linguistik, mitoloji, din gibi alanlarla ilgili bilgiler ya da dünya edebiyatından başka edebi eserler” kullanılmaktadır. Aytaç’ın belirttiği inceleme yöntemleri de şöyledir: Pozitivist, psikanalitik, hesaplaşmacı, dilbilimsel, okuyucuya yönelik, felsefeye dayalı, metne bağlı, yapısalcı, yorumlayıcı (hermeneutik), Marksist, feminist incelemeler, alımlama estetiği ve çoğulcu inceleme....
DOSYA Manolya Berk
Bu öykü Ankara Tabip Odası 2018 Öykü Yarışması Birincilik Ödülünü almıştır. “Gözünün ortası niye beyaz?” Bu sorudan gına gelmişti. Kızı yakından görenler, sırf kendi meraklarını tatmin etmek için, pat diye bu soruyu soruyorlardı ona. Soru sorulanın hâletiruhiyesinin bir önemi yoktu nasıl olsa. Kaybını unutmasına fırsat vermiyorlardı, derinlik algısı olmadan yaşamak zorunda olduğunu hatırlatıp duruyorlardı böylece. Merakları, hiç doymayan bir canavar gibi, her daim aç’tı, önüne geleni parçalayıp yiyordu. Bu vaziyetin niye’sini bilen mi vardı sanki? Anne her seferinde başka bir hikâye anlatıyordu mesela. “Bakıcı kadın, seni yaz kış demeden dere tepe gezdiriyordu, mikrop kaptırdı, ondan oldu...
KAĞIT KESİĞİ Aslı Zorba
Dün cenazende hiçbiri bir anlam ifade etmeyen kelimeler arasında ismin geçtikçe adını koyamadığım garip bir duygu belirdi içimde. Tanıdık bir kelimeye rastlamanın verdiği mutluluk mu yoksa adına yüklediğim anlamların huzuru muydu bu bilmiyorum. Sanki bir el omuzuma değecek ve başımı çevirdiğimde yeşile çalan koca ela gözlerinle bana bakıyor olacaktın. Keşke olsaydı. Ama olmadı. Hayat, ölüm, dualar, uğurlamalar, özlem, dolmayan doldurulamayan boşluklar… Kalbime öyle bir yerleşti ki ölümün. Koca kötü huylu bir tümör gibi. Yanına ötesine berisine hiçbir şey yaklaştırmıyor. Yaklaşanı da kendine katıyor. Gün içinde geçen herhangi bir cümlede, bir fotoğrafta, bir yiyecekte hemen kendini hatırlatıp koca bir ağırlık bırakıyor sol yanıma. Kâğıt kesiği gibi yakıyor canımı. ...
YA SENETTE İMZA YOKSA! Meliha Yıldırım
Kıymetli evrak kasasının anahtarlarını almaya gidiyorum. Evet, dört anahtar da elimde duruyor. Kasadan senet portföyünü çıkarıyorum. Kasanın yanındaki boş masaya oturuyorum. Gözüm beş yüz bin liralık senedi arıyor. Portföyün içinde bir sürü göz var. Firma firma ayırmışlar. Onları da kendi aralarında tarih sırasına göre dizmişler. Düzenli ve titiz yerleştirilmiş olması güven veriyor. “Bunları yapan mutlaka senedin şekil şartlarına da dikkat etmiştir,” diye biraz rahatlamaya çalışıyorum. Bir taraftan senetlerden sorumlu operasyon personelini süzüyorum. O da yan gözle bana bakıyor. Bir şeylerin yolunda gidip gitmediğinden emin olamıyor. Tedirgin görünüyor. Soramıyor da. Hesaplamıştır kafasından. Olumsuz bir şey varsa “Üstüme kalmasın!” diye sormuyordur....
