“İyi Düşün, Sadece Bir Hakkın Var.” Filiz Bilgin
Ebeveyn, çocuğun almak istediği kitap için İyi Düşün, Sadece Bir Hakkın Var.” Diyordu. Fuarda binlerce kitabın olduğu düşünülürse bir taneye nasıl karar verilebilir ki? Öte yandan her gördüğünü alıp sonra da okumayıp veya okuyamayıp ama aldığı için okuması gerektiği baskısı geldi aklıma. Buradan da kitap almanın daha doğrusu okuyacağı kitabı seçmenin emek isteyen bir süreç olduğu. Kitapları bir arada görerek değerlendirme, karşılaştırma olanağı okur için kolaylık. Ancak bu etkinliklerin senede bir kez yapılması okurun kitabı tanıması açısından eksiklik. Bu eksikliği, erişim imkânı basılı yayınlara göre çok daha kolay olan dijital yayınlarla doldurmak mümkün.. Bu cümle Ankara Kitap Fuarı’nda karşıma çıktı. Ebeveyn, çocuğun almak istediği kitap için son uyarısını yapıyordu. Fuarda binlerce kitabın olduğu düşünülürse bir taneye nasıl karar verilebilir ki? Öte yandan her gördüğünü alıp sonra da okumayıp veya okuyamayıp ama aldığı için okuması gerektiği baskısı geldi aklıma. Buradan da kitap almanın daha doğrusu okuyacağı kitabı seçmenin emek isteyen bir süreç olduğu. Kitapları bir arada görerek değerlendirme, karşılaştırma olanağı okur için kolaylık. Ancak bu etkinliklerin senede bir kez yapılması okurun kitabı tanıması açısından eksiklik. Bu eksikliği, erişim imkânı basılı yayınlara göre çok daha kolay olan dijital yayınlarla doldurmak mümkün...
Kadere “Nanik” Yapan Yazar: Fadime Uslu… Nilgün Çelik
Fadime Uslu’nun yazdığı güzel kitaplara, edebiyatına baktığımızda çok özel başarılara imza attığını görürüz. İlk öykü kitabı 2010’da yayımlanan Büyük Kızlar Ağlamaz. Sonra 2011 yılı Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görülen Gölgede Yaşamak, 2014’de Yaz Korkuları, 2016’da Yüzen Fazlalıklar ve 2019 yılında şahane bir kitap daha: Ay Eski Gün Işırken. Soluklanmadan hep çalışmak, hep çalışmak Uslu’nun yaşamı. Ama o yazar olmanın yanında aynı zamanda eş, aynı zamanda anne, aynı zamanda kardeş ve arkadaş. Çocuk kitapları denince de akla gelen isimlerden, Uslu. Sokağın Kuyruğu (2011), Çat Kapı Dayım (2012) ve Kaçak Kahramanlar (2014) adlı üç adet çocuk romanı da var. ...
