...
Başlık : Gül'deste
Yazar :

 

Bahçeler Dili kitabından: 

ÇOCUKLUK DİLİ

1/

saksıda dalgın hayalim:
bahçede salyangoz peşinde bir yağmur
otların evi, bulut indikçe inmiş içime
ağlamışım meğer böğürtlen dikenlerinde

kuşları oyalayan haylaz aydın
ne çok şey anlatıyor bana:
ateşböceği gözleri

sarmaşık sözleri
vedalar büyüttüğü her gece
kaçak trenleri
korkuya sıkışmış sokakları
güneş saatine bakakalan ev halini

ben miydim o aydın, yoksa köpüklenen zaman mı

6/

Bir resmin önünde duruyorum, dupduru yalın

Yolların arasında gün sökümleri kaç kez kanıyor
Sorularımı saklıyorum kendi içimdeki yabancıya
Sana bakıyorum, durmadan seni seviyorum

Uzayan bir yolun başındayım kısaldıkça kısalacak
Beyaz ırmakların içinde oynaşıyor hatıralar
Yaşadığımızı kim bilecek, diye soruyorum
–Taşlar bilir, diyor yankısını düze indirmiş dağ

Denize gömün beni, Datça’da bir dolu şiirle
Uykumuz belki bu kez uzun olur börtü böcekle
Bizim şarkılarımız serin rüzgârlar büyütür
Çocukluğun tadını çıkartsın diye ölüler

bir resmin önünde duruyorum, kar yağıyor dünyaya

arkadaşlar için bahçe

                   “biliyor musun, kimse yok sokaklarda
                              evlerde kimse yok?
                                         yalnızca gözler var camlarda…”                                                                      Pablo Neruda (Kuruntular Kitabı)

10/

çocuklarımızın bahçesinde, çocukluğum geziniyor:
heyecan savruluyor geceye, dipte gizil korku
yaslanıp birbirimize sıyrılıyoruz düşten
herhangi bir yer; ölümün kol gezdiği dünyayı işaretliyor
köşebaşları, ev içleri, kardeşin kardeşe dökülen gözleri,
anne yaşları bekliyor her sokağı
dualar bahçeye ulaşmadan, kırılan dal düşüyor toprağa

ben de ölümlerden ölüm beğendim, duvar yazılarında
miting alanlarında, kararan namlu uçlarında
sonra lavanta kokulu kan damlasına dönüştüm
beyaz yatakların serinliğinde, anladım evrenin sessizliğini
çocukmuşum ben,
yaralı bir çocuk daha çok severmiş tanrıyı
kalbimin tam ortasında büyüyen ağaç gibi

dünya yoruldu tenimde, anladım ki büyümüşüm;
ah tam zamanı
ılgıt esintisi düşürmenin ev içine, çocuk sesiyle
uyanmak bahçeye, toprağı eşelemek,
kuşlara şarkılar öğretmek, şarkılar öğrenmek kuşlardan
ince toynaklarla dövmek yeryüzünü

ah benim acemi kalbim
bilmez misin koca bir suskunluk içindir bunca gürültü

 

Kış Bahçeleri:

5/

taşla konuşuyorum, kalbiyle
toprağa bakıyor ağaca ve ormana uzanan
kuşlara, gökyüzüne.
zamanı öpüyor, sessiz zamanı ve
zamanı dolduran şeyleri.
benimle konuşuyor taşla konuşur gibi
kalbimle konuşuyor kalbi.

bahçeyi anlatıyor durduğumuz yer, aşkın kıyısı
akıp geçiyor denizin dilinden
çınar ağacı, ceviz ağacı, harnuplar, payamlar
konuşuyor bizim yerimize, ne güzel.
çoğalıyoruz toprağın kokusunda
evren çoktur diyor, derinlerde bir saka kuşu.

birazdan gidilecek o sonsuz ana:
eve, her yere: Kim bilebilir ki ev neresi.
bir annenin incinmesidir belki de.
dokundukça ağlayacak anılarda
bakır vazo, tel dolap, bez bebek
ev içi; siyah beyaz bir fotoğraf

bahçe doğurdu seni de, biliyorum
elma kokan terin
emdiğin sütün güllerden çekildiğini
ellerinde ellerimin baharlaştığını
söylüyor taşın dili
ormanın uzun cümlesi ve
zamanı dolduran şeyler…

ah ben, bir tek bahçede nefes alıyorum,
ağzımda nicedir unutulmuş bir gül kurusu…

 

  anılar anneler ve bahçeler

       ellerimiz bir tek el, başımızda kavaklar, sarhoş dolaş...
                                             aşk adasına gidiyoruz tuhaf bir biçimde.

 

Bahçede Gülsevi Gülleri

Uzun bir dili var çınarın, gökyüzüne doğru sözcükleri
Gölgesini açmış pencereme, gözlerini koymuş
İçeriye bakıyor yemyeşil ve neşeli:
Her yerde Gülsevi kokuyor, birden açılan dolapta
Pencereyle perde arasında duran suskunlukta
İçeriye akan gözyaşlarında
Albümden bir çocukluk anısı atlıyor orta yere
Bir çift beyaz point dönüyor küçük dünya
Gülsevi parmak uçlarında.

