...
Başlık : ÜRETKEN GENÇLİK...
Yazar : Dr. Halit Suiçmez

                            

Yazı bir toplumsal ihtiyaçtır.
Yazar bir bakıma bu ihtiyacı gözleyen, saptayan kişidir.
Yazarak topluma bir ölçüde katkı veren, gereksinimleri olumlu çizgide yönlendirmesi gereken yazarlar aydın sorumluluğunu yerine getirirler.
Örneğin, bu günlerde daha çok da siyasal düzlemde, gençlik üzerine tartışmalar yapılmakta.
Nasıl bir gençlik, isteniliyor, gençlere ve eğitime yönelik politikalar ne olacak?
Elbette bize gerekli olan, hiç tartışmasız, üretken bir gençliktir.
Çünkü eğitimde dünya sıralamalarında epeyce gerilerdeyiz.
Çünkü gençlerde işsizlik oranımız yüzde 25'lerde...
Gençler toplumun içinde bir gizli cevher gibidirler.
O cevheri bulup, keşfedip, işleyip pırıl pırıl bir madene dönüştürecek olan da öğretmenler ve eğitim politikasına yön verenlerdir.
Çocukları daha küçük yaşlardan itibaren yetenekli oldukları alanlara yönlendirmek de başta sorumlular olmak üzere tüm toplumundur, ailelerindir.
Bizim tüm kesimleriyle ve katmanlarıyla bütün toplumumuzu kaynaştıracak olan temel bağımız "üretkenlik" olmalıdır.
İnsanın yeryüzündeki esas amacı da budur:
Var olan potansiyelini bilmek, geliştirmek ve toplumun gelişmesi yönünde onu en üretken biçimde değerlendirmek...
Üretken bir gençlik hedefimiz, esasında eğitimin temel amaçları arasına alınmalıdır.
Çünkü gençliğe bu ilke benimsetilip, içselleştirilirse toplum ve birey için en akılcı yönelimleri kendisi bulacak ve uygulayacaktır.
Sonuçta; başka, şu, bu gençlik değil, ÜRETKEN GENÇLİĞE ihtiyacımız var.
Peki, nasıl olacak bu iş denilirse, eğitimde, üretimde, kültürde, günlük yaşamda nasıl bir yol, yöntem gerekli diye soruluyorsa, onu da gelecek yazılarda ayrıntılı olarak tartışırız.
Çünkü bu konunun hem teknik, hem kültürel, hem siyasal, hem de sosyo-ekonomik boyutları bulunmaktadır.
Bu yazıda daha çok çocuklarımızın, gençlerimizin ve hatta yetişkin tüm bireylerimizin yaşam sevinçlerine ilişkin birkaç öneriyle yetinelim;
İnsanın yüreğinde yerleşik sevinçler olmalıdır.

Yerleşik Sevinçler..