Fadime Uslu ile Söyleşi Filiz Bilgin
Filiz Bilgin:Öykülerinizde okuru gündelik hayattan uzaklaştırarak metnin dünyasına yaklaştırmak için titizlikle atmosfer yarattığınız gözlenmekte. Sözcüklerle atmosfer yaratmak için betimleme , mekan, diyalog ve ritim gibi anlatım araçlarını ustalıkla kullanıyorsunuz. Bunların yanı sıra ilk kitabınızdaki “Büyük Kızlar Ağlamaz” şarkısı veya son kitabınızdaki “Kör Olası Çöpçüler” şarkısı gibi öykülerinizde şarkılara yer vermenizin nedenini atmosfer yaratmanın yanında sanatın dallarının birbirleriyle olan ilişkisinde arayabilir miyiz? Elbette arayabiliriz. Sanatı bir bütün olarak duyumsuyorum çünkü. Sanat bizden gündelik hayatın telaşını -kaygılarını dışarıda bırakmamızı beklerken bize tam da hayatın içinde olmamız için alanlar açar. Yaşamı anlayabilmek için yaşamın biraz dışına çıkmak gibi bir şey bu. Sonuçta sanat, üreten ve onu alımlayan kişilere yepyeni yaşantılar, deneyimler kazandırmaya çalışır, bu sırada birbiriyle sımsıkı ilişki içinde olduğu dallarıyla dayanışmaya girer. Öykü yaşamdır, yaşamaktır çünkü.iliz Bilgin:Öykülerinizde okuru gündelik hayattan uzaklaştırarak metnin dünyasına yaklaştırmak için titizlikle atmosfer yarattığınız gözlenmekte. Sözcüklerle atmosfer yaratmak için betimleme , mekan, diyalog ve ritim gibi anlatım araçlarını ustalıkla kullanıyorsunuz. Bunların yanı sıra ilk kitabınızdaki “Büyük Kızlar Ağlamaz” şarkısı veya son kitabınızdaki “Kör Olası Çöpçüler” şarkısı gibi öykülerinizde şarkılara yer vermenizin nedenini atmosfer yaratmanın yanında sanatın dallarının birbirleriyle olan ilişkisinde arayabilir miyiz? Elbette arayabiliriz. Sanatı bir bütün olarak duyumsuyorum çünkü. Sanat bizden gündelik hayatın telaşını -kaygılarını dışarıda bırakmamızı beklerken bize tam da hayatın içinde olmamız için alanlar açar. Yaşamı anlayabilmek için yaşamın biraz dışına çıkmak gibi bir şey bu. Sonuçta sanat, üreten ve onu alımlayan kişilere yepyeni yaşantılar, deneyimler kazandırmaya çalışır, bu sırada birbiriyle sımsıkı ilişki içinde olduğu dallarıyla dayanışmaya girer. Öykü yaşamdır, yaşamaktır çünkü....
Kaynak su derinlik Burcu Aydoğan Altın
İlk aklımda kalanlar bunlardı, kitaba ismini konduran Ay Eskir Gün Işırken öyküsünden. Başlangıçta bir neyzen çıktı sahneye sanki. Neyini üflerken bizi de kendi derinlerine ve dalgalarına götürdü. Derken usulca kıyıya bıraktı.Şimdi bir Hünkar'ın düğünündeydik…Bir ara başlayan vurmalı çalgıların eşliğinde kurulmuş bir ritim düzenli bir akışa geçmişti. Bu sefer de kafedeydik. Etrafta ölüler. Ya da onların canlı esvapları. Neticede hepsi oradaydı. Hepsinin de ayrı bir hikayesi vardı...
AY ESKİR GÜN IŞIRKEN
Aforizmaları olan bir yazar Fadime Uslu. Türkçeyi zenginleştiren, ifade etme gücümüzün sınırlarını zorlayıp genişleten aforizmalarla dolu her bir öykü. Her biri yerli yerinde özgünlüğü olan felsefe, psikoloji, resim, sanat, edebiyat gibi disiplin ve alanlardan beslenen aforizmalar. Boş sözcüklerden oluşan sloganlar değiller. Dopdolu temelleri sağlam oluşturulmuş aforizmalar. Pek çoğunu tırnak içinde alıntıladım yazının ilerleyen sürecinde. Kitabın adı ve daha da ileri gideyim tasarımı bile zaman sorgulamasını içeriyor. Bu felsefi boyutlu ama öykü içerikli sorgulama ilk öyküyle başlıyor kitabın son öyküsüyle doruğuna ulaşıyor...
FADİME USLU’NUN YÜZEN FAZLALIKLAR ÖYKÜ KİTABININ OLAY ÖRGÜSÜ ÇÖZÜMLEMESİ Meliha Yıldırım
Yüzen Fazlalıklar, bağımsız tek hatlı öyküler yerine iç içe girerek vücut bulmuş bir kitaptır. Birkaç bağımsız öykü dışında –Teke, Özgür Kedi Kokusu, Son Turna- tek olay çevresinde bir araya gelen, kendi içinde anlam ve yapı bakımından bir bütünlük manzarası arz eden unsurlardan oluşur. Olay örgüsü de bu birimlerin bir düzen içerisinde birleşmesiyle gerçekleşir. Kentli kadını merkezine alarak anlatılan öykülerin, göçebe bir kuş olan kırlangıç metaforu ile birleştirilmesi, okuyucu tarafından zenginleşip geliştirilecek bir gerçekliktir. Öykülerde verilmek istenen mesaja, uyandırılmak istenen estetik endişeye göre bir seçimin gerçekleştiğini görebilmek için olay örgüleri tek tek incelenmiştir....
