...
Başlık : ATTİLÂ ŞENKON’ UN ROMAN KAHRAMANLARI
Yazar : Betül İğdeli

Attilâ Şenkon’ un yazdığı “Bütün Düşler Nazlıdır” biyografik romanının adı kısa bir şiirdir. Romanın kahramanı Nazlı Eray’ ın ilk soyadının Bütün olduğu ifade edilirken, onun naifliğine ve üslubundaki büyülü gerçekçiliğe de bir gönderme yapılmaktadır. Şenkon’ a yaşam öyküsünü romanlaştırma önerisi, Eray’ dan gelir ve yaşayan bir insanın biyografisi yayınlanarak bir ilk de gerçekleştirilir.

Bir dönem romanının ruhunu da yansıtmakta olan “Gök Kuşağına İki Bilet” romanının kahramanı Işık, hayal gücü yüksek olan bir çocuktur. Babası Ziya Bey’ e anlattığı öyküler, renkli elişleri kağıtlarının ters yüzüne daktilo makinesi ile yazılarak, parlak yüzüne yapıştırdıkları çıkartmalarla resimlenerek kitap haline getirmişlerdir. Işık bu kitapları kendine saklasa da dönemin eğlencesi film afişlerinden etkilenerek uydurduğu anlatıları arkadaşları severek dinlerler.

Işık kitabını yalnız arkadaşı Sağkız’ a gösterir. Sağkız’ ın adı sağaltmaktan geldiği için mi hemşire olmuştur bilinmez. Telef romanında, sol eğilimli bürokratların sürgün edildiği ülkenin bittiği yere tayini çıkar. Ve sağ kızımız sol kıza dönüşür. O,  köyden kente göçerek babasının apartman kapıcısı olduğu alevi ailenin, tek çocuğudur. Gök Kuşağına İki Bilet romanının çocuk kahramanlarının hayalini süsleyen Aşk-ı Memnu’ nun Nihal’ine çağrışım yapan kıza aşık olan Işık, ona bir akrostiş yazar. Buna gücenen Sağkız’ a neden akrostiş yazdığını açıklayamayan Işık, onun adında yumuşak g(ğ) olduğundan akrostiş yazarsa adının SAKIZ olacağını söyler. Bu yüzden diğer çocuklarını doğar doğmaz yitiren ailenin yaşaması için koydukları adına nefreti daha çok artacaktır.

Telef, evlatlarını kimsesizler mezarlığında yitirmiş Cumartesi Annelerinin, onların kemiklerinin gömüldüğü bir mezar taşıyla avunmak için verdikleri mücadelelerinin anlatıldığı sekiz şiirsel öyküde, Sağkız nişanlısı Afran da oniki Eylül’ ün kıydığı yitiklerden biri olarak yer alır.

Yapıttaki ilk öykünün Retime’ nin hikayesi olması; gündemin hızla değiştiği bir ortamda Devrim sevdasına ölen Ülmen’ in yani ölümsüzün trajedisinin unutulmaması için bir işarettir. Anasının yakışıklı oğluna, kahve telvelerinde düğün kurması klasik divan edebiyatında söz sanatlarından tevriyeyi ve Ülmen’ in emniyette kaybolması da tezatı yansıtmaktadır.

Deprem enkazının altından gelen iniltiyi bir köpek eniği sanarak kurtardıkları kimsesiz bebeği sahiplenen, çocuğu olmayan Nulipar’ la Eflal’ ın hikayesi, “Kerpiç koydum kazana/poyraz ile kaynattım,/nedir diye sorana/bu masalı anlattım…” şathiyesiyle başlar. Türk tasavvuf edebiyatında, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir.

Eflal ’in babasının adını koydukları çocuğu mahalli ağızlarda enik yerine kullanılan Çepik diye çağırırlar. Matematik becerisi yüksekliğine şaşıran Eflal ’in çocuğun ana babasının profesör müymüş demesine kızan Nulipar “Aklını yitirmişsin sevinçten./Onun anası benim, babasıysa sen./Kan bağı değil,/can bağıdır önemli olan”, demiş.

Üniversite öğrencisi olunca o dönem çocukları okula giden tüm ana babalar gibi yürekleri ağızlarındaymış. Ve bir gün toplandıkları kahveye baskın yapılınca, kaçamayan Çepik polis tarafından götürülen yitiklerinden biri olur. Nulipar dayanamayıp “DEPREMİN GÖÇÜĞÜNDEN/ÇEKİP ALDIM ÇEPİK’İ/DEVLETİN KÖÇEĞİNE /BIRAKMAM!” diye bağırdığından o da sağ gözüne yumruğu yemiş. Tıpkı Çepik gibi yitiklere karışmış. Eflal’ in sözcük anlamı bitki yetişmeyen toprak olduğundan, hem baba kavramına hem de DEV olarak Devlet metaforu kullanılarak kahramanımız çorak toprakta yitirilecektir.

