...
Başlık : Şule Şahin'le Söyleşi
Yazar : Aslı Zorba

  1. Edebiyat ve özellikle yazmaya olan ilginiz ne zaman başladı?

Edebiyata ve okumaya olan ilgim ilkokul 2. Sınıfta ayağımın kırılması nedeniyle bütün bir yazı ayağım alçıda geçirirken başladı. Yaz sonunda ayağım iyileştiğinde yaşıtlarıma göre çok gelişmiş bir kütüphanem ve okuma zevkim oluşmuştu.

Sonrasında da beni o yaz boyunca yalnız bırakmayan kitapları ve okumayı ben de hiç bırakmadım. Sadece edebi kitapları değil, bulabildiğim ve bana ufuk açan her şeyi okudum. Gazete, ansiklopedi, dergiler, kitaplar, kitaplar… Okuduğum çocuk kitapları bitince sıra babamın Varlık Yayınları kitaplarından oluşan kitaplığına gelmişti. Çok şanslı bir çocuktum çünkü babamın kitaplığı bana sunulmuş bir vaha gibiydi. Evdeki kitaplar bitince yan komşumuz imdadıma yetişti. Artık küçük yaşıma rağmen büyüklerin okuduğu romanları okumaya başlamıştım ve okumanın tadına varmıştım. Yazmaya herkes gibi şiirle başladım. İlkokul 3. Sınıfta Mutluluk diye bir şiir yazmıştım, sanırım ilk şiirimdi. Sonrasında Fen bölümünde okumama rağmen hep Türkçe ve Edebiyat hocalarımdan kompozisyon derslerinde en yüksek notları ve övgüleri almaya başlayınca güzel yazabildiğimi fark ettim. O gün bugündür yazıyorum. Ancak her zaman yazma seminerlerindeki öğrencilerime de söylediğim şeyi şimdi tekrar edeyim; İyi yazmak İçin öncelikle iyi bir okur olmalısınız. Farklı yazar ve konuları okurken hem dağarcığınızı doldurmalı hem de hangi türde nasıl bir üslupla yazacağınıza dair bir görüş oluşturmalısınız.

90’lardan itibaren öykülerim öykü dergilerinde yayınlanmaya başladı. Roman yazmaya ise çok önceden karar vermeme rağmen ancak 2000’lerin başında başlayabildim. İlk romanım ve psikolojik polisiye serisinin ilk kitabı Kopmuş İp 2003 yılında yazıldı ve 2005 yılında yayınlandı. 2008 yılında ikinci romanım Kocama Tuzak Kurdum ve serinin üçüncü romanı Kırmızı Kadifenin Sırrı 2012’de okurlarla buluştu. Son kitabım Romandrama bilimsel psikoloji kitabı olarak 2020 Ocak ayında yayınlandı. Bu kitap diğerlerinden farklı olarak hem uygulamalı psikolojik kendine yardım kitabı türünde kişisel gelişim ve yaratıcı yazma alanlarında kendilerini geliştirmek isteyenler için hem de alanda çalışan psikologlar için bir rehber kitap niteliğinde. Yazdığım 4 kitabı öncelikle kendim için yazdım ama yazarken çok zevk alarak yazdığım İçin sanırım beklemediğim kadar büyük bir okur kitlesinin oluşmasına ve pek çok güzel geri dönüşler almama sebep oldu. Bu nedenle şimdi geçmişe bakınca iyi ki okumayı çok erken yaşta keşfetmişim ve bugüne gelen yapı taşlarını tek tek döşemişim diye düşünüyorum.

2) Mesleğinizin edebiyata yönelmenizde ya da oluşturduğunuz karakterler üzerinde etkisi oldu mu?

Klinik psikolog olarak psikoloji ve edebiyatın böylesine iç içe geçmiş olması sayesinde, psikoterapilerde zaman zaman edebiyattan, yazdığım romanlar ve verdiğim yazma seminerlerinde ise psikolojiden sıklıkla yararlandığımı söyleyebilirim. Edebiyata psikolog olmadan çok önce bir okur olarak yönelmiştim ancak Psikolog olmamın insan davranışlarını anlama ve yorumlama konusunda özellikle karakter yaratırken ve yarattığım karakterlerin olaylar karşısında gösterdiği tepkileri analiz ederken çok işime yarıyor. Aslında edebiyat ve psikoloji iç içe, birbiriyle etkileşim halinde olan iki alan. Hem Üniversitelerin psikoloji bölümlerinde verdiğim “Edebi Eserler İzdüşümünde Psikopatoloji” derslerinde, hem de uygulamalı Romandrama derslerinde edebiyat ve psikoloji ilişkisine özellikle değinirim. İnsanı ve insan davranışlarının arka planını, yaşantılarından yola çıkarak ele almaları nedeniyle psikoloji ve edebiyatın kesiştiği ve etkileşim içinde olduğu pek çok ortak nokta var. Bu etkileşim; Freud’un geliştirdiği psikoloji kuramlarını, okuduğu Homeros, Sofokles, Shakespeare gibi yazarların eserleri ile örtüştürmesi ile başlamıştır diyebiliriz. Özellikle edebi eserlerde yaratılan karakterlerin olaylar karşısında gösterdiği tutumlar, edebiyatta kurgunun akıcılığını sağlarken, psikolojide karakter analizi kişilerin ruhsal gelişimine ışık tutar.

