...
Başlık : GÖKKUŞAĞINA İKİ BİLET
Yazar : Semiha Baysal

"Gökkuşağına İki Bilet", küçükken anlattıklarımın yazıya dönüşmesini babama borçluyum diyen yazarın otobiyografik bir eseridir. Bir baba - oğlu öyküsüdür.

Ziya Bey oğlunun anlatacaklarının mutlaka yazılması gerektiğini düşünür ve dolaptan hemen daktilosunun çıkarır. "Babacığım yorgun değil misin?" diye soran oğluna "Eğer oğullarının anlatacak öyküsü varsa babalar yorgun olmaz." der. İşte o gün bugündür yazılan bütün kitapların ilk yayımcısıdır Ziya Bey.

Kahramanımız Işık ve arkadaşların hikayesi bir taraftan da 70 - 80 ve 90' lı yılların bir Ankara panoraması olarak karşımıza çıkıyor. Bu izlekte dinozorların istilasına uğrayan bir kentin bilgisini de alıyoruz. Şimdilerde artık yok olmuş komşuluk, arkadaşlık ilişkilerini, sokak oyunlarını hatırlıyoruz.

Işık, Orhan, Sağkız, Nedim ve Feramuz aynı mahallede büyüyen 5 arkadaş. Nihal de var aslında. Orhanlar' ın karşı dairesine taşınan, Feramuz' un görünce "Çimdikleyin lan beni olsa olsa bir rüyadır bu. " dediği, Sağkız' ın ise "Tıpkı gavura benziyor." diyerek burun kıvırdığı güzeller güzeli Nihal. Nihal sadece güzelliği ile değil farklı bir sınıfı üst sınıfı temsil etmesi ile de yer alıyor eserde." Duygu ve davranışlarını sınıf ayrımı ve varsıl yoksul ayrımı üzerine kuran bayağı insanlardan olma sakın." diyen Çocuk Kalbi' ni okumuştur belki de Nihal. Annesi Müfide Hanım' ın burnu havada tavırlarına rağmen kapıcı kızı Sağkız' ı bile hep kucaklamıştır.

Sağkız 1990' lı yıllarda artık Sibel olmuştur. Işık, bu değişikliği yazdığı kitabını onun için imzalarken yıllar sonra öğrenir. 1970' lerde birer çocukken 1980' de darbenin gençleri 1990' larda artık birer yetişkin olmuşlardır. Kapıların açık olduğu, bir bağırımlık yer kadar yakın evlerde büyürler. Küçükken açıkgöz Orhan' ın şans talih kutusundaki pembe jelatin kaplı gözlüğü kazanamayan Sağkız, büyüyünce de kutunun dibindeki bayat ekmeklerle idare etmiştir hep. Talihsizlik onun yakasını hiç bırakmamıştır.

Ülkeyi ayrık otu gibi kaplayan papatyalara sırtını dayayan Orhan A.Ş. sahibidir artık. İmam hatibi iftiharla bitiren Nedim ise TRT' nin naklen mevlüt yayınlarının aranan ünlü hocalarındandır.

Nilüfer'in dediği gibi:

"Dünya dönüyor sen ne dersen de
Yıllar geçiyor farketmesen de"

Dünya değişiyor ama her baba ektiğini biçiyor. İçinde para değil de düşlerini biriktirmesi için oğlu ışığa bir kumbara hediye eden Ziya Bey ölürken ışığı bularak gidiyor bu dünyadan. Karanlığı bozuyor.

Kurguda teknik olarak bir sürpriz de fark edeceksiniz. Nasıl mı? Roman içinde roman var aslında. Her bölümün başında yer alan dört beş satırlık diyaloglar kahramanımız Işık' la oğlu Nur' un hikayesi olarak çıkıyor karşımıza. Romanda her bölümün başına serpiştirilmiş bu cümlelerde sirke giden bir baba oğul görüyoruz. Her bölümün başındaki diyalogları birleştirince anlıyorsunuz ki bu bir sirk yolculuğu.

Hüznünü makyajla gizlemeye çalışırken mutluluğu yüzüne gözüne bulaştıran acemi bir palyaço gibi ağlayan babasına, neden ağladığını sorar Nur. Babasından öğrendiklerini oğluna aktaran bir köprüdür Işık. Uzaklardan onlara el sallayan babası "yaşam nedir?" sorusunun cevabını aydınlık bir gülümseyiş ile onlara doğru bilgece üflemektedir.

Gözyaşlarını silerek "Gözlerden yaş dökülmedikçe yürekte gökkuşağı görünmüyor." der neden ağladığını soran oğluna.

Gökkuşağına İki Bilet darbe ile doğup darbe ile büyüyen bir kuşağı, dönemin neredeyse tüm özellikleriyle anlatmış okura. Kahramanların hepsi öyle tanıdık ki.. Belki de kimimizin babası, kimimizin teyzesi, kimimizin abisi. Belki de biz...Okurken kekremsi bir tat kalıyor damağımızda.

Sanatın öne çıkması için belki de bir gökkuşağı lazım bugünlerde bizlere. Gökkuşağınızın hiç eksik olmaması dileğiyle. Keyifli okumalar dilerim.

Sayfa : 6