Fadime Uslu ve Gölgede Yaşamak Aslı Zorba
“Fadime Uslu Sistematiği”nin ne anlama geldiğini kitabı okurken gördüm. Nedensellikten ve hikayenin döngüsünden kopmadan belirli bir sistematiğe oturttuğu karakterlerine “oyuncu” “anlatıcı” gibi isimler vermiş. Çünkü bu karakterlerin öyküdeki rolleri aslında tam da bu. Bunu yaparak bir bakıma kurgunun karakterler üzerindeki baskınlığını azaltmış ve anlatıma bir akıcılık kazandırmış. Kitapta beni en çok düşündüren karakter bana göre sisteme eleştiri niteliği taşıyan Oyuncu oldu. Kişisel beklentilerini ya da hırslarını bedenini teşhir ederek karşılamaya çalışan Oyuncu, değiştiremediği görüntüsü çağın gereksinimlerini karşılayamayınca bir sonraki adım olarak düşüncelerini teşhir etmek yolunu seçerek yazmaya başlıyor. Ve kitaptaki bir diğer karakter Anlatıcı bu durumu çok güzel bir cümle ile özetliyor. “Yazarlık onun yeni elbisesiydi ...
OYUNCU Betül İğdeli
Oyuncu olan kahramanımız, kasabanın sokaklarında onu doğuran Annesi ve içinde uyuklayan kızıyla dolaşır. Sanki yanındakine çevresini, karşılaştığı insanları anlatırken sinematogratif bir dil kullanır. Giyinirken kaliteli, terletmeyen sade ve dişiliğini eksiltmeyen çamaşırlar seçer. Kapı önlerinde taşlara serilmiş kilimlerde oturan , sebze ayıklayan şişman, ekşi ekşi kokan kadınlar görür. Onlar çocuklarına bağırırken yıllar önce aldırdığı çocuğun pişmanlığını duyar. Kendisi de onlar gibi esmer bir kadın olmayı ister. Terkedilmiş taş evlerde baykuşlar hayal ederken kasabanın kasvetli dar sokakları ona kendi içine bakmakmış gibi gelir....
Çocuğun Dünyasına Zenginlik Filiz Bilgin
Fadime Uslu’nun çocuklar için yazdığı kitapları, bir eğiticinin kaleminden çıktığı belli, titiz çalışmalar. Kitaplarında çocukların dünyalarına erişmeyi başarmış. Çocuğun kendine özgü bir dünyası olduğunu, çocuğun çevresini ve gerçeği algılamakta ve değerlendirmekte yetişkinden çok farklı duygusal ve bilişsel yaklaştığını gözeterek çocuğun algı, ilgi, dikkat, duygu, düşünce ve hayal dünyasına uygun eserler vermiş… Kitaplarda anlatılanlar, çocuğun duygu, düşünce ve hayal gücünü geliştirici biçimde kaleme alınmış. Ayrıca Kaçak Kahramanlar tam bir kaynak kitap. Yazar, anlatı içinde bir çok kitaba gönderme yaparak çocuk okuru yazarın süzgecinden geçmiş başka kitaplara da yönlendiriyor....
TÜRK EDEBİYAT TARİHİNİN YİTİK BELLEĞİ: Murat Uraz Nezih Ş. Kuleyin
İki bin on bir yılının sonbaharında Hacettepe Mezunları Derneği olarak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadın Edebiyatçılar Sempozyumu ve Sergisini yapmaya karar vermiştik her ne kadar bende yeteri kadar yayın olsa da yine de bu konuda yazılmış olan kaynaklar için sahafları tarıyorduk. Oldukça pahalı bir kitap vardı adı Resimli Kadın Şair ve Muharrirlerimiz. Yazarı da Murat Uraz. Ben bu adı hiç duymamıştım ama kitap 1941 yılında basılmıştı ve günümüzde bile kaynak olarak kullanılabilecek nitelikte idi. O günden itibaren Murat Uraz’ı merak etmeye başladım. Önce genel ansiklopedilere baktım ve hayret, ne Ana Britanica’da ne Meydan Larouse’da hatta herhangi başka bir genel ansiklopedide Murat Uraz ile ilgili en ufak bir bilgiye rastlayamadım. Daha da önemlisi bu yazarımızın İnternet dâhil hiçbir ortamda resmi de yoktu....