Herfene’ nin anlattığı Beduh masalının kahramanı babasıdır. O, yaşadığı kasabanın şiirli ağaçlarının dallarını, öyküler ve roman dağları ile sihirli bir kasabaya çeviren edebiyat kokulu bir ortamı yaratan kırtasiyecidir. Kasabaya taşıdığı kitaplarla aydınlanmayı sağladığından onu tehdit etmişlerse de Beduh aldırmamış ve kitapları taşımayı sürdürmüştür. Bu nedenle onu dargeçitte otobüsten bavuluyla indirmişler. Karısı Bizeban olanları işitince dargeçitin altındaki kanlı sayfalara ulaşmış. Beduh Allah’ ın mektupçusu anlamına gelirken karısı Bizeban dilsiz anlamına gelmektedir. Osmanlı sarayında gizli devlet işlerinin görüşülüp konuşulduğu meclise dışardan girebilen, evrak getirip götüren hizmetkarlara da Bizeban denilmekteydi. Bizeban bu öyküde olaylarda yakınlarını kaybedenlerin seslerini kamuoyuna duyuramayanların da simgesidir.

Yaşlı ve kimsesiz Fersude’ nin öyküsünde yalnızlıktan bunalan kadın nohut odasını kiralar. Revin ona gazeteci olduğunu söylemişse de daktilosuyla bildiriler yazarak dağıtmaktadır. Bir gün kadın, gördüğü bir torba kemik kabusunun etkisinde kalarak Revin’e kim olduğunu ve ne yaptığını sorunca, öğrendikleri onu sarsar. Revin onun zarar görmemesi için ertesi gün ayrılacaktır. Ancak gece yarısı beyaz bir arabadan inen adamlar evi basarlar, oğlu gibi sevdiği Revin’in kaybı ile eskimiş bir gazete anlamına gelen Fersude’ nin kabusu gerçekleşmiş olur.

 Telef hem bir dönem romanıdır hem de kimsesizler mezarlığının sessiz kahramanlarının şiirsel anlatımıyla bir Cumartesi Anneleri efsanesidir. Telef romanında Sağkız’ ın gençliğini izleriz. Yazarımızın “Gök Kuşağına İki Bilet”, ”Telef“ ve “Yalan Satıcısı” romanları bir ırmak roman niteliği taşımasa da kimi  roman kahramanları ortaktır. İçindeki çocuğu yitirmediğinden Peter Pan olarak yaşayan romanın yazarı Işık Şensoy, çocukluk arkadaşı Sağkız ve Orhan’ ı, Kıtır’ da beklerken boş masa yokluğu ve bir çılgın mıknatısı olduğundan, mimar Hayri Bey’ i ister istemez masasına konuk eder. Emekli tiyatrocu Arif Bey ise Hayri Bey’ i arkadaşı Hayati, Sağkız’ı da Suzan Suzi sanarak masaya oturmuştur.

Konservatuarın Tiyatro bölümünde okuyan Hayati, Arif ve Suzan Suzi yakın arkadaştırlar. Mezun olunca HAS tiyatrosu olarak oyun sahnelemeyi isterler.  Ancak Hayati’ nin aktör ve Suzan Suzi’nin aktris olmasına karşın Arif’in suflör eğitimi alması yüzünden HAS üçlüsünün beraber oyun sahnelemeleri hayali suya düşerse de beraberliklerini sürdürürler. Ünlü bir aktris olan Suzi’ye aşık olan Arif evlenme teklif etse de, bir aktris için evliliğin prangadan beter olduğunu söyleyen kadın tarafından reddedilir. Suzi çocuk sahibi olmak için beş yıl sonra Hayati ile evlenir. Ancak çocuk kalbinden rahatsız olunca mesleğini bırakarak kendini çocuğuna adar.

Yazar söz sanatlarının ustası olduğundan romanın adı “Yalan Satıcısı” olup mekan olarak Kıtır’ seçilmiştir. Aktris Suzan sahnede kocası Hayati’ye aşk sözcüklerini fısıldarken “Gündüz sefası nasıl sarılıp dolanırsa hanımelinin dallarına, Dişi sarmaşık öyle sarılır kara ağacın kabuklu parmaklarına” deyince trak gelir ve başını Arif’e doğru çevirir. Arif “Ah, bilsen ne kadar seviyorum seni…” diye fısıldar. Ancak Suzan kocası ile rol gereği öpüşürken eşinin söyleyeceği romantik sevgi sözcüklerini Arif’ten duymak istemektedir. Suzan bilerek unuttukça Arif de bilmiyormuş gibi yaparak hatırlatır. Böylece adı Arif iken Tecahül-i Arif olur. Yazar bu betimlemeleriyle divan edebiyatı geleneğindeki söz sanatlarını nazımdan nesre, gelenekten bugüne taşımış olur.

