...
Başlık : ŞAİR NİGÂR HANIM /O Anlatmaya Utandı /Ama Utanması Gereken Dinleyenlerdi
Yazar : Ş.Nezih Kuleyin

        Osmanlı İmparatorluğunun en ünlü paşalarından Macar Osman Paşanın kızı olarak 1862 yılında dünyaya geldiğinde imrenilecek bir yaşama doğmuştu. Ailesi ona her türlü eğitimi aldırma olanağına sahipti. Edebiyatı, Arapça, Farsça, Almanca ve Rumcayı devrin en iyi hocalarından öğrendi. Sıradan bir öğrenci olmadığı her halinden belliydi. Öğrendiği dilleri ilerleyen yaşamında ustaca kullanmayı başaracaktı.
        Edebiyat konusunda özellikle şiire olan yatkınlığı hemen anlaşılıyordu. Sadece bir şair değildi yükselen kadın hareketi içerisinde önemli bir yer tutmaktaydı ve şiirleri Servet-i  Fünun dergisinde yayınlanmaya başladı. Kadın hareketinin en önemli dergilerinden birisi olan Hanımlara Mahsus Gazete’nin sütunlarını onun kadın hakları ile ilgili yazıları dolduruyor her geçen gün hareketin önemli bir siması olma yolunda çaba gösteriyordu.
        Şiirleri besteciler tarafından çok kısa zamanda fark edildi. Günümüzde Müzeyyen Senar’ın söylediği dillerden düşmeyen “Mani Oluyor Halimi Takrire hicabım, Üzme Yetişir Üzme Firagınla Harabım” ve Melihat Gülses’in söylediği  “Feryad ki feryadıma imdad edecek yok, Efsus ki gamdan beni azad edecek yok”  şarkıları hala Türk Sanat Müziği dinleyicilerinin dinleti listelerinde kendilerine yer bulmaktadırlar.
        “Onu günümüze kadar getiren çok başka anımsatıcılar da vardır. Şişli’nin önemli caddesi olan Vali Konağı Caddesine çıkan sokaklardan birinin adı Şair Nigâr sokaktır, Ankara’da Maltepe semtinde bir sokağın adı da Nigar sokaktır. Hindistanlı edebiyatçılar 1922 yılında Urduca olarak çıkartmaya karar verdikleri edebiyat dergisine modern Hindistan’ın kadının olması gereken düzeyi gösterecek bir isim koymayı düşünürler ve dergiyi hayran oldukları ve tam da bu amaca uygun olacağını düşündükleri  kadın şairin adı olan NİGAR adı ile çıkarmaya karar verirler.”1
        Müjgan Cunbur onun adını yenileşme dönemi şairleri arasında sayar.  Osmanlı Dönemi Türk Kadın Şairleri kitabında onun için şöyle demektedir.
        “Nigâr Hanım’ın asıl sahası edebiyattır. Türk ve batı edebiyatı ile ilgilenip her iki kesimin ünlü şair ve yazarlarının eserlerini severek okumuştur. Özellikle Türk edebiyatından Fuzuli ile batıdan Alfred de Musset’in şiirlerine hayrandır.”
        O kadar ünlüdür ki kendisiyle söyleşi yapan Ruşen Eşref Ünaydın’ın şiirlerinin halk arasında yaygınlığı ile ilgili sorduğu bir soruya verdiği yanıtı Murat Uraz’ın Resimli Kadın Şair ve Muharrirlerimiz kitabından olduğu gibi sizlere de aktarmak isterim.
        “ Bu dediğiniz devir 1313-1314(1897-1898 N.K) tarihleri olacak. Eğer tabir caizse Servet-i Fünunun parlaklığı zamanı. O zaman beni en mütehassis eden şair Cenaptı.  Ali Faik o zaman yeni yetişiyordu ve nazarı dikkatimi cezbediyordu. Göksu’da her akşam ya iki çifte bir sandalla veya erhamlı bir kayıkla dolaşırdım. Rendez …vous de highlife idi. Hakikatten de bir baştan bir başa şiirlerimin okunduğunu işitirdim.”2
