...
Başlık : NEŞTER
Yazar : Manolya Berk

   “Manolya, bak sakın elleme bunu ha, çok keskin, elini kesersin.”

   Anne, büyücek bir kutuyu andıran dikiş makinesinin kapısını her açtığında, benzer sözler söylüyordu kızına. Üç yaşındaki kız, söylenenleri her seferinde sakin sakin dinliyor, bir karşılık vermiyordu. Pek konuşkan bir çocuk değildi. Anlayamadığı şeyleri de sormaz, kafasındaki soru sandığına atardı. Cevabı zamanla ya kendisi bulur, ya da cevap soruyu bulurdu.

   Kumaşların kıymetli, pahalı, az bulunur olduğu zamanlardı. Kullanılabildiği kadar kullanılırdı kumaşlar. Öğretmen olan anne, kız enstitüsü mezunu olan annesinden öğrenmişti dikişi. Kendi aklı ve zevkini katarak da, farklı bir tarz geliştirmişti. Babanın eski gömlekleri anneye bluz olur, genç kızlıktan kalma elbise ikiye bölünüp, üstü bluz, altı küçük kıza etek olur, kumaşlar eskiyene kadar evrim geçirmeye devam eder, hayatlarının son demlerinde örtü ve finalde de toz bezi olarak hayata veda ederlerdi.

   Numan marka dikiş makinesi, hayatlarının önemli bir parçasıydı. Kapısının içine monte edilmiş küçük rafta, birkaç dikiş malzemesi bulunurdu. Rafın dibinde de, saman sarısı renkli yağlı kâğıda sarılmış neşter dururdu. Bir gün anne babaya, “Kocacığım, ilik açmak için keskin bir alete ihtiyacım var” demişti. Birkaç gün sonra da baba, eve bu neşteri getirmiş, “Karıcığım biliyorsun, bu ameliyat bıçağı, dikkatli kullan, kâğıdında muhafaza et” demişti.

   Dikiş makinesinin yanında, örtüsü annenin çeyizi olan somya dururdu. Anneannenin marifetli ellerinin ürünüydü örtü. Büyük, koyu kahverengi devetabanı yapraklarına, daha küçük ve çeşitli kahverengi tonlarında sonbahar yapraklarının eşlik ettiği deseni vardı. Ve aynı kumaştan yapılmış, pamukla doldurulmuş, kocaman kocaman yastıkları.

   Kız, o gün oturma odasına girdiğinde, dikiş makinesi nedense gözüne bir değişik göründü. Annesi ısrarla oradaki neşterin çok keskin olduğunu söylüyordu ama, bu bir türlü aklına yatmıyordu. O kadar küçücük bir şey, nasıl o kadar çok keskin olabilirdi ki? Bu işte bir gariplik vardı, bu garipliği çözmeliydi. Makinenin kapısını açıp, neşteri aldı. Annenin tuttuğu gibi, keskin olmayan tarafından tuttu. Somyanın üzerine çıktı. Bu küçücük şeyin keskinliğine pek de inanmayarak, onu somyanın tombul yastığına sürdü. Neşterin yastığa değmesiyle, içindeki gri-beyaz pamukların fırlaması bir oldu. Ne olduğunu anlayamadan, yastığın üzerinde birkaç santimlik bir yarık oluşmuştu.

   Küçük kız, o küçücük şeyin gerçekten de çok keskin olduğunu anlamıştı ama, yastıktaki yarık ne olacaktı? Aklına, annesinin oynaması için kendisine verdiği, artık kumaş parçaları geldi. Yarığı kapatacak bir formül bulmak üzere odasına gitti. Pazen geceliğinden artan, şeker pembesi tavşanlı, avuç içi kadar kumaşı buldu. Götürüp yarığın üzerine koyunca, pazen kumaş yastığın üzerine yapışıp kaldı. Yarık görünmüyordu. Annesi fark edecek miydi? Kızacak mıydı? Söylemişti kaç kere neşteri elleme diye, kesin kızacaktı. Yakalanacağını bilen kaçak suçlu gibi, önce suç mahallini terk etti, sonra da odasında tedirgin tedirgin oynamaya başladı.

   “Manolyaaa”

Annenin sesi oturma odasından geliyordu. Kesin anlamıştı durumu. Kaderine razı idam mahkûmunun ipe gidişi gibi gitti, oturma odasına. Anne somyanın yanında ayakta duruyordu, elinde malum tavşanlı kumaş parçası vardı. Ama kızgın görünmüyordu. “Manolya, yastığın karnını mı yardın sen, ameliyat mı ettin?” diyor, bir taraftan da ince ince gülüyordu. “Al şu bezini, ben sana neşteri elleme demedim mi, ya elini kesseydin. Sen yapmazdın böyle şeyler.”

   Annenin kızmadığına şaşırdı küçük kız. Belki de anne, anne sağduyusuyla kızının ileride cerrah olacağını, yastıklar yerine hastaların karnını yaracağını hissetmiş, onun bu küçücük yaşındaki ilk neşter kullanma anısını faciaya çevirmemişti. Belki yazar da olur, oturup bu tuhaf anılarını yazar, geçmişin gri sisi içindeki yaşanmışlıkları gün ışığına çıkarırdı. Böyle tuhaf bir çocuktan da, böyle tuhaf işler beklenirdi.

   Üç yaşında neşter tutan kız, yirmi üçünde neşteri hevesle, hiç bırakmayacak gibi, sımsıkı kavradı. Kırk üçünde ise, bırakalı bir yıl olmuştu.

Sayfa : 11