Sonunda Sağkız altı yıl önce Orhan’ın Hakka yürüdüğünü sesi titreyerek söyler. Çocuk ve gençlik romanlarının klasiği Pal sokağı kahramanlarından Bako’ ya benzeyen Orhan Hakyemez sokaktaki çocukların ele başısıdır. Özal zamanında yürü ya kulum denilen Orhan’ın babası Hakyemez zincir marketlerini kurmuştur. Böylece Hüsnü Bey ve karısı Semiha Hanım da roman kahramanlarımıza katılırlar. Adam apartman yöneticisi olduğunda, alevi olan Sağkız’ ın babasını işten çıkararak ailenin köye dönmesine sebep olmuştur.

Hakyemez’ler zincir marketleriyle zenginleşirler. Semiha Hanım, Semra Hanımın Papatyalarına katılmıştır. Orhan çok istediği Makine Mühendisliğini kazanamamıştır. Babasının yanında çalışsa da çapkınlığa başlamış, içki ve sigara bağımlısı olmuştur. Bağımlılıktan kurtulması için Annesinin psikiyatriste göndermesi de fayda etmez. Orhan Semiha Hanımın papatya dostlarından birinin kızı olan İtalyan filolojisi mezunu Özlem’le evlendirilir. Özlem Hakyemez’ lere veliaht veremediği için mahcup olsa da kızı Tuğçe’nin doğumuyla Orhan bağımlılıktan kurtulacaktır.

Kara Çarşamba kriziyle iflas eden Hüsnü Bey kalp krizi geçirerek vefat eder. Ekonomik darboğaza düşen ailede, Özlem, Orhan’dan boşanırken kızı Tuğçe’yi Hakyemez’ lere bırakacaktır. Orhan, annesi ile birlikte borçları ödemeye, işleri yoluna koymaya çalışacaktır. Bir trafik kazasıyla hayatını kaybedince bağışladığı organlarıyla hasta insanlara şifa sağlayacaktır. Tuğçe bu olayı öğrendiğinde babasının kalbinin kimde attığını merak etmiştir. Semiha Hanım, Sağkız’ ın yardımıyla organ bağışlanan Taksi sürücüsü Hasan’ı bulmuştur. Hasan’ la Tuğçe birbirlerine aşık olunca Semiha hanım Sağkız’ dan onları ayrılmaları için ikna etmesini istemiştir.

Tecahül-i Arif Bey küfelik olunca yeğeni Hasan’ı çağırırlar. Mimari öğrencisi Tuğçe’nin gelmesine şaşıran masadakiler, Hasan’ın Arif Bey’ in gerçek yeğeni değil, HAS grubundaki Hayati ve Suzi’ nin oğlu olduğunu öğreneceklerdir. Bir vakitler babasına kök söktüren Semiha’ nın talebini hatırlayan Sağkız, Tuğçe’ nin mutlu olmasını ister. Tuğçe’ yi Hasan’ la evlenmemesine ikna etmek bir yana Semiha Hanım ’ın isteğini de reddetmenin mutluğunu yaşayacaktır.

Bir romanın sürükleyiciliğini sağlayan onun örgüsüdür. Her anlatıda bulunan giriş, gelişme, bitiş ve sürprizli son romanın ortasına gelmeden ve bitişten önce atılması gereken düğüm, gerekli olmakla birlikte yeterli olamayacaktır. Olayların yanı sıra romana hayat veren, kendimizi onlarla özdeşleştirmiş aktörler yani roman kahramanlarıdır. Biyografik romanlarda kendimize idol seçtiğimiz, yaşantımızda zaman zaman onlarda kendimizi bulduğumuz roman kahramanlarıdır. İncelediğimiz Attilâ Şenkon’ un romanlarındaki kahramanlar ırmak romanlar olmamakla birlikte onun kimi öykü ve romanlarında yaşamaya devam etmektedirler. Yazarımızın yarattığı roman kahramanlarını ve yeni katılacak aktörleri de yazacağı öykü ve romanlarında izlemek dileğiyle.

Kaynaklar:

Betül İğdeli,“Hafıza-ı Beşer Nisyan ile Malul” Olmasın’, Öykü Teknesi Kasım-Aralık 2012

Attilâ Şenkon, GÖK KUŞAĞINA İKİ BİLET, Can Yayınları, 2004

 Attilâ Şenkon, TELEF, İletişim Yayınları, 2019

Attilâ Şenkon, YALAN SATICISI, İletişim Yayınları, 2019

Sayfa : 7