...
Başlık : SUDA BULANIK OYUNLAR
Yazar : Betül İğdeli

Cemil Kavukçu’nun bu romanı hemen her gün onlarca insanın öldüğü, bombaların patladığı yetmişli yılların  karanlık günlerinde şehre okumaya gelmiş taşralı bir genç olan, Tarık’ın yaşamını anlatan bir nesil romanıdır.  Roman kahramanları farklı olsa da  Suda Bulanık Oyunlar, yazarın  ilk romanı Dönüş’te  12 Eylül sonrasını anlattığı  dönemin  öncesini anlatan  bir nehir roman gibidir. Tarık üniversitede okuyan tüm öğrenciler gibi  taraf tutmak  zorunda  kalır.  Kahramanımız tuttuğu tarafın bir sempatizanıdır ama derinlemesine bir bilgisi ve inancı yoktur. Ötekilerden farklı olarak  hatıra defterlerini andıran mektuplar ve şiir yazan daha çok kendi sorunlarıyla uğraşan hassas biridir.

Kaybettiği babasıyla  ilgili sorunları aşamamış, taşradan büyük kente gelmenin yalnızlığı içinde üstelik geldiği bu kentte bir kız arkadaşı da olmayan, cinsel açmazların içinde kaybolmuş ve kendini derslerine veremeyen biridir. O kendini kentin içinde akarken atıklarla foseptiğe dönüşen artık içinde canlı barındıramayan  adının tersinden yazılışı yüzünden  Kırat adını verdiği ırmakla özdeşleştirir. Doğduğu yerlere tertemiz olan  kaynak sularının  kentte ölmesiyle kendi kafasındaki  bulanıklık ve kargaşa arasında paralellik kurmaktadır.

İçe dönük ve duygusal biri olduğu için, evini paylaştığı  arkadaşı Yaşar’a  bile sıkıntılarını anlatamaz. Yalnızlığını paylaşabileceği kimse bulamadığından mektuplar yazar, kendi kendine konuşur, Kırat boyunca  yürüyüşlere çıkarak düşler kurar. Cinsel  sorunlarıyla baş edemediğinde, seks filmleri oynatan sinemalara  gider. “ Sinema cehennemleri” dediği sadece erkeklerin gittiği ve  onların sorunlarını çözmek bir yana onları kışkırtan, sapkınlaştıran bu filmleri izlediğinde pişman olan ve duygusal olarak yıpransa da bu alışkanlığından vazgeçemeyen kahramanımızla Türk sinemasının inişe geçtiği zamanlara  da şahit oluruz .

Tarık  “sinema cehennemleri”nden kurtuluşu olarak görmesi doğrultusunda yaşadığı kentte bir kız arkadaşının olmasını ister. Yaşar ve kız arkadaşı Asuman’ın tanıştırdığı Seher ile yaşamında  hissettiği boşluğu doldurmak ister.  Tarık, tanıştıkları zaman   Seher’e karşı herhangi bir çekim duymamış, hoşlandığı tiplerden olmayan bu kızla yaşadığı ilişkiyi tamamen fiziksel gereksinimlerine dayandırmıştır. Asuman’ın sekspalitesini düşünmekten kendini alıkoyamayan kahramanımız Seher’i fiziksel gereksinimlerini doyuran bir  cinsel obje olarak görse de duygusal olarak kendisini hala mektuplaştığı Nazan’a yakın hissederek istemsiz düşüncelere  kapılır. İlkel ihtiyaçları ve vicdani değerleri arasında çelişkiye düşmüştür.

Duygusal tatmin bulduğu Nazan ile fiziksel ihtiyaç güdülerinin tatmin olacağı Seher  karakterleri arasındaki benzerlik edilgen tavırlarıdır. Yapıtta yer alan kadın figürler, etken bir yapıdan daha çok çekingen ve bastırılmış karakterlerdir. Annesinin de bu edilgen yapıya sahip olması onu kadınların düşünsel becerilerden yoksun, baskın erkekler tarafından yönetilecek insanlar olarak görmesine neden olmuştur. Tarık çocukluğunda  güçlü bir karakter olan babasının baskın yapısının annesini gölgelediğini görmüş ve taşraya özgü kadın-erkek ayrımını özümsemiştir.