3) Psikolojik polisiye alanında yazıyorsunuz. Polisiyeye yönelmenizin nedeni ne?

Polisiye, macera ve gerilim romanları ve filmleri eskiden beri en sevdiğim tür. Roman yazarken de en sevdiğim türde yazmak istedim ve polisiyeye yöneldim. Tüm romanlarımı öncelikle kendim için yazıyorum. Polisiye romanlarımı, kendim nasıl bir polisiye okumaktan hoşlanıyorsam o şekilde yazıyorum. Zaman zaman kitaplarımdan birini açıp bir kaç bölümünü okurken, sanki ben yazmamışım gibi sürükleyici bir kurgusunun ve konusunun olması hoşuma gidiyor. İşin güzel tarafı, benim yazdığım polisiye türünü seven pek çok okur olduğunu ilk kitabım piyasaya çıkıp da büyük ilgi görünce öğrenmiş oldum. Kitaplarım basıldıktan sonra bu kadar çok okurumun olacağını tahmin etmemiştim ama anlaşılan onlar da benim gibi sürükleyici bir kurgu ve konuyu seviyorlar. İlk romanım Kopmuş İp’i yazdıktan sonra yeni bir roman yazma niyetinde değildim ancak Kopmuş İp’i ve oradaki karakterleri çok seven okurlarım, bu maceranın devamını yazmamı istedikleri için serinin diğer kitapları da birbirini takip etti.

Hepsini hem peş peşe, hem de tekil olarak okunabilecek şekilde yazdım. Hangi kitabı önce okuduğunuzun bir önemi yok. Her birinde başka olaylar var ama bazı karakterlerin devamlılığını tüm romanlarımda bulabiliyorsunuz. Serinin son kitabı Kırmızı Kadifenin Sırrı romanında ise tüm karakterleri yeniden buluşturdum. Bu da okuyucuya benim bir teşekkürüm niteliğindeydi.

Şimdilerde yazmakta olduğum yeni romanı. bir terapi- macera romanı. Yazarken keyifle yazıyorum umarım okurlarım da okurken aynı keyfi alırlar.

4) Gerek karakter yaratırken gerekse olay kurgularını oluştururken, gerçekten esinlendiğiniz; ya da daha önce gerçek hayatta karşılaştığınız bir karakteri konu aldığınız oldu mu?

Derslerimde söylediğim bir söz vardır; İnsan kişiliği bin parçalı bir mozaiktir. Aynı şey romanlar İçin de geçerli. Romanlarımda yarattığım karakterlerin bin parçalı mozaiğinin içinde kimi yönleriyle, gerçek hayattaki birileri ile örtüşebilir ama kimi yönleri de tamamen alakasız olur. Burada önemli olan o karakterin özelliklerinin anlatılan öykü içinde doğru konumlanması ve kurguya katkısının olmasıdır. O nedenle, ben dahil herkesten ve her şeyden bir tutam tüm romanlarımda olur ancak bu, kimsenin “Aa beni yazmış” diyeceği bir boyutta olmadı ve olmaz. Çünkü ben biyografik romanlar yazmıyorum, kurguya dayalı psikolojik polisiyede bire bir bir kişi veya olayı almak çok da mümkün değildir.

5) Son dönemde psikolog - danışan arasındaki gerçek hayat hikayeleri popülerlik kazandı. Kitaplarda, dizilerde fazlasıyla görüyoruz bunu. Hem mesleğin içinden hem de yazan biri olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? İnsanlarda gerçek hayat hikayeleri daha mı fazla merak uyandırıyor?

Tabi mutlaka insanlarda gerçek hayat hikayeleri daha çok ilgi uyandırıyor çünkü o canlı olaya tanıklık etmiş gibi hissediyorlar kendilerini. Ancak öte yandan kimse de, kendi öyküsünün başkaları tarafından konuşulmasını istemiyor. Mahremiyet ve etik burada devreye giriyor. Ben kişisel olarak, “Biri bizi gözetliyor “ evi gibi hayatların gözlenmesini doğru bulmuyorum. Bire bir yaşam öyküsü yazmak yerine o karakteri başka karakterler ile harmanlayıp bambaşka bir hikaye çıkarmak benim için çok daha ilgi çekici.


6) Peki anlatımlarda gerçek isimler kullanılmasa da, bu durumu etik buluyor musunuz?

 

Bu tamamen, yazar ve konu olan kişiye ait olan kişisel bir konu. Ben tercih etmiyorum ama dediğim gibi bu benim yepyeni karakterler ve olaylar yaratma istediğimden kaynaklanıyor. Kişilerin mahremiyetine dikkat edildiğinde etik konusu daha tolere edilebilir hale geliyor. Ancak unutmamak gerekir ki; Mahremiyet ve Etik çok ince bir çizgi ve o çizgide kalabilmek büyük bir duyarlılık istiyor.

