Başlık : Mukadderat
Yazar : Betül İğdeli
nasıl antik tiyatroda
kadim zamanların korosu
mırıldanırsa şarkılarında
oyunun sonunu
kâhin’in kitabının yaprakları hışırdarken
yavaşça dönen sayfaların yazdıkları
gelirdi başlarına mecalsiz yatanların
bir vakitler şehre tepeden bakan
inine koşan kaçınılmaz sona yaklaşanların
son nefeslerinde tüm yaşantılarını
gözbebeklerinden okumak onun için olağandı
tiyatroda zaman tez geçerdi
üst kattaki tanrıların buyruklarına
mahkum olurdu ölümlü kulları
seyirciler arasındaki kâhin koronun ezgilerini
çok severdi
sağaltılmak için gelen hastaları
teslim olurdu onun ellerine
verirlerdi tüm varlıklarını
çoğaldıkça biçareler
yetemez olmuştu ini
yılanın zehri çıkışmazdı tümüne
ayaklarına kapanırlardı beni kurtar diye
o da yukardaki bilir derdi kaçınılmaz
sonun zamanını
koronun müziği kulaklarında uğuldarken
son demlerinde kâhin
yazgısının nihayetinde olduğunu duyumsuyor
başka bilicilere koştu derman bulsun diye ya
kaçınılmazı geciktirmede naçar kalınca
dönüp geldi inine
üstadının başına taş düşerek öleceği kehanetinden
kurtulmak için kırlara kaçan oyun yazarı arkadaşının
avlanmaya çıkan bir leyleğin paralamak için
güneşte parlayan kafasına
tosbağa atıp patlattığı
kafatasının görüntüsü
gözlerinin önünden gitmiyor
artık yılanın zehrini kendi içiyor
yavaş yavaş dönüyor kitabın yaprakları
bakmıyor sayfalara nasıl olsa biliyor
kahredici azap bitmek nedir bilmiyor
o kasıp kavururken ortalığı
bakıcılar diken üstünde beklerken
sayrıların gözbebeklerinde
çekilen acıları ve çaresizliğini görüyor
her nefesinde yılana daha çok zehir
daha çok zehir ver diye sarılıyor