...
Başlık : Pis Nefes
Yazar : Tuba Aksu

 

Kulağının arkasına iliştirdiği kırmızı gül ile rujunun rengi aynıydı.  Attığı kahkahalar ağıt gibiydi. Beline kadar inen saçlarını her kahkahada oradan oraya savuruyordu. Karşısında oturan göbekli para babasını içirebilmek için kendi de sayısız kadehi devirmişti ama sarhoş olmuyordu.
“Saçlarının, gözlerinin karasına hastayım,” demişti Kenan . O tarihlerde 14 üne yeni girmişti. Arzu’yu gördükçe,
 “Henüz girmiş 13-14 yaşına edalı işveli….”diye bir türkü tutturup peşinden ayrılmazdı. Arzu, ona hep “Kenan abi,” demişti. Şimdi böyle türküler falan içi bir hoş oluyordu. Bir yandan da biri görecek de üvey babansa söyleyecek diye ödü kopuyordu.  Daha 2 yaşındayken ölen babasını hiç hatırlamıyordu. Üvey baba sanki üvey baba tanımına uymak için elinden geleni yapıyordu.  Bir gün annesini, bir gün Arzu’yu döverdi. Bu hiç aksamazdı. Ayyaş sarhoş nefesi pis kokan bir serseriydi. Annesi,
“Napalım kızım o olmasaydı kötü yola düşerdim,” deyip dururdu. Kötü yol! Ne demekti ki.. Son iki yıldır dövmüyordu ama elleri yine de Arzu’ nun üstünden eksik olmuyordu. Arzu’ya çok anlamsız gelen dokunuşlarda bulunuyor sonra da sarı dişlerini göstererek arsızca sırıtıyordu. Arzu çok tiksiniyordu ondan.

Göbekli para babası,
“Hadi güzelim bir dans et de keyfimiz yerine gelsin,” deyince Arzu ayağa kalktı. Kırmızı dar elbisesinin tek askısı omzundan aşağı düşmüştü . Elindeki kadehi göbekliye doğru kaldırıp oynamaya başladı. Kalçasını salladıkça göbeklinin gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Bundan ala kötü yol mu olurdu?  Kötü yolun dibini bulmuştu.
Üvey babası kapıda karşılayıp bir tokat aşk etmişti o gün.

“Demek sen Kenan’la oynaşıyorsun ha seni kimseye yar etmem,” diye bağırarak üstüne atlayıp …. Boşuna çırpınmıştı. Pis kokan nefesini ciğerlerinde hissetmişti. Her şey bittikten sona çıkıp gitmiş, sanki zamanı ayarlamış gibi biraz sonra gelen annesi hiçbir şeyin farkına varmamıştı. Hoş varsa bile görmezden gelecek kadar acizdi zaten. “Niye ağlıyorsun?” bile demedi. Yemek yapmaya girişti.

Bugün içkiyi fazla kaçırmıştı anlaşılan. Hiç başı dönmezdi ama şimdi dönüyordu. Dans ederken kapıdan giren yakışıklıya gözü takıldı, bulanık görmeye başlamıştı yüzünü seçemiyordu.
Bütün gece ağladıktan sonra sabaha karşı evden çıktı. Kenan’la buluştukları kayanın dibine gitti. Sabah serinliği içini ürpertiyordu. Artık ağlayamıyor, sadece içini çekiyordu. Orada ne kadar durdu bilmiyordu ki; Kenan geldi. Arzu hiç konuşmuyordu, ağlamaktan şişen gözlerini hiç kırpmadan bakışların bir noktaya sabitleyip kalmıştı. Kenan bir pislik olduğunu anladı.

“Noldu, kim sana ne yaptı?” dedi yumruklarını sıkarak ayağa kalktı ve kararlı adımlarla oradan uzaklaştı.

Evet kapıdan giren Kenan’dı. Şakakları kırlaşmış alnında çizgiler oluşmuş avurtları çökmüştü. 15 yıldır mahpusluk kolay iş değildi.
Üvey babanın öldürülmesi üzerine herkes bir şeyler konuşuyordu. Annesinden de yediği dayaktan sonra kapının önüne konulunca bir başına yollara düşmüştü. Kötü yollara!..
Kahpe felek ikisini yine karşılaştırmıştı. Kırgın özlem dolu gözleri birbirine kenetlenmiş öylece donmuşlarken, Kenan birden çıkardığı tabancasını ateşledi. Arzu durakladı kendi etrafında döndü, son kez siyah saçlarını savurdu, kırmızı elbisesi daha da bir kırmızı oldu. Yere düşerken ikinci kez patlayan silah sesi duyuldu…

 

 

 

Sayfa : 12