KAYIP Filiz Bilgin
Murat Kalfa, köylüsü bir kıza sevdalıydı. Uzun süre için için sevmişti. Yaptıkları her alyansa imrenerek bakar, boynunu bükerdi. Veya bu sevdayı bildiğinden Şükrü Usta’ya öyle gelirdi. Kalfa’sını yüreklendirmek ister “Git söyle sevdiğini artık kıza, söyle de sizin de yüzüklerinizi yapayım,” derdi. Murat Kalfa da her seferinde Usta’sının kendi için özel bir çift alyans yapacağına utangaçlıkla sevinirdi. Sonunda gayrete gelip kıza açılmıştı ama kızın ‘Olur,’ demesi için de çok uğraşması gerekmişti. İstemeye gideceklerini söylediğinde Şükrü Usta verdiği sözü tuttu. Murat Kalfa’nın gözlerindeki pırıltıya yaraşır bir çift alyans yaptı. Gerçekten de güzel bir tasarım ortaya çıkmıştı. Başkasına yapsa iyi para ederdi ama senelerdir yanında çalışan Kalfa’sına hastı o yüzükler.Murat Kalfa, köylüsü bir kıza sevdalıydı. Uzun süre için için sevmişti. Yaptıkları her alyansa imrenerek bakar, boynunu bükerdi. Veya bu sevdayı bildiğinden Şükrü Usta’ya öyle gelirdi. Kalfa’sını yüreklendirmek ister “Git söyle sevdiğini artık kıza, söyle de sizin de yüzüklerinizi yapayım,” derdi. Murat Kalfa da her seferinde Usta’sının kendi için özel bir çift alyans yapacağına utangaçlıkla sevinirdi. Sonunda gayrete gelip kıza açılmıştı ama kızın ‘Olur,’ demesi için de çok uğraşması gerekmişti. İstemeye gideceklerini söylediğinde Şükrü Usta verdiği sözü tuttu. Murat Kalfa’nın gözlerindeki pırıltıya yaraşır bir çift alyans yaptı. Gerçekten de güzel bir tasarım ortaya çıkmıştı. Başkasına yapsa iyi para ederdi ama senelerdir yanında çalışan Kalfa’sına hastı o yüzükler....
Toz Toprak İçindeki Anadol Gülçin Manka
Anlattığına göre, ikisi bizim 74 model Anadol’da gidiyorlarmış. Bahadır direksiyondaymış, babamsa arka koltuğun sağ tarafında tek başına oturuyormuş. Toz duman içindeki toprak yolda, Bahadır arabayı yavaş ve dikkatli kullanıyor olmasına rağmen yerden öyle bir toz kalkıyormuş ki sanki gerçek dışı, büyülü bir alemdelermiş. İşin garibi, sadece geçtikleri yerde değil, yolun ilerisinde de göz gözü görmüyormuş, sisten mi tozdan mı anlamadım, sadece arabanın önünü görebiliyordum, diyor anlatırken. Dedesinin niye yanında değil de arka sağda oturduğunu hiç düşünmemiş, neden hiç düşünmediğine şimdi hayret ediyormuş, o anda bunu çok doğal ve olması gereken bir şey olarak kabul etmiş; oysa arabada ikisinden başka kimse olmadığını düşününce bu çok da normal bir durum değilmiş....
‘Deli Üzerine’ Nezih Ş. Kuleyin
Dede Korkut Hikayelerinin en önemli kahramanlarından biridir Dede Dumrul. Akli dengesi bozulmuş insanlara verilen bu adın Türkçede özel bir önemi de vardır. Yergi anlamında ‘delidir ne yapsa yeridir’ de olduğu gibi kullanılırken diğer yandan ‘atın iyisine doru yiğidin iyisine deli derler’ biçiminde övgü için kullanımına rastlanmaktadır. Coşkun ve azgın biçiminde de kullanımı vardır. ‘Gelin karşıdan karşıya geçmeye çalışırken kendisini Kızılırmağın deli sularına kaptırdı’ cümlesindeki kullanım bunu göstermektedir. Osmanlı ordusunda tanımlı olmayan bir sınıf asker de deliler olarak adlandırılıyorlardı.Bunlar meydan savaşlarında bir düzene bağlı olmadan karşı safları yıpratmak amacıyla kurulmuş atlı ve savaş esnasında özel bir rol üslenmiş düzensiz birliklerdi....
İŞTİRAKİYUN Serdar Koç
İŞTİRAKİYUN - güvercinlerin dansı, güvercin uçuşu, Dersim dağlarında/ yalnızlıktan örselenmiş yapayalnız bir gezinti/ ölüm, anılardan belli belirsiz bir esinti…/ cüreti kuşanmıştı Mehmet Maçoğlu, dinledik Ankara’da/ ondaki tutkulu heyecanı, bizdeki hasbıhalle/ Tur’daki Musa misali, Ovacık’lı asasız gezgini…...
UFO Betül İğdeli
Ermenek’te bir arife günü, ölen büyüklerimizi ziyarete gidiyoruz. Bulutsuz bir gökyüzünde, güneşin öğle vakti insanları kasıp kavurduğu bir tepenin üzerindeki mezarlıktayız. Mezarlıktan kadim zamanlar- dan bugüne gelen şehrin manzarası büyüleyici. Panoramasını çekmeye çalışırken bir galaksi seyyahının teknesini (UFO, 5-6 metre civarında) tesadüfen fotoğrafladım....
Roman Tefrikası betül iğdeli
Roman yazma geleneğimizdeki gazete ve dergilerde görülen günlük Roman Tefrikalarını Günümüz Dünyasına taşımak istiyoruz.Genç yeteneklerin kendilerini gösterebilecekleri bu mecrada ürünlerini beklemekteyiz. Romanın yayını günlük olarak YazarDegisini Roman Tefrikası ekinde yayınlanacaktır. E posta : yazardergisi@gmail.com...