...
Başlık : Yalnızlık, Gittiğin Yoldan…
Yazar : Gülçin Manka

Sonra birden ağlamaya başladı, bir şey demedim sadece kolunu sıvazlayıp ceketinin yakasını düzelttim, bu sefer teselli etmeye çalış, Macit bak yakışmıyor böyle herkesin ortasında kocaman adamsın mağaza kalabalık satıcı yanımızda üstümüze atlayacak gibi tamam diyorum bak herkese olur, insanız hepimiz ama bu adamın ağlayışı her yer güneşe boğulmuşken burnunun ucuna düşen yağmur damlası rahmetli anam da böyle olmadık zamanda akıtıverirdi gözünün yaşını yağmur dedim de hava kapanıyor, balkonun kapısı açık kedi girer şimdi, hanım gelecek kirlenmesin ortalık,  neyse o gün berbere gitmeyi kafama koymuşum, bizim oradakini de beğenmiyorum geçen sefer arkayı kısalt dedim yine bildiğini yapmış yele gibi, neyse komşunun Edremit’te bir berberi varmış oraya gitmek için anayola çıktım minibüs bekliyorum tam önümde zınk diye bir araba, baktım Deli Macit,  Edremit’e mi dedi, bin abi, yok sağol, bin yahu ben de Edremit’e gidiyorum, yok ben minibüse  binicem, baktım düştü suratı, hayır binerim binmesine de kokuyordur arabası, çok duydum, kendi de sidik kokuyormuş da kimse yanaşmaz, üstü başı dökülüyor, sakal bir karış, gömleği keza bir ucu dışarda sallanıyor, benim konuşmuşluğum yoktu, göz aşinalığı, öyle kuru bir selamlaşırız, komşulardan duyduğum karısı geçen yıl ölmüş ondan sonra salıvermiş, tek başına, kızı İstanbul’da, yılda bir uğrarmış, bırakmış kendini diyorlar, sağlığında çok düşkünmüş karısına da mukadderat işte, sudan çıkmış balık gibi kalıvermiş, eczaneye de uğrayacaktım tüh, tansiyon var ya almayınca oynuyor işte, neyse adam bir alındı, beğenmedin mi arabayı yoksa benden mi, iyilik yapalım dedik bilmem ne, gören olsa deli Macit’in arabasına bindi diye konu komşu, yok o da önemli değil korktum nedense adı deliye çıkmış ya, kokuyor ya, şoförlüğü nasıl ne bileyim, binmez çünkü kimse biliyorum, on beş dakikalık yol ama işte, yine de adamı öyle görünce yumuşadım, dayanamadım bindim üzülmesin diye, öyle naif kırılgan bir yanı var anladım, önce pek konuşmadık, nerelisin abi dedi, dedim Ankara’dan geldim ama aslen Rizeliyim, gözleri parladı benim de baba tarafı Hopalıdır gerçi kimse kalmadı orada, ana baba dedim, sizlere ömür, eşimi de geçen sene…Sesi gitti,  başın sağ olsun duymuştum dedim başka ne duydun dedi, kaldım öyle ağzımı oynatamadım, deli diyorlarmış bana, kem küm ettim, yüzüme  deli deli bakıyor hakikaten, gözleri  hani böyle yeşil akarsular vardır uslu uslu akarken girdaplarında içine çeker seni, boş ver kimseye eyvallahım yok, deli gömleği giydirdiler  mi bir kez çıkmaz üzerinden, ben şuna inanıyorum delilik bir mertebedir abi, beni bu mertebeye layık görmüşler şeref duyarım onlar gibi sıradan bir mahluk olmaktansa, önüne bak diye bağırmamla  çevirdi başını yola, önümüzdeki motosiklete çarpıyordu az kalsın, kır sen  direksiyonu şarampole, hopladı araba, renk vermedim ama içim boşaldı,  koltuk altlarım şakır şakır ter, yalnız deli meli diyorlar da adam bayağı iyi cümle kuruyor ama şoförlüğünde iş yok, baktım camın önünde bir şiir kitabı, şaşırdım tabii, aldım elime, severim şiiri, dedi ki abi orda bir şiir var, ne zaman  yola çıksam gelip konar aklıma,  mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, yalnızlık gittiğin yoldan gelir demiş şair, kime yazmış hem de, kime dedim, karısına, ben bir yıldır bu kitapla yatıp kalkıyorum abi, illaki de bu şiir, cevap vermedim ama göğsümün tam ortasından  sıcak bir şey yaka yaka indi aşağı, sustu sonra, yola diktik gözleri, bir yavaşlıyor hop birden köklüyor gazı, Allahtan yol boş ama kıvrım kıvrım kıvrılıyor iki yanındaki zeytinlerle muhabbet içinde, birden öğretmen damarım kabardı, sen akıllı bir çocuğa benziyorsun dedim  hem de hassassın niye deli diyorlar sana, güldü abi ne demişler,  insan doğasında akıldan çok delilik vardır, bir de hepimiz deli doğarız bazımız hep deli kalırız diyor Beckett, kim, Samuel  Beckett, kitap gibi konuştun dedim, napayım abi okumaya sardırdım gece de sabahladım yine,  uykun vardır senin aman ha dedim, güldü merak etme sağ salim götürürüm seni, Macit dedim biraz topla kendini üstün başın mesela, sana niye yaklaşmıyorlar biliyor musun, deli diye ama umurumda değil,  ilgisi yok  kokuyorsun diye, yine zank diye frene basıp arabayı durdurdu, gözünü  dikti kaldı sahi mi abi, gözünü yola çevirdi put gibi kaldı, yolu şimdi inekler kaplamıştı, çıngırak sesleri, güneş asfaltı ayna yapmış gözümüze giriyor, bak dedim, insan insanın zehrini alır, karış insanlara, abi o insanlar beni yargılamadan infaz etti, sustu, doğrudur var öyleleri dedim, ama sen kendine sahip çıkmazsan sana kim çıksın, sen de haklısın abi dedi, bak şu cekete cebi sökülmüş düğmesi yok önce  kendine bak, toparlan biraz, abi içimden gelmiyor her şey boş, elleriyle ceplerini yokladı sonra torpido gözünü açıp bir sigara pakedi çıkardı içer misin, yok sağol bıraktım ben, yaktı sigarayı, dedim karın seni böyle görse ne derdi, göremezdi ki, o varken ben, ölenle ölünmüyor Macit dedim hadi öl göreyim kolay mı sen yaşıyorsun ki bunun kıymetini bil hakkını ver madem hayattasın, napayım abi önce şu kılık kıyafetten başla mesela al yeni  bir ceket Edremit’ten, ben yapamam abi yanımda gelirsen, olur mu olur, doğru mağazaya soktum bunu,  arada mesafe bırakıyorum ki burnuma çarpan koku  dağılsın. Biraz sonra satıcının yüzünü buruşturarak giydirdiği mavi ceketi üstünde taşırken bile omuzlar dikleşmiş yüzüne bir mağrur ifade gelmişti sanki, aynaya bakarken dur bakayım dedim döndü, iki elimle ceketin yakasını düzelttikten sonra şöyle iki kolunu sıvazladım bak ne güzel oldu yakıştı vallahi, kolundaki ipliği alırken başımı kaldırdım ki iki yanağından iplik gibi yaş akıyor, Macit yapma böyle ama, abi ne zamandır kimse dokunmadı bana,  bırak şimdi dedim, alalım şu ceketi de ben daha berbere gidicem, abi ben de gelebilir miyim ceket göstermiyor bu saç sakalla, aferin Macit bak sen iyi bir çocuksun, kendine saygı duy, güçlü ol,  ben hep senin yanındayım, sağol abi keşke daha önce tanışsaydık, olsun artık bundan sonra…