TÜRK EDEBİYAT TARİHİNİN YİTİK BELLEĞİ: Murat Uraz Nezih Ş. Kuleyin
İki bin on bir yılının sonbaharında Hacettepe Mezunları Derneği olarak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadın Edebiyatçılar Sempozyumu ve Sergisini yapmaya karar vermiştik her ne kadar bende yeteri kadar yayın olsa da yine de bu konuda yazılmış olan kaynaklar için sahafları tarıyorduk. Oldukça pahalı bir kitap vardı adı Resimli Kadın Şair ve Muharrirlerimiz. Yazarı da Murat Uraz. Ben bu adı hiç duymamıştım ama kitap 1941 yılında basılmıştı ve günümüzde bile kaynak olarak kullanılabilecek nitelikte idi. O günden itibaren Murat Uraz’ı merak etmeye başladım. Önce genel ansiklopedilere baktım ve hayret, ne Ana Britanica’da ne Meydan Larouse’da hatta herhangi başka bir genel ansiklopedide Murat Uraz ile ilgili en ufak bir bilgiye rastlayamadım. Daha da önemlisi bu yazarımızın İnternet dâhil hiçbir ortamda resmi de yoktu....
Salda’nın Rengi Gülçin Manka
Geldiklerinde, karavanın küçük ocağında yumurta yapmak için tavaya tereyağı koyuyordum. Dışarıda kahvaltıyı hazırlayan Kadir’e kapıdaki tülün arasından mercimekli börek tabağını uzatırken, “Kahretsin!” diye bağırdı. Bakışları uzaktaki sabit bir noktada, taş gibi duruyordu. “Buraya geliyorlar!” “N’apalım, gelirlerse gelsinler…” dedim ama kalbim pır pır etmeye başlamıştı....
Kader- Keder Naki Selmanpakoğlu
Hiç kalbinizin sesini dinlediniz mi? Öyle değil! Dinleme aletini kulağınıza takıp kalp sesinizi. Atışını, gözleriniz kapalı. Lup dup… Lup dup… Lup dup… O anda, kendinizi eyleyeceksiniz… Dinlediniz mi? Dinleyin. Küt küt atmaz. Güp güp, hiç atmaz. Diyelim ki aletiniz yok. Yastıkta duyulan kalp sesleriyle idare edin. Kafayı yastığa yasladığınızda sıkışan kulak damarlarından gelen sestir bu....
Kenafir Gözlü Tuba Aksu
Roman yazma geleneğimizdeki gazete ve dergilerde görülen günlük Roman Tefrikalarını Günümüz Dünyasına taşımak istiyoruz.Genç yeteneklerin kendilerini gösterebilecekleri bu mecrada ürünlerini beklemekteyiz. Romanın yayını günlük olarak YazarDegisini Roman Tefrikası ekinde yayınlanacaktır. E posta : yazardergisi@gmail.com...
Adım Fuat; Ali’nin ölü çiçek bahçesiyim Duygu Aydoğdu
Ölü yıkamaya alışkındı Fuat. On sekiz yaşında babasını yıkamak için o da içeri girenlerdendi. Hayatın en acımasız yanını o zaman görmüştü. Ölümle konuşmaları o zamandandı. Ölüm neydi ve gassal olmak nasıl bir şeydi? Ne olur ne olmaz diye yanına aldığı ajandasını eline aldı. Sayfalarını çevirdi. Şiirini okuttu Muhabire. “Bu benim ölüm için yazdığım küçük bir şiir.” Şimdi ne desem de ele versen kendini ve ne desem de gelmesen. Nasıl bakarsın suje obje ilişkisine sen bilen biz bilinen mi? Yoksa giden oyuncaklarım da ayrı yerlerdeler mi? Bir varmış bir yokmuş misali…...
