...
Başlık : DENKLEŞMEYEN
Yazar : Azize Kubilay

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

 

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

 

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

 

  • Ben çıkıyorum!
  • Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…
  • Geciktim.
  • Akşama istersen istediğin filme…
  • Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

 

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

 

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

 

  • Çekmecene bak!
  • Baktım, yook.
  • Bak, gelir bulursam fena olur.
  • Yok dedim yok...
  • Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.
  • Yaaa! Valla baktım.
  • Çok konuşma! Servisin kaçacak.

 

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

 

  • Anne ben çıkıyorum.
  • Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.
  • Olmaz, yarın sınavım var.
  • Tamam o zaman, öpücük ver.

 

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

 

  • Yeşilli kravat nerede?
  • Dolaptadır.
  • Baktım, yok! Gecikiyorum!
  • Bak, işte köşedekinin altında.
  • Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!
  • …Kahvaltıya gelsene.
  • Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.
  • Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.
  • Üzgünüm!

 

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

 

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

 

  • Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?
  • Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.
  • Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.
  • Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.
  • Yine de hatırlamıyorum ki…
  • Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.
  • Ama anne!
  • Hadi, hadi!

 

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

 

            Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

                                                                                                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşafın uçlarını denkleştirmeye çalıştı, iki ucu üst üste getirdiğinde diğer iki uç asla tam olarak denkleşmiyordu. Yatağın diğer yanına geçip uçları bir kez daha birleştirmeyi denedi. Bu defa da ortaya doğru oluşan bolluk daha kötüydü. Doğruldu, saçlarını elleriyle tarar gibi yaparak geriye doğru sıkıca çekiştirdi. Gözleri zaman sayıcısına kaydı, hep aynı ses. Tik, tak. Tik, tak… Sonsuzluğa işaret etmek üzere kurulup sağa, sola asılan, yetmedi bileğe, boyna takılan sayıcı, zamanı yakalamaya çalışıyordu.

Sabahlar geldi aklına. Tüm sabahlar. Saatin ziliyle fırlayıp mutfağa seğirt. Çaydanlığın altını yak. Yüzünü yıka. Kahvaltılıkları çıkart. Çocuklara seslen. Çay demlenirken, çocuklara giderek yükselen bir sesle bağır. Pantolonunun tek paçasını bacağına geçirmişken, taşan çayın altını kısmaya koş. Gözünün tekini boya, ekmekleri dilimle. Yoksa tersi miydi? Ne fark eder.

İkiye katlı çarşafın ortasındaki bolluğu özenle düzeltti. Uçlardan biri kaydı, uzadı köşeden, şaşkın, amaçsız. Denkleşmeyen iki ucu tuttu, diğer uca doğru katladı. Eliyle düzeltti çekiştirdi katları, uçlar istemsizce ayrıldı, bir başlarına sarktılar.

       - Ben çıkıyorum!

        - Proje ödevini unutma! Doğru dürüst bir şey yememişsin…

         - Geciktim.

          - Akşama istersen istediğin filme…

           - Geciktim, geciktim. Hem bu akşam arkadaşlarla takılacağız.

Gözünün diğerini boya. Kapı sesi. Çat!.. Bugün ofiste demirbaş sayımı var. Neyin nerede olduğu belli değil. İşin yoksa sürüyle tutanak hazırla. Bulamadığın eşyaları çürüğe çıkarmak için bin bir bahane bul.

Küçük kızın sesi; “Anneee! Mavi kazağım nerede?”

           - Çekmecene bak!

           - Baktım, yook.

            - Bak, gelir bulursam fena olur.

             - Yok dedim yok...

              - Al! İşte şurada. Göz; göz değil, yalnızca bir delik.

               - Yaaa! Valla baktım.

               - Çok konuşma! Servisin kaçacak.

Bir kez, bir kez daha katladı çarşafı. Her katlanışında küçülen, kalınlaşan yığının denkleşmeyen uçları hangi tarafa gelirse gelsin, hiç bıkmadan sallanıyorlardı sağa, sola, aşağı, yukarı. Ne bırakıp gidebiliyorlar, ne de büzülüp hizalanıyorlardı çarşafla.

            - Anne ben çıkıyorum.

            -  Mavi kazak yakışmış. Bu akşam istediğin kalemi almaya gidebiliriz.

             - Olmaz, yarın sınavım var.

             - Tamam o zaman, öpücük ver.

Şimdi de çantayı hazırlamalı. Kahverengi çanta buralardaydı. Bugün yapılacaklar listesini yanına almayı unutma. Alışveriş listesini de. Tamam, oldu. Kahvaltı yapmalı. Daha sofra toplanacak. Akşama kadar bozulurlar yoksa.

             -Yeşilli kravat nerede?

             - Dolaptadır.

             -  Baktım, yok! Gecikiyorum!

              - Bak, işte köşedekinin altında.

               -   Ne biçim asıldıysa, görünmüyor!

               -   …Kahvaltıya gelsene.

                - Anca giderim, toplantı var. Haa! Unutmadan akşama gecikeceğim.

                - Ben de akşam için istediğin filmi kiralamıştım.

                 - Üzgünüm!

Bir türlü denkleşmeyen uçlara baktı. Olmadı dedi, tüm çarşafı yeniden yaydı yatağa. Tüm kenarlarını iyice çekiştirdi. “Bu kez olur herhalde.” Ucun birini dikkatlice alıp diğer uca kapattı. Zaten iki ucu birleştirmekte sıkıntı yoktu. Esas mesele tüm uçları denkleştirmekti. Hem ona kalsa tüm desenlerin üst üste gelmesini isterdi. Mesela mor çiçek, mor çiçekle, yaprak, yaprakla yüz yüze gelse ne güzel olurdu. Bunu istemeyi bırakalı çok olmuştu. Bari, uçlar denkleşse.

Saçını topla, mavi tokayı tak, mavi fularla iyi gider. Öğleden sonra bir saat izin al, faturaları yatır. Akşama yemeklik malzeme lâzım. Öğle tatilinde mi alsa, yoksa eve dönerken hâle mi uğrasa. Yok, öğleyin almalı, akşam zaman kaybı olur.

            -  Anne, dün okulda ne oldu biliyor musun?

            - Şimdi olmaz canım, akşama anlatırsın.

             - Hep öyle diyorsun, sonra unutuyorum.

             - Bir şey olmaz, ben sana hatırlatırım.

             - Yine de hatırlamıyorum ki…

              - Geç kalacağız. Ablanlar çoktan çıktı, senin servis de gelmek üzeredir.

               - Ama anne!

               - Hadi, hadi!

Üçüncü ucu aldı, dikkatle dördüncüsünün üstüne getirdi. Eliyle kat yerini düzeltti. Değişen bir şey yok. Uçlar yavaşça ayrılıp sarktı. Bir süre baktı. Dörde katladı. Uçlar şöyle bir sallanıp, istedikleri gibi yayıldılar yatağın üstüne. Yeniden, yeniden katladı. Çekiştirdi, sıvazladı kumaşı. Her katlanışta sallandılar uçlar; umursamaz, başına buyruk, çaresiz. Aldı çekmeceye yerleştirdi.

Ufaklığı sırtından hızlıca kapının dışına it. Kapıyı kilitle. Kontrol et. Servise yetiş.

 

 

 

 

 

 

Sayfa : 11