        “Ayrı bir iz bırakmayı başardı. Osmanlı Dönemi Türk Kadın Şairleri adlı kitabında Müjgan Cunbur adını Nigâr Hanımefendi olarak yazar. Tanzimat’tan bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’ndeki ve Ana Britanica’daki  adı ise Nigâr Hanım’dır.  Şairlik ve hanımlık sıfat olarak adıyla bütünleşmiş gibidir. O dönemin tüm ünlü kadın edebiyatçıları Fatma Aliye, Emine Semiyye, Suat Derviş gibi adları ile anılırken o edebiyatımızın Şair Nigâr Hanımıdır ve günümüz kadın araştırmacıları da bu geleneği sürdürmüşlerdir.
        Bu kadar ünlü bir kadın şairin yaşamı sanılanın aksine hiç de kolay olmamıştır. Yaşadığı dönemde zaten şartlar kadınlar için zordur. On dört yaşında evlendirilir. Kadınlar edebiyat dünyasına henüz kabul edilmemişlerdir. Bu nedenle kadın şair ve yazarlar ya takma ad ya da bir erkek adı kullanarak yazılarını yayınlatmaktadırlar. O da kendini tanımlayacak bir takma ad bulur ‘Üryan-ı Kalp”. O günden başlayarak kalbinin sesini gönlünün sesiyle birleştirerek sözlere dökmeye çalışacaktır.”3
       Küçük kardeşini kaybeder. Evliliği hiçbir zaman iyiye gitmez. İki kez birinci eşiyle evlenip tekrar boşanır.
Fakat şairi bütün bu yaşam mücadelesinde dimdik ayakta tutan iki şey vardır. Bunlardan birincisi ailenin eğitime vermiş olduğu önemden dolayı elde ettiği donanım. Kaynaklar Almanca, Fransızca, İtalyanca, Rumca, Ermenice, Arapça ve Farsçayı edebi metin düzeyinde yazıp okuma niteliğine sahip olduğunu belirtmektedirler. Bunun abartılı olduğunu belirtenler ise en az dört dilde nitelikli metin üretebildiğini söylemektedirler. Yüksek bir kültürel birikime sahip olduğu açıktır.
        Bu nitelik kendisine zor zamanlarında yaşamını kazanacak kadar para kazanması için büyük bir dayanak olacaktır. Ulviye Mervan’dan sonra Hanımlara Mahsus Gazete’nin o zamanki söylenişi ile Ser Muharriri(Baş Yazarı) olacak, ülkenin şartlarının çok zorlandığı ve kendi ekonomik durumunun dayanılmaz derecede kötüleştiği günlerde ise Maarif Nazırlığı kendisine öğretmenlik teklif edecektir.
        Bence ikinci en önemli özelliği ve dayanak noktası ise içtenliğidir. O Mihri, Zeynep, Fitnat gibi çok ünlü kadın şairler kadar kendisini yetkin görmemektedir. Ama bir özelliği vardır ki içinden ne geliyorsa acısını ve sevincini tüm doğallığı ile dışa vurur. Bu durumu kendi ağzından dinleyelim. Efsus’un  I. kısmındaki önsözden:  “ Şu naçiz mecmuadaki manzumeler on dört yaşımdan beri yazdığım şiirlerin birkaçı, makaleler de önemli hatıralarımın bir kısmıdır.
        Okumaya tenezzül buyuracak irfan sahipleri takdir buyururlar ki bunlar şiir ve edebiyat değil, şevk ve emel teraneleri içerisine gizlenmiş birer yeis feryadından ibarettir.
       Bahtsızlık iniltilerimin aksini işitmek hevesine düştüm, bu eserler onun için basıldı.
       Çocukluğumdan beri fazilete gönül verdim ve düşüncelerimi yalnız bir emele hasrettim. Heyhat ki pek tabi, pek haklı görülen bu emele nail olamadım.”4
        
O kendi şiirini “Fitnat’lar, Leyla’lar ve Şeref’ler”5 kadar nitelikli bulmasa da hem yaşadığı dönemde hem de sonrasında tanınırlığı onların önüne geçecektir. Bunun en önemli nedeni olağanüstü içtenliğidir.  Acılarını anlatırken içtenliğini yüreğinizde duyumsarsınız Fenafillah adlı şiirinden bir bölümü aktaralım.