Bu bazen bir veya birkaç kişi, bazen bir duygu-düşünce, bazen bir konu, meslek, tema, bazen de bir bölge, yöre, ağaç-çiçek olabilir. İnsan ona tutunur. İçindeki sevinç kişinin sonsuz yaşam enerjisidir. Hayatın bitmez acıları, bunaltıcı kederleri yürekteki sevincin aydınlığında dağılır.
Örneğin aşk, çok hareketli bir duygu, anlaşılmaz bir yürek yoğunluğudur ama yerleşik bir sevinç olduğunda çok tatlı gülümsetir insanı hayata ve çevresine…
Örneğin sevgi, birbirlerini geliştiren güvenilir kişiler arasında yaşanıyorsa sevinç pınarları hiç kurumaz dostların…
Yerleşik sevinçler yelpazesi kişinin doğa- toplum-insan-bilim-sanat ilişkilerinde sonsuz bir çeşitliliği içerebilir. Bazen dalından kopmuş havada süzüle süzüle inen ufacık bir yapraktadır o...
Bazen maviliklere turuncu bir kızıllık bırakarak batmakta olan bir güneşte..
Bazen de keyifli bir öğle yemeğinden sonraki sohbette iki eski dostun sigaralarından bir nefes çektikten sonra havaya üfledikleri dumanın kıvrımlı dansındadır..
Bakın çevrenize, çok yerde, birçok anda bu sevinç vardır aslında. Biraz gizli biraz da nazlıdır.
Yakından hatta çok yakından bakmanızı ister. Gereksiz detaylarda kaybolmamanızı, bir de insana dair her şeyde büsbütün dışında olmamanızı öğütler hayatın umulmadık sevinçleri..
“Seni gördüm, sesini duydum, yazını okudum, özledim” diyebilmektir, yerleşik bir sevinç..
Eşiniz, işiniz, çocuğunuz, mesleğiniz, hayalleriniz ve özleminiz, neler, kimler var içinizde yerleşik sevinçlere terfi ettirdiğiniz?
Her an sizi yaşama gülerek ve dirençle bağlayan, size üretme, paylaşma gücü sağlayan…
“Evet, evet sen eski dostum içimdeki en yerleşik sevinçlerden birisin.” dediğiniz kaç insan var? Bitmez bir insan-evren- doğa sohbetinde fikirlerin, sözcüklerin tılsımlı okyanusunda birlikte kulaç attığınız dostlar…
Hayat içimizdeki sevinçleri yeşertmede çok cimri olabilir, ama bizler dostlarımıza özen gösterdikçe yaşam daha güzelleşecek, iç denizlerimiz daha bir ısınacaktır.
Belki de farkında değiliz, ama çok şey içimizde başlar, yine önce içimizde biter…
Ozanlar boşuna “kendini bil” dememişler, tutunalım “içimizdeki sevinçlere..
Nasıl olacak içimizde”, yerleşik sevinçler?..
Kestirmeden bir yanıt şu;
Çocukları ufku görerek büyütmek... Onlara geniş ufuk çizgilerini hep göstermeliyiz.
Kanımca her yöne doğru uzayıp giden sonsuz ufuk insana iki şey kazandırıyor;
Birisi, genişlik duygusu, diğeri de derinlik duygusu..
Coğrafyaların çokluğu ile tarihin-uygarlıkların derinliği..
Tarih ve coğrafya bilgisi ve bilinci.. iki bilimden biri doğa biri de insan..
Yeryüzündeki tüm bilim serüveni de bundan ibaret.
Çocuklarımız ve gençlerimizin en zayıf oldukları nokta “akıl yürütme” ve “yorumlama” konularında oluyor.
Bu da bizi eğitim konusuna ve eğitimin felsefesine getiriyor.
Çünkü bir şeyin felsefesini konuşmak onun özünü konuşmaktır.
Eğitimin felsefesinde soruyoruz.
Eğitim nedir, niçin yapılır, ne, neden, nasıl, kimler için, ne amaçla gerçekleştirilir?
Amaç, insanın(çocuğun-gencin) içindeki potansiyeli keşfetmek, geliştirmek ve toplum için kullanmaktır.
Yine “eğitim felsefesi” yaparak soruyoruz:

Bizim çocuklarımızın potansiyellerini en çabuk biçimde, en kapsamlı ve doğru biçimde keşfedip geliştirecek bir sistemimiz var mı?
Eğer varsa ve uygulayabiliyorsak niye TÜİK anketlerinde “meslek mutsuzları” yüzde 80 çıkıyor?

Batıda akıl yürütme konusunda, “düşünme sanatı”, “yaşama sanatı” gibi kitaplar, deneysel metotlar, dersler var ve bunlar ta 1970’lerde başladı.
Bizde” eleştirel düşünme”, mantık, felsefe gibi dersler ya seçmeli ya da saati az ve yetersiz boyutta.
Gelecek yazılarımızda, “çocuk felsefesi ve çocuklar için felsefe” konularına da bir giriş yapalım ve böylece “eğitimde felsefe” içerikli yazılarımızı genişletelim.

Sevgiyle- üretkenlikle kalın…

Sayfa : 9