7) Kendi kitaplarınızın senaryoya aktarılmasını ister misiniz?

Tabi çok isterim, karakterlerimin canlanması ve ete kemiğe bürünmesi çok hoş bir duygu. Hatta ilk romanım Kopmuş İp’in senaryosu da yazıldı ve önemli bir dizi film şirketi ilgilendi. Ancak malum sıkıntılı süreç nedeniyle rafta bekliyor. Umarım bir gün hepsi dizi veya film olarak izleyicilerle de buluşur.

8- Biraz da 16 yıl önce kurduğunuz ve çok büyük bir grup haline gelen Edebiyat Kulübü ile ilgili konuşalım. Bu kulübü kurma amacınız neydi ve kurarken bugünleri hayal etmiş miydiniz?

Edebiyat Kulübü’nü kurarken amacım; Benim gibi okumayı seven ODTU mezunlarının paylaşım yapacakları bir edebi platform oluşturmaktı. Böyle bir platform eksikliği nedeniyle sezgilerim bana çok ilgi göreceğini söylemişti ama bu büyüklüğe erişeceğini ben de tahmin etmemiştim. 16 yıldır her yıl belirlediğim okuma listesi ve tema çerçevesinde yüzlerce kitap okuduk ve akademik sunum düzeyinde harika paylaşımlar yaptık. Bu süre zarfında katılımcı sayımız 1600 kişiyi geçti. İçimizde edebiyatciların yanı sıra çok değişik meslek grupları var ama hepimizin ortak ilgisi edebiyat üzerine. Böylesi bir ortamda olmak kuşkusuz son derece besleyici ve ufuk açıcı. Katılmak İçin ODTU mezunu olma şartı yok, bana İnstagramdan ulaşıp katılım bilgilerini veren arkadaşları gruba ekliyorum. Pandemi nedeniyle toplantılarımızı Online olarak yapıyoruz ve bu sayede eskiden Ankara ile sınırlıyken, yurt dışında yaşayan arkadaşlar da dahil olmak üzere şimdi tüm Türkiye’den katılımcılarımız var. Hepimiz için nefes alabildiğimiz ve güzel paylaşımlar yapabildiğimiz bir alan Edebiyat Kulübü.

9- Psikoloji ve edebiyat alanlarında çalışan bir akademisyen ve terapist olarak, bu durum yazma seminerlerinize ve grup psikoterapileri çalışmalarınıza nasıl yansıyor?

Psikoloji ve Edebiyat öylesine iç içe alanlar ki, ben de verdiğim derslerde ve açtığım Yaratıcı Yazma Seminerlerinde yoğun olarak psikolojik derinliği olan ve yazarken kişiye iyi gelen ve sağaltan ip uçları üzerinde duruyorum. Katılımcılar, hem okuyana hem de yazana iyi gelen metinler yazmayı öğrenirken, yazma tekniğini de içselleştirmiş oluyorlar ve önlerinde bir kapı açılmış oluyor. Karakter analizi yapmayı, cümleleri psikolojik bir altyapı içinde yazmayı ve olayları gelişimsel bir süreç içinde okura sunmayı öğreniyorlar. Öte yandan psikodrama psikoterapi gruplarında da tam tersine bu sefer katılımcılar kendi yaşantılarından yola çıkarak bir edebi eserle özdeşim kurmayı ve o eseri yeniden kurgularken kendilerini de iyileştirme becerilerini kazanıyorlar. Yani kısaca her iki alan içinde birbirini besleyen doğru noktalardan hareket ederek kendimize iyi gelen kazanımlar ediniyoruz.

10- Yazdığınız ve okurla buluşan dört kitabınız var. Bunlardan üç tanesi polisiye. Ancak dördüncü ve son kitabınız bilimsel psikoloji kitabı olan romandrama. Biraz da romandramadan bahseder misiniz?

Romandrama; Psikodrama Teknikleri ve Edebiyatı aynı çatı altında bulunduran bir kitap. Bir kendine iyi gelme kitabı… Yıllardır bireysel ve grup terapisi alanlarında ve uluslararası alanda onaylı psikodrama terapisti olarak yaptığım çalışmalar sonucunda Romandrama ortaya çıktı. Okurun kendi seçtiği ve özdeşleştiği baş ucu kitabı kanalıyla kendi özüne doğru ilerlemesi, kendisini tanıması ve yaşadıklarını anlamlandırması temeline dayanıyor. Psikodrama teknikleri ile bireysel ve grup Romandrama çalışmaları yapmak mümkün. Açtığım Romandrama seminerlerinde, isteyen psikolojik kısmını, isteyen edebi kısmını ön plana alabiliyor. Aynı zamanda uygulamalı bir kitap olarak, kişisel gelişim isteyenlerin yanı sıra psikoloji alanında çalışanlara da kaynak kitap niteliğinde hazırlandı. Ayrıca yaratıcı yazarlık açısından da kendi yazma serüvenine çıkmak isteyenler için bir kılavuz niteliğinde. Böylece hem edebiyat hem de psikoloji açısından tam bir izdüşüm yaratıyor.
 

Bu güzel röportaj İçin çok teşekkür ederim.

 

Sayfa : 4