“Ruhî nâlânıma girdin yine sen
Gene ettin beni vakfı şîven
Çırpınıp inleyerek her gece ben
Ölürüm her gece sensizlikten 
Yükselir ahlarım Allaha.”

        1917 yılı kendisinin hem ekonomik hem de sosyal olarak darboğaza girdiği yılların çekilmez bir düzeyde ağırlaşmaya başladığı ve ölüm tarihi olan 1 Nisan 1918’e kadar ağırlaşarak süreceği şartların başlangıcı olacaktır.
        Artık ölümü bir kurtuluş olarak görmektedir. Kendi anlatımıyla içinde bulunduğu durumu şöyle anlatır. “Ah kimsesizlik yalnızlık. Hiçbir gecem yoktur ki sabah uyanmamak için dua etmeyeyim, hiçbir sabah olmaz ki uyandığım zaman ölmediğime yanmayayım. Ne bedbaht bir yaradılışım var. Ah, ne zaman yok olup da bu duygudan kurtulacağım.”6
        Birinci Dünya Savaşı’nın ülke üzerinde yarattığı olumsuz şartlar da üstüne eklenince hayat gerçekten herkes için olduğu kadar onun için de çekilmez bir hal alır. Devlet tarafından kendisine ödenen para ödenemez olmuş hatta herkese verilen ekmek yardımından bile yararlanması çok zor bir hale gelmiştir.
        Bu şartlarda Maarif Vekâleti büyük bir duyarlık göstererek kendisine bir okulda müdür olarak çalışması için daha önce yapmış olduğu teklifi tekrar eder. Şartlar çok zorlaşmış olmasına rağmen Nigâar Hanım’ın  içine düştüğü şartlar yakın çevresinin vicdanını sızlatmaktadır. Naciye Sultan ve Hatice Sultan ellerinden geldiğince arayıp sormaya çalışırlar ama yakalandığı tifüs yakasını bırakmayacaktır.6
        1 Nisan 1918 yılında tifüsten yaşamını yitirdiğinde geride neredeyse edebiyatın birçok dalında eser bırakmıştı. Eserleri basılış tarihleri temel alınarak şöyle sıralanmaktadır.

“Efsus I, İstanbul, 1877, şiir

Tesir-i Aşk, İstanbul, 1883, senaryo, basılmadı,

 Efsus II, İstanbul, 1891, şiir,

Nîrân, İstanbul, 1894, Fransızca'dan çevirdiği öykü ve şiirlerin derlemesi,

Aks-i Seda, İstanbul, 1900, şiir,

Safahat-ı Kalb, İstanbul, 1901, öykü,

 Girive, 1912, senaryo, basılmadı,

Elhan-ı Vatan, İstanbul, 1916, şiir,

Hayatımın Hikâyesi, İstanbul, 1959, otobiyografi,

Tesir-i Aşk, Olcay Önertoy önsözü ile, İstanbul, 1978, senaryo “7

 

KAYNAKÇA

1-3 Nezih Kuleyin Şair Nigâr Hanım, Yükü Duygu Şiirlerin Güzel Şairi, Adalı Dergisi

4-6 Şair Nigâr Hayatımın Hikayesi Nigâr Binti Osman , İstanbul, Ekin Basımevi 1959, Otobiyografi

7 İnternet Kaynağı: http://www.istanbulkadinmuzesi.org/sair-nigar

Sayfa : 6