Sonra?

Gelen ihbarla olay yerine intikal eden jandarma, Altınoluk-Edremit yolunda, Edremit’e 10 km kala sert bir virajda şarampole yuvarlanıp yol kenarındaki ağaca çarpan beyaz renkli 2001 model Fiat’ı bulduklarında, yakın civardan toplanan dokuz-on köylü, arabanın yanında bekleşiyorlardı. Jandarma çavuşu 112 ye haber verildi mi diye sorunca, kasketli bir amca he verdik ama herhal iş işten geçmiş dedi. O sırada gelen Karayolları aracından inen Şube Şefi gören var mı diye sorunca gençten bir köylü ortaya çıktı: Ben gördüm, daha on dakika oldu, bu araba virajı hızla dönerken önüne yolun ortasından giden motosiklet çıktı, bu ona çarpmamak için son anda bir kırdı ki uçtu şarampole, doğru ağaca çarpıp sonra da yana yattı.

Çavuşla şube şefi arabaya doğru yürürken uzaktan gelen siren sesi yaklaştı, yaklaştı. Motosiklet nerde, o hiç durmadı, bastı gitti, vay şerefsiz dedi jandarma. Yan yatan arabaya yaklaşıp baktılar. Köylülerden biri, iki kişiymişler Şefim dedi, biz dokunmadık hiç ama bana kalırsa ikisi de… Başını öne eğip cık cık yaptı. Arkadan gelen biri, tanıyorum ben arabayı dedi, Altınoluk’tan, meczubun tekiydi, azıcık kafa gidikti, kimseyle de selamı sabahı yoktu, o sırada ambulans sireni öttüre öttüre yanaştı, içinden bir hastabakıcıyla hemşire atladı, arabaya doğru koştular. Arabanın kapısı savrulurken mi yoksa tam düşme anında mı açılmış, şoförün yanındaki yolcunun başıyla belden yukarısı dışarı fırlamış, sarkıyordu. Bir elinde sıkı sıkı tuttuğu kitaba gözü ilişti Şube Şefinin. Yaklaşıp kitabın adına baktı, meraktan. Oktay Rıfat Tüm Şiirleri. O da şiir severdi, teknik adam olmasına rağmen, arabasında, şubedeki odasında mutlaka şiir kitabı dururdu. Sağlık personeli jandarmanın da yardımıyla arabadan bedenleri çıkarırlarken, daha katılaşmamış elden kurtulup düşen kitabı yerden aldı. Kenarı kıvrılmış sayfayı açtı. Çevresine kırmızı kalemle eğri büğrü kalpler çizilmiş şiiri bir çırpıda okudu.

Karıma
Sofalar seninle serin/Odalar seninle ferah/Günüm sevinçle uzun/Yatağında kalktığım sabah
Elmanın yarısı sen yarısı ben/Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir

Sayfa : 8