Yaşadığı yalnızlık ve aidiyetsizlik bunalımından uzaklaşmak çabası içinde çocukluğunu geçirdiği kasaba aile ve arkadaş çevresine dönüşü romanın ilk düğüm noktasıdır. Tarık’ın ailesi sıcak bir yuva oluşturmaktan çok iç çatışmalar yaşayan kişilerden oluşmaktadır. Tarık’ın kendisine çok yakın bulduğu dayısı merhametli ve etrafına saygılı olmakla birlikte alkole bağımlı bir kişiliktir. O hayatına içerek katlanmaktadır. Kendisine erişemediğini hissettiği ve çekindiği babası da susarak katlanmaya çalışmaktadır.

İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için uğraştığı  ihtiyaçlarından biri de ulaşamadığı baba figürüdür. Ailenin zamanla daha da  uyumsuzlaşan karakterlerin arasında bulunan gergin hava yapıtta “Günün en tehlikeli anları akşam yemeğinde yaşanırdı” ifadesiyle yer alır. Annesi   hep alçak sesle konuşarak babasının soğuk davranışlarının nedenlerini Tarık’a açıklayan  aile ilişkilerinde bağlayıcı fakat zayıf bir rol oynamaktadır. Dayısının ölümüyle babasının ağlaması  Tarık’ı şaşırtır. Onu ilk kez bir insan olarak görecektir. Ancak bu kırılma noktası bile kahramanımızın babasını kendisine  “çok uzak” görmesini değiştirmemiştir. Babası öldüğü zamansa onun ölümünü kabullenememiş, ona mektuplar yazmaya ve onun gibi düşünme kaygısıyla savaşmayı sürdürmüştür. Erkek kavramını şekillendiren babasının güç ve etkenliğine sahip olamadığını düşünmüştür.

Tarık’ın  yetişirken kasabada kurduğu arkadaşlıklarla ilişkileri bu ziyaret sırasında karşılaştığı Numan ve Cemal karakterleriyle incelenebilir. İlk karşılaştığımız akranı Numan, annesini gördükten sonra gittiği birahanenin sahibidir. Tarık,  dingin kasaba yaşamı özlemiyle geldiği kasabanın da zaman içerisinde toplumsal ve siyasal değişikliklerden etkilendiğini görecektir. Tarık’ın silah taşımadığını dile getirmesiyle şaşıran Numan, “burada on beş yaşındaki çocuklar bile süslü dolaşıyor”  diyerek  kasaba yaşamının politik ayrışmadan etkilendiğini aktaracaktır. Kasabanın dar sınırlarında yitip gitme korkusunu  taşıyan Tarık büyük şehirde Üniversite yaşamına ve politik karmaşaya savrulmuştur. Numan’ın öyle bir kaygısı olmadığından  kasabada kalarak birahane işletmektedir. Müşterilerinin siyasi görüşlerini benimserken kendini ve işletmesini korumaktadır. Kendisi gibi gündemin içinde “çürüyen” müşterilerini ağırlamaktadır. Kendini geliştirme çabasından uzak biri olarak kasabalıların olaylara karşı olan tutum ve bakış açısını temsil etmektedir.

Cemal,  kahramanımızın  kendiyle özdeşleştirerek  kurtuluşu kendinden çok daha yakın gördüğü bir karakterdir. Cemal İstanbul’da kimya mühendisliği okuduktan sonra dönerek  çalışmaya başlamış ancak politik nedenler dolayısıyla işsiz kalmıştır. Tarık onun kendisi gibi savrulan biri olmadığını düşünür. Cemal içinde bulundukları durumun bilincindedir. Zamanın getirdiği kötü koşullar karşısında  savaşmayı tercih etmişken Tarık içinde bulundukları durumun bilincine varışıyla karamsarlığa düşmüş, geçmişine sığınmaya çalışmaktadır.  