Büyüyen kalbi var bahçenin, ortasında bir ev
Kuşlar ne çok, rüzgâr çok,
Belki biraz da sokak taşınıyor eve
Hep kalbinden öpülen bir kız anne sesinde
Bizlere bırakıyor sabrı, çatlayan gündoğumu
Taş kesiliyor yakındaki su ve susuyor uzaktaki toprak
Bağrında duvak, birkaç tahta sureti, dualar
Bahçede solgun bir ev, ortasında Gülsevi

Geçip giden soluğu var zamanın,
yaklaşan umarsızlığa,          
Hayal kur,  gövde edin acemice gülden bahset
Kokular bırak içten iç’e, açıktan gize
Hatıraları toplasın gözlerimiz, gövdemiz yaslansın ona
Nasılsa bir dağ var bize bakan akan nehir
Yoran hayat ve uykuya dalan çocuk var
Koynunda dünya, gül sevi var

Ben şimdi çınara bakıyorum,
büyüyen kalbinde bahçenin geçip giden zaman
yemyeşil bir annede her gün Gülsevi oluyor…

 

SUS PAYI  DÜNYA KİTABINDAN:

Belki de Birlikte Susmuşuz

  1/                  cemal’e, turgut’a

 

Belki de güz geçiyor yaprakların eteğinden.
O el, kardeşimin
Gökyüzüne uzanan kalbi değil mi,
                                     bilmez miyim hiç?

Ardıç ağacında ardıç kuşu kendine kıyıyordur,
Aykırı bir dil de
Saklanır kalabalığın gövdesine.
Kar yağmaz diyorduk avluya,
                   saçlarımız çakırdikenleri

İlkyaz çiçeği gibi indikçe öğrendik ki, varmış ile
Bir yokmuşuz bu hayatta.
Ne gam o taş,
Duvar kapılarını çoktan kilitlemiş tanrıya.
Ondandır aklım boşlukta, gövdem yok, sanrı
Anlamlandırıyor yarım kalmış anıları,

Tedirgin

Kaskatı kesiliyor sokak, ev dışarıya akıyor
Kararıp yıkılıyor üzerimize anne. Ondan oluşan
Çırpınışlar tanrıyı getiriyor aklımıza
Bir tür hiç duaya duruyor, göçebe günlerimize

Teselli iyi geliyor tanrıya ve mezar.

Bu yenilgileri seviyorum zaferin şeytanları
Ne de olsa bütün uzaklıklardan geldim,                                     uzaklıkları sevdim.

Belki de olanaksızlıktan yapılmayım mutlaklığa
Bütün kışlar ve yazlar gibi geçecek,
Kırılan dalın kederi de değişecek
Ve bir ömrün ışığı akacak dağlardan ovalara.
Ondan olsa gerek öğreneceğim ne çok şey...

Ne çok yalnızlığa eklenmişim meğer bu meçhulde.
Masum bir çocuğun kalbini kırdınız siz.
Kaskatı kesilen o sokak ve annenin derin gözleri
Soruları çoğaltan kibriniz tanrıyı getiriyor
Uçurum değil de bellek tutacak
Bu hazin hiçliği.

Beni duyma eyy kendimden yapılmış çığlık;Dünyayı duy!

 

Eylül Geçişi

Çınarın altında sersem bir serinlik
Eylülün geçişine hazırlanıyor uzak bir gözle.
Üç umarsız kedi,
Boşluğu yalıyor karınlarından konuşarak.
Kırılıp dökülen şeyler biriktiriyor
Temmuz ve eylül,
Evleri susma ustasına dönüştüren ölülerle.

Ben de isterdim denizden, rüzgârdan
Ellerimde sevgi gövdesi
Güneşin altında çakıl taşlarından
Orada öylece duran
Kan, orada öylece
Bir cehennemde yaşlanan dil…
Ve kedilerin gülen gözleri.

Yalın bir seviş güller arasından bir gülü,
İşliyor en derinine kendi kederini.
Otların ve dağların kucaklaşması bu
Yabanıl bir sır. İçten iç’e gömülüş
Yurdunu yurtsuzlukta bulan eylül
Geçip giderken temmuzdan
Kapılarda pati kokusu bırakan
Kırılıp dökülen şeylerden çıkıp gelen.

Orada öylece bekliyorum.
Üç kedi ve bir köpek hâlâ boşluğu yalıyor…
Sahi köpek…

 

Yaşamak Güzel

 

Ben gideceğim ya,
Ev eksilmeyecek, şehir eksilmeyecek,
Evren yine o evren.
Sevgili yeni bir sevgiliye başlayacak,
Kuşların tınısında gün güneşten erken başlayacak

Ne güzel…

Ben gideceğim ya toprak çoğalacak
Toprağın altında küçük bir hayat
Üstünde bir tutam dua ve börtü böcek.
Ne güzel…

Hepimiz gideceğiz evden, bazılarımız şen şakrak
Bazıları gönüllü intihar!
Diyeceğiz ki eve, evdeki her şeye: Ne güzel,
Aşkla yaşadık biz birbirimizde.

Belki de öldürülen kardeşlerimizden kaldı
Vicdan ve bellek.
Alıştıkça unutmaya, ağır utanç

Evlere ağan intihar durağı.

O durakta Turgut, ‘göğe bakılacak’ dedi,
Baktık uzun uzun bükülüp duran zamana.
Biri karadan adaya taşıyordu hayatımızı,
Belki de susuşumuzu yeniden doğuruyordu güneş.

Biliyorum Cemal’in cıgarası yanardı sabaha kadar
Hem de denizi yakan cıgara,
                              babası ölmüş bir çocuğun

Kör olan gözleriydi de, biz ondan öğrenirdik
Kalabalık meyhanelerde yapayalnız kalabilmeyi.
aşkın eskidikçe aşk olduğunu
                                fısıldayıp durdu kulağımıza.

Belki de o duvarın eteğinde mürekkep rüzgârıyız…
 

Kopuk ve Hiç

 

“İşte ben böyle günlerden geliyorum” dedi.
Hiçlikten ve boşluktan.
Uzun uzun baktım kendime
“İnsan bir gölgedir” dedim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sayfa : 13