...
Başlık : Kaçış
Yazar : Nurhayat Kayar

Bir karaltıydı önce sahnede, sonra ışıklar bir bölümünü aydınlattı perdenin…Adı belliydi…Kaçış…

Bir çığırtkan belirdi önce. Besbelli anlatacak bir şeyi vardı. Başta sustu kaldı.  Arkasından özgürlük özgürlük diyerek bağırmaya başladı.

Kaçmak istedim. İçimdeki sıkıntının sebebi neydi bilemedim. Son zamanlarda adını duyduğumda ürperdiğim bir kelimeydi. Yıllardır sıkışıp kalan düşüncelerin anlatacakları vardı. Belki de sorguyla boğulan zihnim doğurmak istiyordu. Üzerimdeki kalabalık eskilerdendi. O gün de tiyatroya onun için gelmiştim. Üstelik sadece adını okuyarak. Aslında uzun zamandır sahne yüzü görmemiştim. Birikmişliğim yaşanmışlıkların eseriydi. Nereden bilebilirdim? kendimle karşılaşacağımı. Belki de insan sürekli bu karşılaşmayı kovalıyordu. Kendinden bir kalabalık yaratan insanın özgürlüğü mümkün müydü?

Birden perde açıldı. Bir antik Roma efsanesi oynuyordu. Herkes göz kamaştırıyordu.  Repliklere takıldım sonra.

“Savaşmak gerek” dedi senatör.

“Savaş cinayettir” diyordu bir başkası.

Ben ise sahne dekoruna geri dönmüştüm. Öyle ihtişamlıydı ki…Kendi kendime dedim ki içine sığındığımız binaların görkemi içimizdeki hapishanelerden bizi kurtaramıyor. Nedense yaşamla aramızda köprü kuran mekanlarımıza doldurduklarımız çizdiğimiz sınırlarla örtüşmüyor. Sonra kendi içimizle bağdaşamıyoruz. Eskiyle bağımız aynı telaşlar yüzünden. Belki geçmişe bakıp mangalda kül bırakmamak kolay yol. Ama önemli olan bu çabalar bize ne katıyor? Hala tartıştığımız özgürlüğe atıfta bulunmak kolay. Aslında içimize bakmayı öğrenmenin zamanı gelmiş de geçiyor. Belki de insan anıtını diktiği bu kavramın yaşamdaki yansımasına hala ulaşamadı. Onun içindir ki kendinde göremediğini yarattıklarında görmeyi adet edindi. “İşte” dedim yine aynı nokta. İnsana ait olanla olmayanın ayrımında gizli sır. Neyin aitliği bizi sıkıştırıp duran zihinlere…

“Cumhuriyet özgürlüktür” demişti meclis üyesi.

Başka bir köşede bir bebek doğarken ölmüştü annesi.

Sadece baktım o sahneye. Mırıldandım.” Neye doğar insan!” Seçim yapabildiğinde belki özgürlüğe gider yol. Ama “bir başka yaşam daha olsa yine doğardım “dediğinde belki özgürleşir eskiden. Çünkü asıl doğum bir fikir içindi. Olmaya dair varsa söylenesi bir şey devamlılık sorunuydu…Yaşam döngüsünün içindeki rolümüzle sürekli karşılaşmak.   Bu belki yenilerdi bizi.

“Kardeşliğimize önem vermeliyiz “dedi senatör.

“Özgürlük hüküm sürmeli.”

“Kimse kimseyi arkadan vurmamalı.”

Hep bir ağızdan “evet “dedi meclis üyeleri.

İkilik var olduğundan beri insan birliğe ulaşmayı unutur olmuştu. Başrolde Sezar vardı. Roma krallığının timsali. Sahneyi ne zaman gezsem kalabalığımın azaldığını hissetmiştim. Çünkü zihnimin konuşması susmuş ve sahne konuşmuştu. Sonra birden sahnedeki şehir ayaklandı.

Caddelerde, sokaklarda bir telaş başlamıştı, insanlar bağırıyor, koşuyor ağlıyordu. Sezar öldürülmüştü. Bir suikasta kurban giden Sezar’ın o ünlü sözünü hatırladım. Kendisini bıçaklayan Brütüs’e “sen de mi? Brütüs” demişti. İşte o an mekanlarda yeniden dolaştım. Görkemli mekânın önündeki kanlı sahne, gerçeğe giden yoldaki sonun yeniden başlangıcı için doğan bir karaltıydı. Belki bir çığırtkanın parıldatacağı aydınlık koşacaktı arkasından. Bir ses duyuldu perde kapanırken özgürlük…  

Kaçmakla bitecek gibi değildi…   

                                                       22.05.2022

 

Sayfa : 23