Cemal, yeni kurulan yan sanayide iş olabileceğini düşünür. İş bulamayacak olsa da  mühendis olarak çalışamayacak olsa bile İsviçre’ye göç edip    yaşamını orada kuracağı umuduna bağlanmıştır. Günümüzde de  Avrupa ülkelerinde çalışmak için göç etmek, hemen hemen tüm üçüncü dünya ülkelerinde görülen bir motiftir. Bizde de gelecek kaygısı yaşayan gençlerimiz de hatta çocuklar bile bu  arzuya  kapılmaktadırlar.

Tarık hatıralarında var olan mekanlarda eski saf ve sıcak havayı bulamaz. Taşrada da sanayileşme ve politik değişim söz konusudur. Kahramanımız değişimi, özlem duyduğu geçmişin solup gittiğini düşünür. Romanda iç monologların yanı sıra geriye dönüş de sık kullanılan teknikler arasındadır. Kahramanımızın çocukluğunda babası tarafından götürüldüğü Berber Abdullah’ın dükkanındaki tıraş sahnesi, dönemin ruhunu yansıtan  bir tablo gibidir. Berber Abdullah’ ın  haylaz oğlu Abdurrahman  okumadığından babasının mesleğini sürdüren motosiklet çılgını bir delikanlıdır. Yazarın önemli bir figürü olan Bisikletin yerini burada  daha hızlı olan motorize bir figür almıştır. Bisikletin doğa dostu bir figür olmasına karşın motor gençlerin hız tutkusunu simgelerken yaşamın hızlı akışı yüzünden düşünce derinliğinden yoksunluğu da simgelemektedir.

Kahramanımız kasabada  zamanın etkisiyle değişmeyen tek yer olarak gördüğü berber dükkanında tıraş olurken geçmişe döner. Babanın kısa kestirdiği  uyumlu yıllarını  ve liseye gelince  berber değiştirip saçlarını o dönemin çiçek çocukları hippiler gibi uzun saçları olduğu patavatsız yıllarını hatırlar. Kendini gerçekleştirememiş bir birey olarak geçmişte babasına duyduğu öfkenin geçmişe duyduğu özlem karşısında kaybolduğunu hisseder.

İçinde bulunduğu yabancılıktan kurtulmak için kullandığı çocukluk aşkı Nazan’la tanıştıkları parkın terk edilmiş havası yeni bir umutsuzluk olarak filizlenerek kasabada aradığı aitlik havası artık yalnız geçmişinde kalmıştır. Kasabadaki  değişimi “kendi memleketinde yabancı olmak” şeklinde algılamaktadır. Kasaba ve kent arasındaki gidiş gelişleri, Tarık için yaşamının dönüm noktaları, roman içinse  düğüm noktalarını oluşturur. Kentin pis ve yabancı havasından uzak bir masumiyet taşıdığına  inandığı kasabasında da aradığını bulamaz. Üniversitedeki yaşamına döner.

Tarık, Halit Ziya’nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil gibi  eğitimi, yetiştirilme tarzı ve yaşadığı dönemin baskıcı etkisiyle topluma entegre olamayan pasif bir karakterdir. Tanpınar’ın romanlarındaki derinlikli ancak bir türlü harekete geçemeyen kahramanları andırmaktadır. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ındaki   trajik aydın tipi de düşünülürse, Cemil Kavukçu ’un  Dönüş ve Suda Bulanık Oyunlar adlı yapıtları, nesil romanları zincirini tamamlamaktadır. Sevilen ve en üretken yazarlarımızdan biri olan Cemil  Kavukçu,  Gamba adındaki  son  romanından ne yazık ki yeni romanlar yayınlamamıştır. Öykücülüğümüze sunduğu öyküler  kadar romanlarında da yeni eserler kazandırması  dileğiyle.

 

 

KAYNAKLAR:

Cemil Kavukçu, Suda Bulanık Oyunlar, Can Yayınları, 2004,

Cemil Kavukcu, Dönüş, Can Yayınları, 2004

“Kalabalığın İçinde kaybolmak” IB programı bitirme tezi https://docplayer.biz.tr/

Oylum Yılmaz “Düşünceli romanların,sezgisel öykülerin yazarı  http:bahceyazi.wordpresss.com MART 14, 2013 ·

 

 

Sayfa : 8