SAVRULMA M.Reşat Suyusal
“Ne oldu sana çoban, nerede neşen, kahkahaların, masalların? Bembeyaz kesilmişsin.” “Ben bir çobanım çocuk, bedeni de ruhu gibi eskiyen. Süt ve ekmekten başka bir şey yemem, içmem. Bir yıllığına ömrümü kiraladım bu dağlara, kuşlara, koyunlara, babana. Daha önceleri de başkalarına. Ucu görünmeyen bir tutsaklık ne kadar da çekilmezdir bilir misin? Annem anlatırdı çocuk: Avcı ceylana bir ok atıp yaralamış. Ceylan safiyane dönüp sormuş: ‘Ben sana ne yaptım? Neden vurdun beni?’ Avcı, ‘Sen bilmez misin, ceylanın kaderi vurulmak, avcınınki de vurmaktır’ demiş. Bunun üzerine ceylan haykırmış: ‘Bu yarayla ölmezdim ama bu haberle yaşayamam”...
KURŞUNLU HAMAMI Gülsüm Bülbül
Nilgün Çelik: Bu roman nasıl oluştu? Adı neden SUS BARBATUS? Faruk Duman: Sus Barbatus, Artvin dolaylarında dolaştığım sırada aklıma geldi. Köylülerden biri, yoksul birinin bir domuz avlamaya karar verdiğini, bunu sonra götürüp büyük otellere satarak para kazanmayı umduğunu söylemişti. Bu Anadolu’da yaygın bir sohbet konusudur. Domuzu vurursunuz ama size yardım edecek bir kasap bulamazsınız. Ben bunu iyi anlatacağımı düşündüm. Sus Barbatus adı da buna bağlı olarak geldi; Latince bir isim. ...
DENEME HAKKINDA BİR “DENEME” Dr. Halit Suiçmez
Deneme bir yazınsal türdür. Bir yazarın bilim, felsefe, yazın ve sanat konuları üzerinde kişisel düşünce ve duygularını içtenlikle dile getirdiği bir düzyazı türüdür. En sevdiğim edebiyat dallarından biridir deneme. Konuyu özgürce seçersin. Yazıda düşünsel boyut ağır basar. Bir konuşma-sohbet havası içinde, güler yüzlü, iddiasız, samimi bir tarzda yazarsın anlatmak istediklerini. Şişinmeden, böbürlenmeden, bilgiçliğe kaçmadan.. Bu türün babası 16.yüzyılda Fransız yazar Montaigne’dir. Yazar, “yeni bir edebiyat türünü deneme” anlamında deneme kavramını ilk kullanan kişidir. O günden beri bağımsız bir yazın alanı olarak büyük bir gelişme göstermiştir. Denemeci öne sürdüğü her düşünceyi kanıtlama peşinde değildir. Denemeyi makale ve eleştiriden ayıran yönü burasıdır. Çünkü bilgilendirme ve öğretme temel amaç değildir denemede. Ünlü denemecimiz Nermi Uygur’a göre: “…yaşantı insanıdır denemeci, yaşantı sanatçısıdır, yaşantılaştırdıklarını yazar.” Ciddi sorunlardan bile söz ederken gülümser denemeci. Vedat Günyol’un “Güleryüzlü Ciddiyet” isimli kitabı buna güzel bir örnektir....
Gölgeler Özlem Doğan Kaşırga
(2 Temmuz’a acımla…) Bozkırdan geliyorum/ Yüz çevirmeyin/ Ezgisi yarım bir türkü biliyorum/ Mora küsen menekşeler/ Madımağa düşman topraklar/ İnsandan ürken güvercinler/ Bu türküyle uyanacaklar/ Islık çalmayı unutan kavaklar/ Mürekkebi ağlayan kalemler/ Suyu sevmeyen temmuzlar/ Sakın düşmeyin!/ Gökkuşağını bekleyen çocuklar/ Bozkırlarda...